Perşembe, Temmuz 12

Gülse Birsel: Bomba bir isim katılıyor


Ekibe bomba bir isim katılıyor

Tatile girmek nasıl bir duygu?
- Tam 40 hafta, hafta sonu tatili bile yapmadım, öyle söyleyeyim... Sadece dizi yerine maç yayını olduğu bir hafta, beş gün Londra'ya gittim. Aralıksız çalışmak çok ağır bir şey. İnsan hiç tatil yapamadığı zaman, sokaktaki herkesi kıskanmaya başlıyor bir süre sonra. Alışveriş yapanlar, kafelerde oturanlar, herkes senden şanslı gibi geliyor sana... Neyse ki tam "Artık kaldırımayacağım," dediğin noktada tatile giriyorsun. Şimdi iki ay tatilimiz var. Tabii bu kadar severek ve eğlenerek yapmadığı bir iş olsa, asla 40 hafta aralıksız çalışamaz insan.

- Genelde uykusuzluğa, böyle ağır tempolara alışık mıdır bünyeniz?
- Doğrusunu söylemek gerekirse, hayatımda tempo düştüğü zaman depresyona yakın bir durum oluyor bende. Hafif depresif bir ruh haline bürünüyorum çünkü 19 yaşımdan beri çalışıyorum. Ben üniversite birinci sınıfta bile sıkıldım, çok rahat geldi üniversite bana. O yüzden de işe girdim ve gazeteciliğe öyle başladım. Ben tembellik yapmayı, evde oturup keyif yapmayı bilmiyorum gerçekten. Ama hiç bu yılki kadar çok çalışmamıştım hayatımda. 90 dakika dizi çekmek delice bir şey gerçekten... Dünyada 40 dakikalık bir sitcom bile yok!

'BİZDEN İYİ KOMEDİ DİZİSİ YOK'
- Peki bu delice işi nasıl beceriyorsunuz? Açıkçası bir ara dizinin temposu düşüyor gibiydi ama sonra tekrar müthiş keyiflendi...
- Doğru, geçen senenin sonlarında oldu öyle bir şey ama bu kadar süre içersinde bunun olması çok normal. Genele bakacaksın, son dört yıldır bizden daha iyi komedi dizisi olmadığı gibi bize yakın iyilikte bir komedi dizisi de yok. Yani, bizim en kötü bölümümüz bile piyasadaki bütün komedi dizilerinden daha iyi.

- İnsanları hep iyiye alıştırdığınız için, her bölüm müthiş eğlendirsin isteniyor sanırım...
- Tabii bizi bizle karşılaştırıyor insanlar. Ama bizim de kendimize göre daha düşük veya yorgun olduğumuz haftalar olabiliyor. Geçen senenin sonunda benim yorulmamın sebebi ise ekip içindeki anlaşmazlıklar, devam edecek miyiz, etmeyecek miyiz kaygıları ve bunların getirdiği bıkkınlıktı. Komedi moralle yapılan bir iş, bir de annem ve babam bir hafta arayla trafik kazası geçirmişti. Kısacası zor bir yıldı benim için. Ama ben belli bir standartı tutturmak için elimden geleni yapıyor, bunu tutturduğuma da inanıyorum.

'ZOR OLAN HİKÂYEYİ KURMAK!'
- Bu yılki ekibin uyumu nasıl? Diziye yansıyan herkesin inanılmaz eğlendiği...
- Biz bu yıl, yepyeni bir diziye başlıyor gibi olduk. Ekip çok uyumlu, herkes birbirini çok seviyor, kulis her zamankinden daha neşeli... Bu reytinglere de yansıdı. Ama en önemlisi ben artık daha tecrübeli bir senarist oldum ve dizi 90 dakikaya uzayınca da iyi kıvırabildim.

- Tek başına mı yazıyorsunuz tüm senaryoyu gerçekten?
- Tek başıma yazıyorum ve birkaç kişi birden nasıl yazılır, hiç canlandıramıyorum kafamda. Birçok dizide öyle yapılıyor aslında. Ama ben yapamam çünkü hikâyeyi ben oluşturuyorum, karakterleri ben biliyor, ben konuşturuyorum... Birinin başladığı bir işi, bir başkası nasıl aynı şekilde devam ettirebilir anlamış değilim. Benim asla tercih etmeyeceğim bir şey ekiple yazma işi.

- Size fikir veren de mi yok hiç?
- Yok. Bir de epey tecrübelendim herhalde, 130 bölüm oldu... Bu işin en zor tarafı hikâyeyi kurmak, gerisi benim için çok kolay. Yazarken espriler geliyor zaten, her karakterin sesini duyuyorum sanki. Size garip gelebilir ama kiminle ilgili bir replik yazacaksam, o karakter sanki repliği kulağıma fısıldıyor. Önemli olan şu benim için; bu hafta ne olacak? Aslı Cem'le küsecek, o yüzden Fatoş'la Tanrıverdi kavga edecek vs. Onu hallettikten sonra, gerisi gerçekten eğlence benim için.

- Tıkandığınızda ne yapıyorsunuz? Ne bileyim dışarı çıkıp bir tur atmak, evde bir aşağı bir yukarı yürümek ya da çok güvendiğiniz birini arayıp "Sence şöyle mi olsa?" demek...
- Konsantrasyonum daha çok akşamları yükseliyor, o yüzden de gece yazıyorum. Bol bol kahve ve çay içiyorum. Düzenli olarak fikrini aldığım kimse yok. Bilgisayarın başına oturduğun zaman, dizi için çalışan o kadar insanın sorumluluğunu aldığını ve milyonların televizyon karşısında bu diziyi beklediğini düşününce, yazacaksın zaten, başka çaren yok. Kendine zarar vermek istemiyorsan da yazabileceğinin en iyisini yazacaksın!

- Elinizi bu kadar büyük bir taşın altına koyduğunuz için zaman zaman, "Ben kendime iyilik mi ediyorum, kötülük mü?" diye düşünüyor musunuz?
- Aslında düşünmüyorum çünkü her şeye rağmen, bu iş benim çok zorlandığım bir iş değil. Hatta itiraf edeyim, bu, hayatımda yaptığım en kolay iş! Ben 19 yaşımdan beri yazarak para kazanıyorum zaten... Gazetecilik sayesinde bu işi başarıyorum.

'Komedi oynayan kadınlara baktığımda, iyi bir yerdeyim'
- Dışarıdan çok yabancı ve uzak gibi duruyorsunuz ama Avrupa Yakası'na bakınca, bir kapıcı ailesinde yaşananları da en az Nişantaşı'nda oturan elit bir ailede olup bitenler kadar iyi bildiğiniz çıkıyor ortaya. Bu hayat bilgisi nereden geliyor?
- Gazeteci olup da çok steril olan bir insan tanımadım ben. Moda dergisinde çalışan üç-beş hanım kız olabilir ama... Zaten İstanbul'da yaşıyorsan, ne kadar steril kalabilirsin ki? Bir de benim avantajım şu oldu; gazeteciyken yüzlerce eve girip çıkıyor, her kesimden farklı insanlarla tanışıyordum. Bu müthiş bir bilgi kaynağı. Mesela bana, "Bu erkek muhabbetlerini nasıl bu kadar iyi yazıyorsun?" diye soruyorlar. Ben iki yıl da erkek dergisi çıkardım. Tamamı erkek bir kadroyla çalışarak erkek kafasına hitap etmeye çalıştım. Erkeklerle bu kadar iç içe yaşayınca neye önem verdiklerini, kadınların neresini beğenip beğenmediklerini, aralarında nasıl muhabbet ettiklerini çok iyi biliyorsun. Bu bir de gözle, bakışla, hayatta nelere önem verdiğinle alakalı bir şey tabii. Ben bir kafede içtiğim kahvenin tadını fark etmem ama karşı köşede oturan adamı fark ederim. Hem görmediği şeyleri de hayal edebilir insan...

- Etrafındakilerle çok sohbet eden, girişken biri olduğunuz söylenebilir mi?
- Yok, pek girişken biri değilimdir, daha çok seyrederim.

- Dizideki oyuncular sizin yazdığınız repliklere birebir uyuyor mu, mesela Burhan? Öyle ki izlerken o kendi kendine doğaçlama yapıyormuş gibi bir hisse kapılıyor insan...
- Evet, öyle zannediliyor ama aslında hepsi benim yazdığım replikler. Yalnızca Engin'in (Günaydın) her bölümde doğaçlama yaptığı bir-iki cümle vardır, o da maksimum. Mesela 'Gerri' onun lafıdır, 'Elly Makbile'yi o bulmuştur... Ben 'şiştim' yazmışımdır, o onu 'sistim' diye söyler. Ama çoğu şeyi onun o anda kafasına göre uydurduğunu düşünmenizin nedeni, Engin'in inanılmaz bir oyuncu olması. Ben onun için, 'Türkiye'de bizim jenerasyonun gördüğü en iyi birkaç erkek oyuncudan biri,' derim rahatlıkla. Teksti alıp sanki kendi o anda bulmuş gibi satabiliyor. Karakteri bu kadar iyi giyen bir oyuncu ben çok az gördüm. Bazen ben bile kontrol etme ihtiyacı duyuyorum çekim sırasında, 'Bunu ben mi yazdım, yoksa Engin mi şimdi uydurdu?' diye. İkincisi, ben Burhan'ı o kadar iyi öğrendim ki tamamen Engin'in ağzına göre yazıyorum.

- Sizin en keyifle yazdığınız ve güldüğünüz karakter kim dizide?
- Ben herkese hayranım, favori bir karakterim yok gerçekten. O günkü hikayeye göre değişiyor güldüklerim. Burhan'a da çok gülüyorum, Sertaç'a da... Sertaç'ın da o kadar yersiz, absürd ve komik replikleri oluyor ki, nereden aklıma geliyor ben de bilmiyorum. Bu arada en az Aslı'nın repliklerine önem veriyorum kendim oynadığım için.

- Oyuncu olarak ilerleme kaydettiğinizi düşünüyor musunuz?
- Tabii, artık şunu rahatlıkla söyleyeyim kendimi izlerken içim rahat. Piyasadaki komedi oynayan kadınlara baktığımda da iyi bir yerdeyim. Ama kendime ilk başta nasıl başrol vermişim inanamıyorum. Tamamen cahil cesaretiymiş!

- Niye heves ettiniz peki oyunculuğa bu kadar?
- E, altı yaşımdan beri hayalimdi oyuncu olmak... Bir de Aslı bana yakın bir karakter, herhalde 'kıvırırım' dedim. Aslında çok korkunç bir durum da olmadı. Asıl işimi zorlaştıran şu; senaryoyu, dekoru, kostümü ve aklınıza gelebilecek tüm detayları düşünmekten bazen oyunculuğun kendisine konsantre olacak vakit kalmıyor. Yönetmen "Kayıt," demeden oyuncu olduğumun farkına varamıyorum.

- Her şeyi kontrol etme ve her şeye hâkim olma hali de var sanırım sizde...
- Evet, her şeyi kontrol deliliği var bende maalesef ama biraz da 'Nasıl olsa Gülse hallediyor,' diye bana kalıyor işler...

'Fatoş ile Tanrıverdi ilişkisi aslında kumardı'
- Gaffur için ne söyleyeceksiniz, onu eleştirildiği için mi biraz geri plana çektiniz?
- Gaffur her şeyiyle çok sivri bir karakter. O yüzden çok dozunda kullanılması gerekiyor. Ben onu daha tehlikeli, daha potansiyel katil yönü olan ve girdiği her ortamı geren bir karakter olarak planladım ve Peker de (Açıkalın) bunu müthiş oynadı. Ama maalesef bu işi hiç bilmeyen kişiler, Gaffur karakteri hakkında isabetsiz yorumlar yaptı. Gaffur, fenomen haline gelince herkes yorum yapma ihtiyacı hissetti. Ama o bıçaksırtı karakteri anlayan anladı ve çok sevdi.

- Fatoş ile Tanrıverdi'nin ilişkisi de bizim toplumumuzda sıcak bakılmayacak bir ilişki aslında. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- O ilişki benim için bir kumardı, yazarken büyük bir riski göze aldım. Ben de tepki gelmesini bekledim, 'olgun kadın-genç erkek' ilişkisi öyle kolay benimsenecek bir şey değildi. Ama bilakis çok sahip çıktı seyirci bu ilişkiye. İmkânsız aşklar çok seviliyor, insanlar bir şekilde sempati duyuyor bu birlikteliğe. Beni de şaşırttı gerçekten.

- Dizide çok romantik görünüyor da, sonu var mı bu ilişkinin?
- Neden olmasın? Orta yaşlı güzel bir kadınla genç bir adam evlenemez mi?

- Evlilikten söz açılmışken, dizide Rutkay Aziz'in canlanlandırdığı Bülent Bey'in evliliğe bakışı da çok hoş gerçekten. "Evlilik olmazsa, aşk olur mu?" diyor ya, siz evli biri olarak buna katılır mısınız?
- (Gülüyor) Bülent Bey çok hoş gerçekten, ama tabii ki ben onun gibi düşünmüyorum. O, "Eve dönmeyecek olduktan sonra özgürlüğün ne tadı var?" diyor ve evlilik dışı ilişkilerin tadını çıkarmak için evliliği tercih ediyor! Evliliklerde belli konularda özgürlük elbette olmalı ama bu, ne tür bir özgürlükten bahsettiğimize bağlı. Mesela sevdiğin mesleği yapabilmekle keyiflerinle, mutlu olmakla ilgili özgürlükler elbette olmalı. Ben içerisinde esaret olan bir evliliğe tahammül edemem. Sonuçta hepimiz mutlu olmak için yaşıyoruz, başka bir derdimiz yok ki...

- Siz neler izliyorsunuz televizyonda?
- Avrupa Yakası'nı ve bir-iki bölümüne rastladığım Hatırla Sevgili ve Binbir Gece. İkisi de gayet temiz ve özenli işlerdi bence.

- Siz de sıkı bir melodram yazmak ister misiniz?
- Komedi yapabilen bir insan, niye başka bir tür yapsın ki? Çok ukalalık gibi olacak ama onu yapmak kolay, komedi yapmak zor. Hem kendi içinde bir draması olacak, hem gerçekçi olacak, hem insanlar gülecek... Ama dramada durumların insanları etkilemesi daha kolay. Bir tane aile koyarsın; kız hasta olur, ötekisinin karısı onu aldatır, ortada bir çocuk kaçırılır, falan filan... Yani bir şekilde insanları bağlarsın hikâyeye. Komediyi seçmemin sebebi biraz da hayata bakışla ilgili.

- Avrupa Yakası daha ne kadar devam eder sizce?
- Dizi önümüzdeki sezon da devam edecek ama gerisini gerçekten bilmiyorum. Ama şunu söyleyeyim; ben sıkıldığım anda biter.

- Kafanızda yeni projeler var mı?
- Tabii, kesinlikle bir film yapacağım. İki yıldır oturup yazmak istiyorum zaten.

- Onda da rolünüz olacak mı?
- Bu sefer oynar mıyım, bilmiyorum. Öyle bir ihtiras içinde değilim... Esas olarak yazmak istiyorum ama bana 'cuk' oturan bir rolse, neden olmasın? Ben öncelikle işin iyi olmasını isterim, benim olup olmamam önemli değil. Ama bu büyük ihtimalle bir şehir hikâyesi olacağı için, bana da kıyısından köşesinden bir şey düşer, diye düşünüyorum (gülüyor)... Aslına bakarsanız, asıl yapmak istediğim tiyatro...

- Yakında böyle bir şey olacak mı yoksa?..
- Henüz bir şey yok. Daha doğrusu kafamda bir hikâye var ama henüz oturmuş değil. Avrupa Yakası ekibi olarak bir müzikal- komedi yapmayı hayal ediyoruz. Beni şu anda en çok heyecanlandıran şey bu. Öyle bir şey olsun ki, insanlar üç dört kere izlesin. Gülmekten nefessiz kalacakları bir tiyatro oyunu olsun.

'Ekibe bomba bir isim katılıyor'
- Merak ediyorum, geçen yıl diziden ayrılanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben bir izleyici olarak, açıkçası "Yazık ettiler kendilerine," diyorum...
- Üçü de kendi istekleriyle ayrıldılar; Ata da (Demirer), Bülent de (Polat), Evrim de (Akın)... Üçüne de kalmaları için çok ısrar edildi. Hepsini de çok seviyorum, arkadaşım onlar. Zaten Ata'yla gerçekten kardeş gibi bir ilişkimiz vardı... Keşke gitmeselerdi ama kendi gelecekleri için öyle bir seçim yaptılar, ne diyebilirim ki? Kendilerine göre haklı oldukları sebepleri vardır herhalde... Ama hiçbiriyle aramda ne bir tartışma oldu ne de kavga. Sadece Bülent'in ayrılması biraz ani oldu ve beni üzdü, o kadar.

- Dizide Volkan'ın askerde olması, bende Ata Demirer'in geri dönmesi için açık bir kapı bırakılmış hissi uyandırıyor... Ne dersiniz?
- Asla! üstelik Ata'nın da öyle bir arzusu olduğunu zannetmiyorum. Olsa da artık birlikte yapamayız. Çok sebepten; senaryodan, bütçeden, genel ekibin duygusuyla ilgili sebeplerden... Kapandı artık o iş, öyle bir şey olamaz. Avrupa Yakası'nın yepyeni bir ekibi var ve bu ekip çok daha yüksek bir enerjiyle çalışıyor.

- Diziyle ilgili biraz ipucu sorayım, Sacit'le Zeynep Amerika'da evlenecekler mi?
- Onu biraz sabredip eylülde görün diyeceğim ama her an bir sürpriz yapabilirler!

- Peki yeni isimler katılacak mı kadroya?
- Evet, büyük bomba var!

- Kim?
- Söylesem mi, hadi söyleyeyim... Binnur Kaya!

- Sizin ekibe çok yakışır...
- Bence de. Çok iyi bir oyuncu ve müthiş bir insan gerçekten.

- Hangi rolde olacak peki, Burhan'ın kız kardeşi mi yoksa?
- Hayır. Bambaşka, çok ters köşe bir rolde olacak. Bu kadarını söyleyeyim yeter.

Hiç yorum yok: