Cuma, Temmuz 20

Gülben Ergen: Erdoğan oldum diye


'Erdoğan oldum diye oyum değişmez'

- Sizden röportaj talep ettiğimde, "Lütfen iyi niyetinizle gelecekseniz gelin, size güvenmek istiyorum," dediniz. Bir insan neden böyle bir şeyi sesli söyleyecek kadar tedirgin olabilir ki?
- Bu zamana kadar hayatla birçok sorunumu hallettim diyebilirim, geriye bir tek şey kaldı; güven sorunu. Her ne kadar törpülesem de maalesef hayata ve insanlara karşı bir güvensizliğim var. Mesleğimin getirdiği can yanmaları ve kendimi doğru ifade edemediğim zamanlar çok oldu. Bundan dolayı da ne yazık ki böyle önyargılı olabiliyorum.

- Bu güvensizliğe neden olan özel bir olay var mı? Ne zaman karar verdiniz 'kimseye güvenmemeye'?
- Galiba ben hep böyleydim, böyle yetiştim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak zorunda olduğumu hissettim her zaman. Belki bunda boşanmış bir annebabanın kızı olmamın payı vardır. Çalışmayan ve kendi maddi özgürlüğü olmadığı için bundan çok yakınan bir annenin kızı olarak, çalışan, başaran, kazanan, kendi kararlarını kendi veren biri olmak için çok çalıştım. Ve sadece şu son birkaç yıldır 'seçilen' değil, 'seçen' olmayı başarabildim. Bu hiç kolay olmadı. Şimdi benim için "Ararsınız hemen döner," diyenler, bundan üç yıl önce ben aradığımda bana geri dönmüyordu. Kısacası, 17 yıl içerisinde çok şaşkın kaldığım zamanlar oldu.

- Herkes sizin magazinle çok iyi başa çıktığınızı, kime nasıl davranacağını çok iyi bildiğinizi söylüyor oysa...
- Belli bir yerden sonra şöhret yönetimi değil, itibar yönetimi yapıyorsunuz. Şahsen ben böyle yapıyorum artık... Aslında magazini çok da iyi idare edebildiğim söylenemez. Ben başkalarının değil, kendi kurallarımı önde tutmaya çalışıyorum. Bu da nedir; insanları hatırlamak, özel günlerinde aramak... İnsan ilişkilerine emek vermeden, bedavadan hiçbir şey olmuyor çünkü. Eskiden ben öyle yapıyordum ve psikoloğum şöyle demişti bana: "Sen insanları serçe parmağınla idare etmek istiyorsun ama böyle olmaz. Dur ve emek ver." Bunu beş-altı sene önce hiç bilmiyordum ama artık biliyorum ki yüzeysel yaklaştığınız her şey size öyle dönüyor.

- 'Çok sevileyim' telaşı var mı sizde? Herkes sizi sevsin istiyorsunuz, niye?
- Evet, istiyorum... Beni sevsinler, sevgilerini belli etsinler, coşalım, coşalım... Bu mesleğin yapılmasının en önemli sebeplerinden biridir bu zaten. Benim ruhumun bu alkışa, bu ilgiye çok ihtiyacı var. Her ne kadar yogalar yaparak, Secret'ları okuyarak içimize dönmeye çalışsak da olmuyor işte! Ama tabii ki yeri geldiğinde egomu arka cebime koymayı biliyorum artık. Sahnede, ışıklar altında o ego yine ön cebe taşınıyor ama evde, arkadaşlarımla, kısaca hayatın içinde hep bir kameranın karşısındaymış gibi yaşamıyorum elbette.

- Egonuzu arka cebe koymayı ne zamandan beri başarabildiğinizi düşünüyorsunuz? Evlenmek, çocuk sahibi olmak bunda etkili olabilir mi?
- Bunun evliliğimle alakası olduğunu zannetmiyorum. Ama meslekte karşılaştığım insanlarla çok alakası var. Salt egosuyla hareket eden insanları gördüğümde çok üzülüyorum ve asla onların düştüğü duruma düşmek istemiyorum. Bir de şunu gördüm, ego arka cepte olduğu zaman hayat çok daha güzel oluyor. Daha az alınıyorsunuz, daha kolay mutlu oluyorsunuz ve hayat daha sorunsuz ilerliyor. Geçen gün Cem Yılmaz şovunda esprisini yapıyordu: "Madem her şey içimizde, ben niye Hindistan'a gidip o kadar para verdim kardeşim?" diye... Evet, gerçekten her şeyin cevabı içimizde, yeter ki biz kendimizle yüzleşmeye cesaret gösterebilelim.

- Siz bu cesareti gösterebildiniz mi peki?
- Ben çok ayna çalışmaları yaptım, çok ağladım, çok zorlandım... Kendi kendime itiraf etmem gereken şeyler vardı çünkü. Çok zorlandığım ve kendimi çok yalnız hissettiğim bir dönemdi. Ama bu yalnızlığı güce çevirmeyi başarmam gerekiyordu.

'Erdoğan oldum diye oyum değişmez'
- Siz Mustafa Erdoğan'la evlenince, bir 'Erdoğan ailesine gelin gitmek' meselesi yazılıp çizilmeye başlandı. Geçenlerde de Ahmet Hakan, " Eğer 'Erdoğan ailesi'ne gelin gitmeseydi, oyunu Cem Uzan'a bile verecek denli bilinç yoksunu bir görüntü çizebilirdi..." diyordu sizin için. Nedir Erdoğan ailesinin sırrı, bize bir anlatır mısınız?
- Nasıl anlatayım, bir şey yok ki... Birbirimizden bir farkımız olduğunu düşünmüyorum. Mustafa'yla bizim aramızda böyle bir kişilik çatışması yok ki, bu bir soyadı çatışmasına kadar gitsin. Eğer ben 'Erdoğan' ailesine gelin gittiysem, Erdoğan ailesi de bir 'Ergen' gelin almıştır. Gülben'i de gelin almak çok kıymetli bir değerdir, Gülben'in gelin gittiği aile de çok değerlidir. Benim oyumda da 'Erdoğan' soyadlı biriyle evlendiğim için hiçbir değişiklik olmaz. Ben doğduğumdan beri laik Türkiye Cumhuriyeti için oy verecek bir yapıya sahibim, böyle yetiştirildim. Ama ne yazık ki Gülben'in 17 yıl içerisindeki gelişimine baktığında, insanlar buna sebepler bulma ihtiyacı duyuyor. Bana şöyle bir soru sorulmuştu, "Mustafa Erdoğan'la sınıf mı atladınız?" diye. Sınıf atlamak ne demek? Biz aşık olduk. Ben aşk evliliği yaptım, mantık evliliği değil.

- Eşinizin ailesiyle ilişkileriniz nasıl, samimi mi yoksa mesafeli mi?
- Bir kere eşimin anne ve babası Antalya'da oturuyor, dolayısıyla çok bir arada olmamız mümkün değil. Belli zamanlarda bir araya geliyor ve bu zamanı gayet iyi geçiriyoruz. İki kayınbiraderim de (Yılmaz ve Deniz Erdoğan) çalışan ve yoğun insanlar. Yani çalışan ve daha az görüşen insanlar olarak, sorun yaşamamız mümkün değil. Ama şunu söyleyebilirim ki, hepsi çok sıcak insanlar. Benim de sıcak ve samimi insanlarla asla sorunum olmaz zaten.

- Peki, Yılmaz Erdoğan'ın eşinden boşanacağı haberlerinin aslını sorsam?
- Yok öyle bir şey. Şu an evlerinin dekorasyonunu değiştiriyorlar. Bu arada Yılmaz Çeşme'ye gitmiş, gelinimiz de arada İstanbul'a gidip geliyor buradaki işler için. Sanırım, bu yoklukta yakıştırmışlar öyle bir şeyi. Alakası yok, çok iyi anlaşıyorlar ve birbirlerine pek de aşıklar, ben size onu söyleyeyim!

- Sizin, bebeğinizi bile elinizde dekor olarak taşıdığınızı, her şeyin bir resim olduğunu söyleyenler var...
- O magazin programında beş dakika daha fazla görünmek için benim adımı ve benim için bu kadar kutsal olan çocuğumu malzeme yapabiliyorlarsa ben ne yapmalıyım, gerçekten bilmiyorum. Ben şu anki mutluluğum için Allah'a nasıl şükredeceğimi bilmez, hatta zaman zaman mutluluktan ağlarken, televizyonda "Lahana bebek, dekor bebek," sözlerini duyunca donup kalıyorum. Çaresiz bir durumdayım gerçekten.

- Neden üzerine gelinen ve eleştirilen genellikle siz oluyorsunuz, bunu hiç düşündünüz mü?
- Çünkü benden bir tane daha yok. Ben çok farklıyım; hayattaki duruşumla, yaptığım işlerle, samimiyetimle.... Kaliteliyim ve bunu her yerde korumaya çok özen gösteriyorum. Mesleğimde çok iyi bir yerdeyim, evliliğim ve hiçbir sanatçı eşine benzemeyen, sayılan bir eşim var, e bir de çocuğum... Daha ne olsun? Ama iyi insan olurlarsa onlar da tüm bunlara sahip olur. Önce iyi insan olsunlar.

- Bir de insanlar hep şüpheyle bakıyor sizin samimiyetinize... "Çok yapmacık," diyorlar, bundan ne kadar rahatsızsınız?
- Ben kendi mücadelemi verdim, samimiyetimle ilgili hiçbir sorunum yok. Asıl benim ismimin yanında duran isimler samimi değil... Ekranın içine bakarak yalan söylüyorlar. Onlarla yan yana anıldığım için zaman zaman onların eksilerini yüklenmek zorunda kalıyorum maalesef. Ama konu sadece ben olursam, bu yargısız infazlar da biter!

- Sibel Can'ın albümünü beğenmediğinizi söylemişsiniz... Bu polemiklerin içinde yer almak sıkıcı değil mi?
- İnanılmaz canım sıkılıyor bu tür haberlere... Bana son dönemde çıkan albümleri sordular ve ben sadece çok beğendiğim bir albüm olmadığını söyledim. Ertesi gün gazetelerde, "Gülben Ergen'den Sibel Can'ın albümüne taş," diye çıktı! Ben hiçbir ismi almadım ağzıma, üstelik Sibel Can'ın sesine diyecek bir şeyim elbette ki olamaz.

- Siz bugüne dek hep çok başarılı albümler mi yaptınız?
- Evet. Ben bütün albümlerimi hep inanarak ve önemseyerek yaptım. Sıradan olduğunu düşündüğüm bir şeyi asla insanların karşısına çıkarmam. Şarkı seçiminde çok başarılı olduğuma inanıyorum. Beş albümümün toplam satışı 1 milyonu aşar, bu rakam küçümsenemez.. İki saatlik bir konserde sadece Gülben Ergen şarkıları okumak da çok önemlidir.

- Bu arada mayolu fotoğraflarınızı konuşuyor herkes fotoshoplu mu, değil mi diye... Bunlar konuşulurken siz neler hissediyorsunuz?
- Bir kere şunu söyleyeyim, o fotoğraflar hiçbir şekilde fotoshoplu falan değil. Herkes doğumumdan altı ay sonra benim patates gibi, elbiselerine sığmayan, alaturka bir görüntü sergilememi bekliyordu ama öyle olmadı. İnanamadıkları şey bu, o yüzden 'foto-shopludur' diyorlar. Ama resimler çok güzel, bakmaya devam etsinler ve de konuşsunlar, hiç bozulmuyorum!

- Siz sürekli koşarken, eşiniz size nasıl ayak uyduruyor? Göründüğü kadarıyla birbirinize hiç benzemiyorsunuz...
- Biz gerçekten çok farklıyız... Hayata bakışımız farklı, giydiklerimiz farklı, yediklerimiz farklı... Ben elimde gazete "O da şöyle demiş biliyor musun?" diye gelirken, Mustafa "Bir dakika lütfen, ben şu anda bir köşe yazısı okuyorum," diyor.

- Merak ediyorum, sizin Mustafa Bey'le bir araya gelmeniz çok mu zor oldu? Bir ara ayrılmıştınız...
- Evet, Mustafa zor teslim oldu. Ama ben Mustafa'yı tanıdığım gün çocuğumun babası olacağını biliyordum, bunu hissettim ve ona âşık oldum. O, aşkını benim kadar açık yaşamadı. Çünkü onun hayatında bu kadar renkli, hareketli ve açıksözlü insan profili hiç yok. O yüzden de çok zor teslim oldu. Şimdi "İyi ki de olmuşum," diyor.

- Peki, sizin neyinize vuruldu acaba Mustafa Bey? Bunu söylemiştir mutlaka...
- Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum gerçekten, ama bunu şu an sormak istiyorum Mustafa'ya... (Telefonunu çeviriyor) "Mustafa, 'Eşiniz sizin neyinize vurulmuştur?' diye sordu İlknur Hanım.. Sahi, neyime vuruldun sen benim? Bak telefonun sesini açtım, hepimiz dinliyoruz!" (Mustafa Erdoğan şaşkın...) "Ne diyeyim, her şeyine..."

(Ama sonra, spottaki o cümle geliyor Mustafa Erdoğan'dan cevap olarak.) - Eşiniz kıyafetinize, dekoltenize karışır mı?
- Hayır. Eğer kendimi iyi hissediyorsam ve çıktığım sahne buna müsaitse mini elbise de giyerim, dekolte de.

- Dekolteyi bilmem ama giyim tarzınız epey değişti evlendikten sonra. Takılarınız, seçtiğiniz renkler, yanılıyor muyum?
- Sadece bir aile düğününde taktığım takıdan dolayı yazıldı böyle şeyler. Yoksa öyle bariz değişen bir şey yok benim tarzımda. Doğu'ya özgü sevdiğim, kendime yakıştırdığım renkli şeyleri de arada giyiyorum sadece. Hayatımın tümüne yansımış değil.

- O takı meselesi ailenin üç kadının; gelinler ve anne Erdoğan'ın aynı gerdanlığı takmış olmasıydı sanırım. Bu bir gelenek mi ki?
- Yok canım, hepimizin takısı farklıydı. Ama çok aynı dokuda oldukları için öyle algılandı. Ben aile düğününe gittiğim ve o kolyeyle küpe bana eşimin düğün hediyesi olduğu için onları takmanın uygun olacağını düşündüm. Bir de inanılmaz rakamlar yazdılar değeri için. Onlar sadece 24 ayar altındır, öyle servet falan değil!

3 yorum:

LEYLA dedi ki...

Gülben ablacım canım benim onu o kadar çok seviyorumki anlatamam.Onun gibi ekranlarda göründüğünden daha metevazi bir sanatçı var mıdır? Pendik konserinde beni kulisine kabul etti defalarca fotoğraf çektirdim öptüm hediyemide verip öyle gönderdi beni. Her zamanki gibi güleryüzlü ve sempatikti, pozitif enerji yayıyordu etrafa. Bir kez daha görmek için neler vernezdim.Sevgili Gülbeni ve Taşkın sabahı çok seviyorum.

cemre dedi ki...

gülben ergen seni çok seviyorum

yonca dedi ki...

gülben ablacım seni çok seviyorum seni ve şarkılarınıda atlasada bayılıyorum ikizleride görmek istiyorum gülben ergenin beni tanımasını istiyorum