Çarşamba, Ekim 31

Asya Ailesi


Asya, tam beş yıl aradan sonra “Aşktır Beni Güzel Yapan" adlı yeni albümüyle marka müzik piyasasına döndü.

Uzun zamandır gözlerden uzak olan şarkıcı, evinin ve özel hayatının kapılarını ilk kez Kelebek'e açtı. 11 yaşındaki kızı Aslı ve tekstilci işadamı eşi Şevki Kaygısız'la objektifimize poz veren Asya, "Eşimle aramızdaki aşk, çok büyük bir aşk. Şöhretliyim, popülerim diye eşimden, evlilikten vazgeçmeyi bir an bile aklıma getirmedim" dedi.

Bende star ışığı yok sadece şarkıcıyım

Beş yıl aradan sonra "Aşktır Beni Güzel Yapan" adlı yeni albümünü çıkaran Asya, evinin ve özel hayatının kapılarını ilk kez Kelebek’e açtı. 11 yaşındaki kızı Aslı ve tekstilci işadamı eşi Şevki Kaygısız’la objektifimize poz veren Asya, "Bende star ışığı yok, sadece şarkıcıyım" dedi.

Çok popüler olduğunuz bir dönemde evlendiniz. Pişmanlık duydunuz mu?

- Hayır. Çünkü eşimle aramızdaki aşk, çok büyük bir aşk. Şöhretliyim, popülerim diye eşimden, evlilikten vazgeçmeyi bir an bile aklıma getirmedim. Çünkü şöhret dediğiniz şey, hiçbir zaman bana öyle acayip şeyler hissettirmedi. O dolabım kilitli. Anahtarını da bir yerlere atmışım.

Asya iyi bir şarkıcı, ama star ışığı...

- Belki de yoktur, herkes star olamaz. Star dediğimiz zaman, hepimizin bildiği isimler aklıma geliyor. Kendimi ise şarkıcı olarak görüyorum. Eskiden de o ihtiras, o hırs yoktu bende. Bu işlerde öne çıkmak için hırslı olmak lazım. Ben hep evlenip, çocuk sahibi olmak istedim.

Eşiniz Şevki Kaygısız ile aranızda kaç yaş var?

- Şevki benden 13 yaş büyük.

12 yıl önce bu evlilik için çok şey söylendi. Mesela Şevki Bey’le parası için evlendiğiniz yazıldı...

- Benim aklıma hiç böyle bir şey gelmedi. O zaman 25-26 yaşlarımda olduğum için bu tür dedikodular çıkmıştı. Şimdi evlensem, belki de o kadar konu olmazdı. O zamanlar da hiç alınmamıştım zaten. Aşk gözümü kör etmişti. Hálá da gözüm kör.

12 yıldır hiç bitmeyen bir aşk. Bunun sırrı nedir?

- Aşkta sır olmaz. Benimki ilk görüşte aşk. Belki de sır budur. Ben o yıllarda bir gece kulübünde sahne alıyordum. Genç İş Adamları Derneği’nin de her çarşamba günü benim sahne aldığım yerde yemekleri oluyordu. Bir çarşamba bu yemeğe Şevki de geldi. Onu sahneden gördüm, vuruldum. Ve her çarşamba gözüm kapıda sahneye çıktım. 20 gün sonra tekrar geldi. Ve ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. O günden sonra, bir daha hiç ayrılmadık. O mükemmel biri.

Sizin evliliğinizde de, "Benim param, senin paran" durumu var mı?

- Sanatçı evliliklerinde genelde böyle oluyor, değil mi? Sanırım insanların fazla paraları olunca birbirlerine böyle davranıyorlar. Bizde o kadar para olmadığı gibi, "senin, benim" ayrımı da asla yaşanmadı.

Evlilik sözleşmeniz var mı?

- Hayır yok. Materyalist dünyada, insanlar korku içinde yaşamaya başladılar. Evlilik sözleşmeleri de bu yüzden çıktı.

Sizin kuşaktan sonraki evliliklerde çıktı bu sözleşmeler.

- Nilüfer benim eşime dinazor diyor. Hatta bana "En son dinazoru sen aldın, defter kapandı, bitti. Böyle adamlar kalmadı artık" diyor. Doğru!

Kızınız Aslı kaç yaşında?

- 11 yaşında... Müthiş bir kızım var. Aramız çok iyi. O benim dünyam, her şeyim. O da bana çok düşkün. Bana "Anneciğim ben sana çok bağlıyım" diyor. Ama eminim bir süre sonra babasına dönecek.

O doğduktan sahne çalışması ve konserleri bıraktınız, sadece albüm yaptınız. Bunu şimdi hata olarak görüyor musunuz?

- Evet. Sadece albüm yaptım ve onlar da biraz ters gitti. Tabii bu anlamda benim de hatalarım çok. Geriye dönüp baktığımda keşke biraz daha kontrollü davransaydım, bu kadar ara vermemeliydim. Ama annelik farklı bir şey. Aslı doğduktan sonra dört yıl boyunca elimde kamerayla gezdim. Evde düzinelerce CD var. Kızımın büyüdüğünde anıları, hatıraları olsun istedim. Meğer o dönemde ben çok kapanmışım. Kapıyı kapatıp, tamamen aileme dönük yaşamışım ve müziği üçüncü plana atmışım.

Kendinizi bu kadar kapatmanız, ailenize odaklı yaşamanız pek iyi bir şey değil ama!

- Bu bir hastalık tabii. Albümle birlikte bunu biraz kırdım. Çünkü stüdyo karşıdaydı, gece yarılarına kadar çalıştığım için evimi biraz ihmal ettim.

Gençler sizi tanımıyor, buna üzülüyor musunuz?

Tanımayanlar çok, doğru... Üzülmüyorum ama. Çünkü 25 yaş üstü beni hiç unutmadı.

"Aşktır Beni Güzel Yapan" da tıpkı diğerleri gibi romantik bir albüm. Neden tarzınızı değiştirmiyorsunuz?

- Aslında İspanyol sıcaklığında acayip bir şey yapmak istiyorum. Her nasılsa, tamamen karakter değişimi oldu bende. Beğenilerim ve olaylara bakışım değişti. Daha önce gittiğim atölyede resim yaparken farklı renkler
çalışıyordum, daha karanlık, daha kapalıydım. Şimdi daha renkliyim ve fantastik şeyler çiziyorum. Şu anda benim için her şey kırmızı... Dans dersleri almak, İspanyol ritimlerini Türkçe sözlü olarak müziğe yansıtmak istiyorum.

İspanyol ritimleri ateşlidir ve siz de ateşli bir kadına dönüştünüz galiba...

- Hayır, kendimi seksi ya da ateşli bulmuyorum. 30’lu yaşların başındayken kendimi çok güzel bulup da "En güzel benim" dediğim anlar olmuştur. Şimdi daha aklım başında. Sadece bu aralar içimde böyle bir enerji ve hareketlilik var; bunu da müziğime de yansıtmak istiyorum. Hepsi bu...

Müslüm Gürses’i çok kıskandım

Müslüm Bey’e (Gürses) benim seslendirdiğim "Olmadı Yar" şarkısı çok yakıştı. İlk duyduğum anda çok kıskandım. Müthiş yorumlamış. Çok severim kendisini. Daha önce albümlerinden parça seçiyordum ama son albümü çok güzel, olağanüstü bir albüm. Kıymeti bilindi mi bilmiyorum? Sanki şarkı ona yapılmış gibi çok yakıştı. İnşallah bir gün bir araya geliriz ve bu şarkıyı birlikte seslendiririz. Bunu çok isterim.

Depresif tarafım bana çok şey kaybettirdi

Annemin vefatından sonra ilaç kullanmaya başladım. Çünkü onu kaybetmenin acısının altından kalkamadım, bunu kabullenemedim. "Artık geriye dönüş yok, ne yapacaksın, hayatına devam edeceksin" deyip acımı dindiremedim. 40 gün göğsümde bir yanma, şiddetli bir panik atak, iç kulağımda kristallerle ilgili sorun yaşadım. Bunların hepsi birbirini tetikleyince çok kötü bir dönem başladı ve antidepresan almak zorunda kaldım. Önce dedim ki ilaç almayacağım, yasımı tutacağım, ama olmadı. Şimdi ilaç ile daha iyiyim, toparladım. Bu depresif tarafım bana çok şey kaybettirdi. Çok zaman kaybettirdi. Hayata yapışmış ve daha neşeli, canlı kanlı biri olsaydım güzel olurdu. Neyse ki eşim çok sosyal ve onun bu sosyal yönü bizi kurtardı. Bu arada ben de yoga ve resim yapıyorum.

Perşembe, Ekim 11

Altuğ:Lezbiyen de oynarım


İrem Altuğ, oyunculuk konusunda sınırlarının olmadığını açıkladı: "Erkeği de oynarım, lezbiyen de olurum."

"Vazgeç Gönlüm" dizisinin Bahar'ı İrem Altuğ, oyunculuk söz konusu olduğunda sınır tanımadığını açıkladı. Hafta Sonu dergisine konuşan Altuğ "Aksiyon ağırlıklı bir projede daha baskın ve kahraman bir kadını oynamak isterdim. 'Kill Bill'deki Uma Thurman’ın rolü gibi bir rol örneğin... Konservatuarda bir hocamız ‘Oyuncu ne erkektir ne de kadın’ derdi. Ben erkeği de oynayabilirim, lezbiyen de olabilirim" dedi.

"Ihlamurlar Altında" dizisinde Feride, "Eve Giden Yol" adlı filmde İffet rollerinde izlediğimiz İrem Altuğ, şimdi de "Vazgeç Gönlüm" adlı dizide Bahar karakteriyle geliyor ekrana. Hafta Sonu dergisine konuşan Altuğ, oyunculuk konusunda sınırlarının olmadığını açıkladı: "Erkeği de oynarım, lezbiyen de olurum. Marka projelerde varım"

Önce "Vazgeç Gönlüm"den konuşalım. Bize Bahar’ı anlatır mısınız?

- Bahar varlık içinde büyümüş zengin bir ailenin kızı. Ama ailesinden biraz farklı yetişmiş. Bolluk içinde büyümüş olmasına rağmen kibirli, küstah ya da parayı ölçüp biçen birisi olmamış. Parayı güç olarak algılamamış. Adalet duygusu gelişmiş ve hiçbir şekilde insanlar arasında ayrım yapmamış. Maddiyatı hiç önemsemiyor. Haksızlıklara karşı çıkıyor ve insanlara da yardım etmek istiyor. Bu yüzden avukat olmayı seçmiş. Bu yüzden zaman zaman ailesiyle ters düşüyorlar. Annesi, babası ve ağabeyi gibi parayı önemsemiyor. Onun için önemli olan insanlık. Bahar, biraz yalnız bir kız; belki ailesi gibi olmadığı ve o ortama ayak uyduramadığı için... Hayatındaki en büyük eksiklik aşk...

Gerçek hayatta da "Vazgeç Gönlüm"deki gibi bir aşk yaşamak ister misiniz?

- Belki ilerde olabilir ama şu an böyle bir şeye vakit yok. Gelecekte belki bir gün.

Hiç imkansız aşk yaşadınız mı?

- İmkansız bir aşk yaşamadım. Ama aşık oldum. Mesela merak edenler için söyleyebilirim, şu anda da aşık değilim.

Farklı bir rol oynamak ister miydiniz? - Belki daha aksiyon ağırlıklı bir şeyler yapmak isterim. Aksiyon ağırlıklı ve kadının daha güçlü olduğu bir rol. Dizide de Bahar çok güçlü bir kadın. Daha baskın ve kahraman bir kadın rolünü almak isterdim. "Kill Bill"deki Uma Thurman’ın rolü gibi bir rol.

Aksiyon filmlerindeki o tarz bir karakteri canlandıracak donanıma sahip misiniz?

- Evet. Ben çok uzun süre spor yaptım ve aynı zamanda dans ettim. Fiziksel anlamda çok esnek ve bu konuda kabiliyetli olduğuma inanıyorum. Ama tabi ki daha da çok çalışmak gerek. Böyle bir şeyin hazırlık aşaması çok büyük bir mücadele gerektiriyor. Ve zevkli olan tarafı da bu. Uzakdoğu sporları öğrenmem gerekecek.

"Eve Giden Yol" filmindeki sevişme sahneleriniz film vizyona girince gündeme gelmişti. Bu tür olaylar sizi olumsuz yönde etkiliyor mu?

- O rolü oynamaktan asla mutsuz değilim. Ben o rolden keyif aldım. Farklı bir roldü benim için. Ama filmin böyle lanse edilmesi kötü oldu. Çünkü film bundan ibaret değil. Ana teması da sadece o sevişme sahnesi değil. O sahne filmin içinde geçen kısa bir sahneydi. Filmi farkı bir kategoriye sokuyor insanlar böyle lanse edilince.

Çok tepki aldınız mı?

- Yakın çevremden gelmedi. Ailem dahil herkes filmi çok beğendi. Özellikle benim rolümün hakkını verdiğimi düşünüyorlar. O yüzden çok sevindim. Ama beni hiç tanımayan insanlar başka düşünmüş olabilir. Filmin ne olduğunu anlamak için izlemek gerek. Filmden başka sahneler değil de o sahnelerin daha çok gösterilmesi ve konuşulması beni çok rahatsız etti.

Bir oyuncunun rolü gereği sevişmesi normal değil mi? Bana göre de oyuncunun ar damarı olmamalı, utanmamalı. Ne dersiniz?

- İnanmadığım senaryoda oynamam. Önce inanmam ve sevmem lazım. Konservatuarda bir hocamız; ’Oyuncu ne erkektir ne de kadın’ derdi. Ben erkeği de oynayabilirim. Farklı cinsel tercihli birisini de oynayabilirim. Lezbiyen de olabilirim. Bir insan gönlünü işine verdiyse, sonuna kadar hakkıyla her rolü üstlenir. Bunu yapabilmek için ucuz kıstaslar olmamalı. Şunu yaparım ama şunu yapamam gibi.

Kimisi bacaklarına ve güzelliklerine güveniyor, kimisi oyunculuğuna, hangisi daha sağlıklı?

- Oyunculuğuna güvenmek daha sağlıklı. Az önce demiştik ya oyuncu karaktersiz diye, oyuncu aslında tipsizdir de. Oyuncunun tipi yoktur.

Önce "Vazgeç Gönlüm"den konuşalım. Bize Bahar’ı anlatır mısınız?

- Bahar varlık içinde büyümüş zengin bir ailenin kızı. Ama ailesinden biraz farklı yetişmiş. Bolluk içinde büyümüş olmasına rağmen kibirli, küstah ya da parayı ölçüp biçen birisi olmamış. Parayı güç olarak algılamamış. Adalet duygusu gelişmiş ve hiçbir şekilde insanlar arasında ayrım yapmamış. Maddiyatı hiç önemsemiyor. Haksızlıklara karşı çıkıyor ve insanlara da yardım etmek istiyor. Bu yüzden avukat olmayı seçmiş. Bu yüzden zaman zaman ailesiyle ters düşüyorlar. Annesi, babası ve ağabeyi gibi parayı önemsemiyor. Onun için önemli olan insanlık. Bahar, biraz yalnız bir kız; belki ailesi gibi olmadığı ve o ortama ayak uyduramadığı için... Hayatındaki en büyük eksiklik aşk...

Gerçek hayatta da "Vazgeç Gönlüm"deki gibi bir aşk yaşamak ister misiniz?

- Belki ilerde olabilir ama şu an böyle bir şeye vakit yok. Gelecekte belki bir gün.

Hiç imkansız aşk yaşadınız mı?

- İmkansız bir aşk yaşamadım. Ama aşık oldum. Mesela merak edenler için söyleyebilirim, şu anda da aşık değilim.

Farklı bir rol oynamak ister miydiniz? - Belki daha aksiyon ağırlıklı bir şeyler yapmak isterim. Aksiyon ağırlıklı ve kadının daha güçlü olduğu bir rol. Dizide de Bahar çok güçlü bir kadın. Daha baskın ve kahraman bir kadın rolünü almak isterdim. "Kill Bill"deki Uma Thurman’ın rolü gibi bir rol.

Aksiyon filmlerindeki o tarz bir karakteri canlandıracak donanıma sahip misiniz?

- Evet. Ben çok uzun süre spor yaptım ve aynı zamanda dans ettim. Fiziksel anlamda çok esnek ve bu konuda kabiliyetli olduğuma inanıyorum. Ama tabi ki daha da çok çalışmak gerek. Böyle bir şeyin hazırlık aşaması çok büyük bir mücadele gerektiriyor. Ve zevkli olan tarafı da bu. Uzakdoğu sporları öğrenmem gerekecek.

"Eve Giden Yol" filmindeki sevişme sahneleriniz film vizyona girince gündeme gelmişti. Bu tür olaylar sizi olumsuz yönde etkiliyor mu?

- O rolü oynamaktan asla mutsuz değilim. Ben o rolden keyif aldım. Farklı bir roldü benim için. Ama filmin böyle lanse edilmesi kötü oldu. Çünkü film bundan ibaret değil. Ana teması da sadece o sevişme sahnesi değil. O sahne filmin içinde geçen kısa bir sahneydi. Filmi farkı bir kategoriye sokuyor insanlar böyle lanse edilince.

Çok tepki aldınız mı?

- Yakın çevremden gelmedi. Ailem dahil herkes filmi çok beğendi. Özellikle benim rolümün hakkını verdiğimi düşünüyorlar. O yüzden çok sevindim. Ama beni hiç tanımayan insanlar başka düşünmüş olabilir. Filmin ne olduğunu anlamak için izlemek gerek. Filmden başka sahneler değil de o sahnelerin daha çok gösterilmesi ve konuşulması beni çok rahatsız etti.

Bir oyuncunun rolü gereği sevişmesi normal değil mi? Bana göre de oyuncunun ar damarı olmamalı, utanmamalı. Ne dersiniz?

- İnanmadığım senaryoda oynamam. Önce inanmam ve sevmem lazım. Konservatuarda bir hocamız; ’Oyuncu ne erkektir ne de kadın’ derdi. Ben erkeği de oynayabilirim. Farklı cinsel tercihli birisini de oynayabilirim. Lezbiyen de olabilirim. Bir insan gönlünü işine verdiyse, sonuna kadar hakkıyla her rolü üstlenir. Bunu yapabilmek için ucuz kıstaslar olmamalı. Şunu yaparım ama şunu yapamam gibi.

Kimisi bacaklarına ve güzelliklerine güveniyor, kimisi oyunculuğuna, hangisi daha sağlıklı?

- Oyunculuğuna güvenmek daha sağlıklı. Az önce demiştik ya oyuncu karaktersiz diye, oyuncu aslında tipsizdir de. Oyuncunun tipi yoktur.

Aşk olursa işlerim aksar

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

- Beş çocuk yapmak (Gülüyor). Şaka yaptım. Şu an için yuva kurmak istemiyorum. Daha çok gencim. Bundan sonra bir müddet Türkiye’de kalmak istiyorum. Bu dizi umarım çok güzel bir yere gelir. Sinema üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Kısa dönem hedefim Türkiye’de kalıp güzel projelerin içinde olmak. Daha sonraki hedefimse tekrar Amerika’ya dönmek. Orada sinema kariyeri yapmak istiyorum.

Aşk konusunda bana biraz ürkekmişsiniz gibi geldiniz...

- Ürkek demeyelim de, sanırım ben çok mantıklı bir insanım. Ben çok yalnız bir insanım. Tek başıma her şeyi gerçekleştirdim. Bundan mutsuz değilim. Böyle olması gerekiyordu, bana pek çok şey kattı. Daha çok kendi ayakları üzerinde duran bir insanım. Hayatımda kimseye yaslanmadım. Şu anda çok başka bir yolda devam ediyorum ve yanıma başka birisini alacak durumda değilim. Hayatımda birisi olursa işlerim aksayabilir. Şu an başka birinin sorumluluğunu alamam.

Çığlıklarım meşhurdur

Uzakdoğu sporları yaptınız mı?

- Kick boks yaptım, capoeira yaptım. Uzun süre dans ettim.

O zaman tacizciler, kapkaççılar sizden korksun...

- Kendimi korumaya çalışıyorum. Ama durum farklı. Kapkaççıya yumruk atsam, karşılığında bıçak yiyebilirim. İstanbul çok tehlikeli bir yer. İstanbul’da kendini savunman zor.

Bu arada sadece ruhsatlı silah sayısı ise 2.5 milyonu bulmuş. Sizin silahınız var mı?

- Benim silahım çığlığım. Çığlıklarım meşhurdur. Öyle bir durumla karşılaştığım zaman çığlık atarım. Uzmanlar, kadınlar tacize uğradıklarında tepki vermeli ve tepki göstermeli diyorlar. Taciz durumunda bence hemen o kişiyi afişe etmek gerek. Bağırmak, çığlık atmak, yüksek sesle uyarmak...

İrem Altuğ, Murat Han’la başrolü paylaştığı "Vazgeç Gönlüm" dizisinde imkansız bir aşkın pençesinde kıvranan Bahar karakterini canlandırıyor.

Acemi Cadı: Asosyaldim


Bir zamanlar asosyaldim.

“Acemi Cadı” ile yıldızı parlayan Merve Boluğur, bu dizinin sona ermesinden sonra gözünü sunuculuğa dikti.

"Acemi Cadı" ile yıldızı parlayan Merve Boluğur, bu dizinin sona ermesinden sonra gözünü sunuculuğa dikti. "Bundan sonraki işimin beni bir adım daha ileri götürmesi gerek" diyen genç oyuncu, dizi çekimleri nedeniyle bir dönem asosyalleştiğini, ama artık hayatının normale döndüğünü de sözlerine ekledi.

"Acemi Cadı" ile tanıdık sizi. Daha önce nerelerdeydiniz?

- İki filmde oynadım; "Keloğlan Kara Prense Karşı" ve "Gomeda"... Ama beni genellikle Cornetto reklamlarından hatırlarlar. Bu reklam benim için iyi bir başlangıç oldu. "Acemi Cadı" içinse ilk deneyimim diyebilirim.


"Çocukların sanatçısı" etiketi, kariyer planlarınıza sekte vurmuyor mu?

- Çocukların sevgilisi olmak çok güzel bir şey... Açıkçası, korkmak yerine mutluluk duyuyorum ben. İleride ne olacak ben de bilmiyorum. Çok farklı karakterlerle insanların karşısına çıkabilirim.

Yine filmde oynayacak mısınız, teklifler var mı?

- Teklifler geliyor elbette. Benim daha çok sunuculuk gibi bir hayalim var aslında. Bu konuda da birkaç teklif aldım, henüz kesin karar vermedim. Bundan sonraki işim, beni bir adım daha ileriye götürsün istiyorum. Dolayısıyla daha dikkatli adım atmaya çalışıyorum.

En çok hangi rolde oynamayı isterdiniz?

- "Acemi Cadı"da Ayşegül erkek kılığına giriyordu. Ben o sahnede çok eğlenmiştim. Sanırım erkeksi bir kızı ve aşırı derecede kötü bir kadını oynamayı çok isterdim.

Beğendiğiniz oyuncular kimler, kimlerle oynamak isterdiniz?

- Haluk Bilginer, Sanem Çelik, Celal Kadri ve Şenay Güner’i çok beğeniyorum. Şener Şen’le de aynı projede yer almak bana gurur verirdi.

Kimleri dinlersiniz? En çok hangi müzik tarzını beğeniyorsunuz?

- Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim. R&B dinlerim. Ajda Pekkan, Nil, Şebnem Ferah, Massive Attack ve Duman’ı çok severim. Kendine has tarzı olan sanatçıları beğeniyorum.

Çekimler dışında neler yaparsınız?

- Bir dönem asosyal bir durumum vardı, çünkü diziyi 2-3 bölüm birden çektiğimiz oluyordu. Film seyretmekten çok büyük zevk alıyorum. O yüzden vizyondaki filmlerden çok, kaçırdığım ama çok merak ettiğim filmleri seyretmeye çalışıyorum son dönemde...

Ailenizin oyunculuğunuz hakkındaki düşünceleri neler, ilk zamanlar tepkileri oldu mu?

- Annem ve babamın tedirginliği yoktu açıkçası. Sadece eğitimi şart koştular bana. Destek oldular hep.

Para kazanmaya başladınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz kazandıklarınızı?

- Çiftlik aldım! Şaka tabii ki... Para bankada duruyor. İhtiyaçlarım olduğu zaman harcıyorum. Geleceği düşünerek yaşarım ben. Mesela yurtdışına gidip eğitim görmek gibi hayallerim var. İlk paramı kazandığım zamanki duygu muhteşemdi. "Evet, ben çalıştım ve ben kazandım bu parayı" dedim; ayaklarımın yere sağlam bastığını hissettim.

Aşk aranarak bulunmaz

Bir erkekte ne ararsınız?

- Bir şey aramıyorum açıkçası. Aranılarak bulunan bir şey değil çünkü aşk... Ama enerjisi ve özgüveni olan insanları severim. Ukala ve şımarık insanlara tahammülüm yoktur hiç. Kendini iyi ifade edebilmeli bir insan. Beraber vakit geçirirken eğlenebilmeliyiz, aynı dili konuşmalıyız.

Böyle biri var mı şu an hayatınızda?

- Yok...

Özhan Carda: Pişmanım..


Oyunculuğu bıraktığıma pişmanım.

Yıllarca modellik ve oyunculuk yapan Özhan Carda, oyunculuktan uzak geçen yılların pişmanlığını yaşıyor.

Yıllarca modellik ve oyunculuk yaptıktan sonra halkla ilişkiler şirketi kuran Özhan Carda, Osman Yağmurdereli’nin ısrarlarına dayanamayarak yeniden oyunculuğa dönmüş. Carda şimdi, oyunculuktan uzak geçen yılların pişmanlığını yaşıyor.

mesleğe manken olarak başladınız değil mi?

- Evet mankendim önceden. Oyunculuğa "Dönemeç"le başladım. Aynı zamanda modelliğe devam ettim. Bu bana Başak Gürsoy’un tavsiyesidir; "Hiçbir zaman tek başına mankenlik yapma. Mutlaka yanında iyi bir meslek daha yap" demişti. Ben de hayatım boyunca bunu kulağıma küpe yaptım.

Mankenlik tek başına meslek sayılmıyor mu?

- Tabii ki meslek. Para da kazandım o sayede. Yurtdışında 50-60 yaşında olup, modellik yapanlar var. Mesela Arjantinli bir model vardı. 45 yaşındaydı adam ama hepimiz hayranlıkla izliyorduk onu. Ama bizim ülkemizde işler değişiyor. Ben sadece mankenlik yapsaydım geçinemezdim ve mesleğin bir garantisi yoktu. Bu yüzden oyunculuğa başladım. Hatta 93 yılında halkla ilişkiler şirketi kurdum. Öncesinde de profesyonel iş yaşamım oldu. Çeşitli şirketlerle çalıştım. Yıllık izinlerde herkes tatile giderken, ben yıllık izinlerimi defilelere ayırıyordum. Patronlarımız da izin veriyordu o zaman böyle bir şeye. Rahmetli Ayhan Şahenk bir gün; "Manken çocuklarla olmaz bu işler" dedi. Bu sözler kulağıma küpe oldu. Dedim ki: "Madem öyle, o zaman kendi işimize ağırlık verelim. Kendi şirketimizi kuralım." 1993’ten sonra da şirketimi kurdum ve modellik yapmadım. Ta ki 2004’e kadar. 2004 yılında Osman Yağmurdereli beni ikna etti ve Aydan Şener’le "Masum Değiliz" adlı filmde başrolleri paylaştık. Arada sinema filmlerinde de yer aldım. Ama en çok reklam filmleriyle tanındım. Hayatım boyunca gerek reklam filmlerinde, gerekse podyumda hep kamera arkasını inceledim. Zaten merakımdan organizasyon ve halkla ilişkiler işine girdim.

Yıllar sonra yeniden oyunculuk teklifi geldiğinde heyecanlandınız mı?

- Heyecanlandım tabii. Hatta ilk günü hatırlıyorum; okula yeni başlamış gibiydim! Hem özlediğim bir şeye yeniden başlamanın heyecanı, hem de; "Acaba bunca yıldan sonra nasıl olacak" endişesi... Bu arada evlenmişim, bir de çocuğum var. Zaten oğlum beni ilk kez ekranda gördüğünde; "Baba bu senin eski karın ve çocukların mı" diye bunalıma girdi! Bu arada bizim bir derneğimiz var: MODER (Model ve Moda Derneği). O dönemde Gaye Sökmen dedi ki: "Madem oyunculuğa başladın. Hadi seni bizim ajansa kaydedelim." Yıllar sonra yeniden bir ajansa kaydoldum böylece. Hemen Şenay Düdek’in projesi "Yaşanmış Şehir Hikayeleri"nde rol aldım. Ondan sonra da iyice ısındım oyunculuğa. Tabii hep dikkat ettim projeleri seçerken; "Bu benim mesleğime, aileme zarar verir mi" diye. Ardından "İki Aile" geldi. 13’üncü bölümde girdim diziye. İclal Aydın’a aşık olan iş adamı rolündeydim. Yakında vizyona girecek olan sinema filmim var; "Mahkum". En son "Binbir Gece"de misafir oyuncu olarak rol aldım.

Peki "Binbir Gece" kadrosuna dahil olma durumunuz olabilir mi?

- Misafir oyuncuydum ama bilinmez tabii! Önümüzdeki dönem için görüştüğüm başka projeler de var.

Sizin için fiziğiniz bir avantaj mı, dezavantaj mı? İşadamı rollerinde görüyoruz sizi hep. Ama bir köylüyü canlandırırken düşünemiyorum...

- Fiziğim belki beni kısıtlıyor. Ama benim de köylü rolü canlandırmak gibi bir niyetim yok. Zaten belli bir sosyal statüye gelince insan, herkes onu işadamı ya da aile babası olarak görüyor. Zaten insan ne oynarsa üstüne yapışıp kalıyor rolü.

Yardımcı rol istemedim

Oyunculuğun tadını aldığınızı söylüyorsunuz. Bunca yıl ara verdiğiniz için pişman oldunuz mu?

- Pişman oldum tabii. O dönemde Yeşilçam’da filmler çekildi. Bizim manken arkadaşlarımız oynadı onlarla. Aynı kadınların sürekli değişen rol arkadaşı olmak istemedim. Bu yüzden de sakladım kendimi. Geçenlerde çalıştığım bir yönetmen; "İyi ki saklamışsın kendini. Şimdi senin yaşında olup, böylesine bakımlı birini bulmak çok zor" dedi. Aklımda iki şey var ara vermekle ilgili; "Acaba ara vermesem ne olurdum şimdiye kadar" diye düşünüyorum. Eşim; "O zaman beni tanımayacaktın, belki böyle bir hayatımız olmayacaktı" diyor kendimize geliyoruz.

Mankenlikten oyunculuğa geçen Engin Koç, Yaşar Alptekin gibi isimler vardı... Banu Alkan, Ahu Tuğba gibi isimlerle oynarlardı, değil mi?

- Ne yapsınlar, hep aynı kadınların yanında rol alırlardı. Şimdi neden yapımcılar yeni yüzlerle çalışıyor? Çünkü doğallık çok önemli. Hiç tanımayıp, ilk defa gördüğümüz insanlar gayet başarılı işler çıkarıyorlar.

Salı, Ekim 9

Sedef Avcı: Saçlarım döküldü


Kollarım morardı saçlarım döküldü..

"Menekşe ile Halil" dizisinin gözü yaşlı Menekşe’si Sedef Avcı, ilginç açıklamalarda bulundu.

Genç oyuncu, "Üçüncü bölümdeki dayak sahnesinden sonra bana izin verdiler. Çünkü kollarım morardı. Saçlarımdan sürüklendiğim sahneden sonra da saçlarım döküldü" dedi.

Soluk kesen sahnelerin yer aldığı dizide Menekşe rolüyle izliyoruz Sedef Avcı’yı. Bize Menekşe’yi anlatır mısınız?

- Senaryoyu ilk okuduğumda beni çok etkiledi. Nisan-mayıs gibi okumuştum ilk olarak. Çok akıcı bir dille yazılmıştı ve her senaryoda karşınıza çıkan bir şey değildir bu. Alıp götürüyor gerçekten. Siz de görmüşsünüzdür, ilk bölümde soluğu kesildi izleyenlerin. Her dakika yeni bir şey oluyor. Bu da hem izleyiciyi hem de bizi etkiliyor. İlk bölümde istemediğim bir adamla evlendirildim. Bana tecavüz etti, babamdan dayak yedim, kendimi astım. Standart dizilerde üç dört bölümlük hikayeyi tek bölümde çektik.

Menekşe’ye odaklanırsak...

- Menekşe ailesinden çok baskı görmüş biri. Ailedeki tek dert ortağı ninesi. Annesi de güçlü bir kadın değil. Bir ağabeyi zaten hálá peşinde. O babasının ayağı gibi, kendini ispatlama çabasında. Bu yüzden kardeşini bile sadece bir asker arkadaşı hatırına öldürmeyi göze almış durumda. Diğer ağabey biraz daha Menekşe’nin tarafımda. Belki de o kurtaracak Menekşe’yi. Böyle bir ailenin içinde yetişmiş biri çok değişik bir aşk yaşıyor.

Dayak sahnesi, tecavüz ve iple intihar etme girişimi üç gün üst üste çekildi. Bu durum ağır gelmedi mi?

- Geldi aslında. Üçünü de üç gün üst üste çektik. Birkaç kere tekrarlandı o sahneler. Ben diziden önce koçumuzla birlikte çok çalıştım. Menekşe’yi içselleştirmiştim. Dolayısıyla çekimlerde başıma gelen her şey benim başıma da gelmiş gibi oluyordu. O yüzden izleyicileri bu kadar derinden etkiledi.

Menekşe’yle Sedef’in örtüşen yanları var mı?

- Genel olarak sadeliği ve masumluğu benzeşiyor. Yaşam tarzları çok farklı. Allah kimseye onun başına geleni vermesin. Üçüncü bölümdeki dayak sahnesinden sonra bana izin verdiler. Kollarım morardı. Her seferinde dayak yiyormuş gibi yapmak gerçekçi olmuyor. Saçlarımdan çekildiğim sahneden sonra eve gidip saçlarımı taradım ve saçlarım döküldü.

ŞÖHRET BENİ KORKUTMUYOR

Menekşe rolüne nasıl hazırlandınız?

- Senaryoyu ilk okuduğumda bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. İpek Bilgin Kıvanç ile büyük bir çalışma yaptık. İlk bölümde bir aşk var ve yeni bir aşk değil. Daha önceden var olan bir aşkı canlandırıyoruz. Oyuncuların birbirlerine ısınmaları için geçen süreci bu nedenle dizi çekimlerinden önceye aldık. Bu yüzden insanlar çok beğendi. Gerek karakter analizleri, gerek birbirimizi tanıma aşamaları derken bir sürü şeyi kolaylaştırdık. O duyguya girebildik. Rollerimizi içselleştirip izleyiciye sununca daha samimi ve gerçekçi olduk.

Bulunduğunuz ortam, ilişkiler, yaşananlar, evliliklerin adeta kabusu gibi. Endişeniz, korkularınız, "Ya yuvam yıkılırsa" sorgulamaları oluyor mu?

- Yuvamız konusunda hiçbir kaygım olmadı. O herkesin kendi bakış açısı. Ben 15 yaşımdan beri bir şekilde bu sektörün içindeyim. Ben ergenlik döneminden itibaren kendime zarar verecek hiçbir davranışta bulunmadım, kendimden eminim. Eşim de emin tabii. Bu biraz şöhrete ne kadar kapıldığınıza bağlı. Şöhret beni korkutmuyor!

"Menekşe ile Halil"e başlamadan önce "Sacayağı" adlı sinema filminde oynadınız. 29 Şubat’ta vizyona girecek olan "Sacayağı" nasıl bir film ve hangi rolü oynayacaksınız?

- "Sacayağı" Gömeç’te geçiyor. Sıcak bir kasabada geçiyor öykü. Kasabada yaşayan üç sıkı dostun ve ailelerinin başından geçen olayları anlatıyor. Zeki Alasya, Tarık Papuççuoğlu ve Hakan Boyav o üç karakter. Ben de Tarık Papuçcuoğlu’nun kızını oynadım. Hem ayakları üstünde duran, hem iki kardeşinin sorumluluklarını üstlenip onlara anne gibi davranan bir kızdı Kardem.

Özellikle oynamak istediğiniz bir rol ya da senaryo var mı?

- Şu an Menekşe rolü benim bütün hayatımı kaplamış durumda ve çok memnunum. Menekşe benim hayatımın rolü.

Eşim beni kıskanmaz

Dizide Kıvanç Tatlıtuğ ile oynuyorsunuz, gerçek hayatta ise Kıvanç Kasabalı ile evlisiniz. Eşinizin diziye bakışı, eleştirisi nasıl, kıskançlıklar oluyor mu?

- Kıskançlık bizde yok. O duygudan arınmış durumdayız. Diziyi çok beğeniyor. Ama çok yoğun tempolu bir dizi, gün kavramımız gitmiş durumda. İlk defa bugünümüz boş. Bazen o kadar yorgun geliyorum ki eve, "Bu kadar da kaptırma kendini" diyor. Ağlamaktan gözlerim şişmiş geliyorum eve bazen de. Gerçekçiliğini koruması için elimizden geleni yapıyoruz ve vücutlarımız iki üç kat daha fazla yoruluyor. O da gayet memnun ve takdir ediyor beni. Ama zaman zaman kızıyor Menekşe’ye Sedef’i bu kadar yorduğu için.

Bu arada ne zaman evlendiniz?

- 29 Temmuz 2005. Oyunculuğa başladıktan sonra.

Aşk evliliği mi?

- Evet, aşk evliliği. Aile baskısı yok (gülüyor). Aynı ajanstaydık. Yarışmada karşılaşmıştık. Miss Turkey 2001’e de katılmıştım. İki yarışma var hayatımda. 1997 yılında ilk yarışma ve 2001’deki eşimle tanıştığım yarışma.

Yağmur Atacan'dan ilginç yanıt


Yağmur Atacan, "Zaman içinde beğenileriniz, zevkleriniz değişmez mi" sorusuna ilginç bir yanıt verdi.

Geçtiğimiz aylarda kendinden dokuz yaş büyük olan Pınar Altuğ ile nişanlanan Yağmur Atacan, yaşadığı ilişkiye ve hayatına dair en özel açıklamaları Kelebek’e yaptı. Pınar Altuğ ile evlenmek ve bir an önce baba olmak istediğini belirten Atacan, dedikodulara kulaklarını tıkamış durumda: "Arabanızı seviyorsanız, son model araba çıksa da bakmazsınız. Ben Pınar’la mutluyum, onu seviyorum. Gözüm kimseyi görmüyor."

Biraz yakından tanıyalım sizi...

- 1983 doğumluyum. Yugoslav göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Babam emekli asker... Tayinler nedeniyle Gaziantep’te dünyaya gelmişim. Annem diş doktoru ve hálá mesleğini yapıyor. Babam, asker olduğu için çok disiplinliydi. Beni hiç dövmedi ama bağırması yeterdi. Bağıra bağıra korkudan işetirdi. 15 yaşında bir kız kardeşim var. Bense şu an İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okuyorum.

"Sınav" ve "Çılgın Dersane" filmlerinde de rol aldınız. "Çılgın Dersane"deki performansınız çok beğenilmişti. Ama filmin ikincisinde oynamadınız, neden?

- Benim bir sette bulunmam için bütün şartlarımın yerine getirilmesi gerekiyor. Mutlu olduğumu hissetmem gerek, mutlu olmadığım yerde çalışmam. Ben o sette mutlu olmadım ve ikinci versiyonunda yer almak istemedim. Küfürlü ortamda çalışmak beni rahatsız ediyor. Şimdi ukala diyenler çıkabilir, çıksın! Ben buyum... İşine gelirse çalışırım. Bu kadar rahatım, çünkü benim çok parayla yürüteceğim bir hayatım yok. Para çok önemli değil yani. Bugün oyunculuktan para kazanamazsam başka bir iş yaparım. Para kazanmak için bu işi yapanlar, çabuk gidiyorlar. Ben çabuk gitmek istemiyorum.

Peki, gelelim Pınar Altuğ ile ilişkinize...

Tamamen aynı dertlerden mustarip olmamız nedeniyle bir araya geldik. İkimizin de hayatlarında uzun ilişkiler devam ediyordu, sorunlarımız vardı. Dizi setinde bunları birbirimizle paylaşmaya başladık. Belki biraz dalgasını geçerek devam etti bu konuşmalarımız. Sonrasında ne kadar birbirimize uygun olduğumuzu, ne kadar çok ortak yanımızın olduğunu görerek birlikte olmaya başladık. Her şey bir anda oldu aslında. Biraz da şanssızlık yaşadık.

Nasıl bir şansızlık?

"- Tamam, artık beraber miyiz" dediğimiz ilk dakikalarda kameralar bizi yakaladı ve "Siz birliktesiniz" dediler. Daha biz birbirimize "birlikteyiz" diyemeden, kameralar o kadar çok söylediler ki, olabileceğine biz de inandık. Kimse o heyecanla bir teklif ya da birbirine güzel bir konuşma yapamadı.

ADAM GİBİ ADAMIM

O dönem Pınar Hanım’ın Tony’yi sizinle aldattığı gündeme geldi. Var mı böyle bir şey?

- Böyle bir şey olmadı. Bizim ilişkimiz başladığında Pınar zaten Tony’den ayrılmıştı ve üzerinden de bir süre geçmişti. Güzel giden bir ilişkileri varken birden ayrılmadılar. Onların birbirine uzun zamandır bir kırıklıkları varmış. Eski kız arkadaşımla benim de aramda sorunlar vardı, biz de ayrılma aşamasındaydık. İkimiz aynı konuları konuşurken, duygusal bir şeyler yaşamaya başladık. Benim hayatımda biri olsa, asla Pınar giremezdi ya da Pınar’ın hayatında biri olsa asla beni hayatına almazdı. İkimizden biri ilişkisinde çok mutlu olsaydı, belki o zaman diğerine "O küçük" ya da "Büyük" diye bakardı.

Ama Tony Bey o dönem "Ne yazık ki aldatıldım, bunun kanıtları var" diye bir açıklamada bulundu...

- Ben beraber olduğum kadın hakkında, ilişki bittikten sonra asla bir şey söylemem. Ben daha kuvvetli bir adamım ve benim kişiliğim daha oturmuş durumda. Bunu çok net söyleyebilirim. O yüzden ayağım yere basıyor. Uzun zamandan beri kendi paramı kendim kazanıyorum, kendi yaşam şeklim var. Beni etkileyecek bir şey değildi olanlar ama Pınar’ı çok etkiledi.

İLK GÖRÜŞTE AŞK YOK

Siz bu zor günlerinde onun yanında oldunuz ve böylece ilişkiniz de başlamış oldu.

- Yanında olmam gereken bir dönemdi ve hep yanında oldum, evet. Bu durum bizi birbirimize yakınlaştırdı tabii.

O zaman sizinki ilk görüşte aşk değil...

- Evet, ilk görüşte aşk falan yok. İlk görüşte tanışma bile yok. Onun kim olduğunu bilmiyordum ki. Pınar hayatıma girdikten sonra kendisiyle ilgilenmeye başladım.

Nasıl kim olduğunu bilmiyordunuz, anlamadım.

- Şöyle ki, ben Pınar’ın meşhur olduğu dönemler barlarda çalıyordum. O yüzden onun TV’de oynadığı hiçbir diziye denk gelmedim. "Çocuklar Duymasın"da sarışın bir kadının oynadığını, Pınar Altuğ’un da esmer bir manken olduğunu biliyordum. İşte o iki kadının aynı kişi olduğunu "İlk Aşk" dizisinin setinde öğrendim.

Pınar Hanım ile aranızda dokuz yaş fark var. Bunun sürekli hatırlatılması, gündeme gelmesi sizi rahatsız etmeyecek mi?

- Aradaki yaş farkı benim için bir şey ifade etmiyor. Pınar genç düşünen, genç hareket eden biri. Ben de yaşımın hallerinde ve hayallerinde olan biri değildim. Küçükken de hiçbir zaman yaşım gibi davranan biri olmadım. O yüzden Pınar’la çok iyi anlaşıyoruz. Benim yaşımda ya da benden küçük bir adamın ilk hayali iyi bir arabaya binmektir. Benim hayalim başka... Dolayısıyla durum değişiyor.

GÖZÜM KİMSEYİ GÖRMÜYOR

Nedir sizi yaşıtlarınızdan farklı kılan hayalleriniz?

- Çocukken de farklıydım, olgundum. Dışarı çıkmaktan zevk almıyorum. Kitap okumayı, bir konu hakkında araştırma yapmayı seviyorum. Başka dertlerim var benim. Anneme ev almak istiyorum, anneannemi mutlu etmek istiyorum, arkadaşlarımla mangal yapmak istiyorum.

Sevgilileriniz hep sizden büyük müydü?

- Çok kadın girmedi hayatıma. Pınar, hayatıma ciddi anlamda giren ikinci kadın. Ondan önceki ilişkim de beş sene sürdü. Çok ilişki yaşayan biri değilim. Eski kız arkadaşım benden iki yaş küçüktü ama herkes benden üç yaş büyük zannediyordu.

Daha çok gençsiniz. Zaman içinde beğenileriniz, zevkleriniz, fikriniz, kişiliğiniz değişebilir. Bunu biliyorsunuz değil mi?

- Olabilir tabii ki... Zamanla insanların fikirleri değişebilir. Ama benim birisinden etkilenmem için Pınar’la mutsuz olmam lazım. Mutsuz olacağım ki gözüm açılsın. İnsanın doğasında bu vardır zaten. Siz arabanızı beğenmiyorsanız, gider araba bakarsınız. Eğer arabanızı seviyorsanız, son model araba çıksa da bakmazsınız. Ben Pınar’la mutluyum, onu seviyorum. Gözüm kimseyi görmüyor.

Geçtiğimiz günlerde nişanlandınız, ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz?

- Bu yaz evlenmek istiyoruz... "Ben 30 yaşına kadar bekleyeyim. O zaman da aynı kafadaysam evlenirim" diye bir şey yok ki. İçimden geldiği gibi davranıyorum. Eğer yanlış yapmışsam, geri döner "Yanlış yapmışım" derim. İnsanların tecrübeleri arttıkça, hayat görüşü ve fikirleri de değişiyor. Şu ilişkide güvendiğimiz şey, aynı kafa yapısında olmamız. O yüzden aynı yoldan gittiğimiz sürece sıkıntı yaşamayız. Evleneceğiz ama bunun için acele de etmiyoruz. Bütün süreçleri keyifle yaşamak ve çocuk sahibi olmak istiyoruz.

Baba olmaya hazırsınız... Evet, hazırım. Ama her şeyi yapmak istediğimiz zaman yapıyoruz.

Biraz önce "Yanlış yapmışsam, geri döner ’yanlış yapmışım’ derim" dediniz. Bir yuva kurmak, o yuvayı yıkmak bu kadar kolay bir şey mi sizin için?

- Kimseye acı çektirmenin bir manası yok. Ne kendime ne de başkasına...

Minibüsü Pınar

hediye etmedi

İkili röportajlarınızda sürekli Pınar Hanım konuşuyor, siz susuyorsunuz. Sevgiliniz yanınızdayken neden konuşmuyorsunuz, istemiyor mu konuşmanızı?

- Pınar magazin mikrofonlarına onların kesip biçemeyeceği şekilde konuşmayı çok iyi beceriyor. Ben beceremiyorum.

"Pınar Altuğ sayesinde şöhreti arttı, dizilerde, filmlerde oynamaya başladı" demelerine üzülüyor musunuz?

- Pınar’ın tabii ki katkısı olmuştur. Şimdi "Acaba bu adam ne yapıyor" deyip izleyenler vardır. Bu arada belki benim genç kız hayranlarım da azalmıştır.

Minibüsünüzü Pınar Altuğ mu aldı?

- Hayır! Kazandım, kendim aldım. Bu benim keyfim. Kimseye hesap vermek zorunda değilim. Yarın öbür gün canım isterse bir tane daha alırım. Kimseyi ilgilendirmez.

Lale Devri yaşamıyor bazen kavga ediyoruz

Çok kavga eder misiniz?-Ara ara birbirimize kızıyoruz, bir süre konuşmuyoruz. Sonra barışıyoruz. Yani öyle Lale Devri de yaşamıyoruz. İlişkimizde her şeyi yapma çabamız var, yapıyoruz ve çabalıyoruz. İkimizin de özverileri oluyor. Onunla birlikte yaşamımı güzelleştirdiğime inanıyorum.

İlk başlarda ailenizin bu ilişkiye tepkisi oldu mu?

- Seviyorlar Pınar’ı. Kimse olumsuz bakmıyor. "Oğlum bu gelip geçicidir" cümlesini kurmadılar. Anneme de babama da normal geldi. Çünkü beni biliyorlar.

Özgü Namal: Evlilik sorusu..


Evlilik sorusu bıktırdı..

Özgü Namal, altı yıldır birlikte olduğu Oktay Kaynarca ile ne zaman evleneceğinin sorulmasından bıktığını söyledi.

InStyle dergisine konuşan Özgün Namal, herkesin evlenip çocuk yapmak zorunda olmadığını belirtti: “İnsanların 'Ne zaman evleneceksiniz' sorusundan öyle çok sıkıldık ki. Herkesi belirli kalıplara sokmayın. Çünkü herkes evlenmek ve çocuk sahibi olmak zorunda değil. İlişkimiz bu kadar zamandır devam ediyorsa, bunun en önemli sebebi onu çok iyi
korumamızdır." "Kurtlar Vadisi"ndeki ’ağır avukat’tan sonra "Mutluluk" filminde mağdur aşık oldu. Son günlerde ise festivallerin değişmez yüzü haline gelen Özgü Namal, kariyer planlarını ve Oktay Kaynarca ile ilişkisini InStyle dergisine anlattı.

Saraybosna’daki bir otelin lobisinde, üzerinde pijamalarla yanına yaklaşıp merak içerisinde "Siz kimsiniz, bu kadar genç yaşta festival jürisinin arasına nasıl katıldınız?" diye soran kadını görünce epeyce heyecanlanmış Özgü Namal. Belki bu kişi sadece bir seyirci olsa çok daha rahat olabilirmiş ama sabah sabah Fransız oyuncu Juliette Binoche’u karşısında görmek beklemediği bir şeymiş. Geçen aylarda jüri üyesi olarak katıldığı Saraybosna Film Festivali’nde yaşadığı bu hikayeyi anlatırken yüzünde, bir süredir "Güldür Bakalım" ve "Koca Kafalar" adlı komedi programlarını sunarken gördüğümüz, ona has gülümseme var.

Sanki yaşı yokmuş gibi Namal’ın. Karşınıza geçip de "16 yaşındayım" dese itiraz etmezsiniz. "Hadi belki taş çatlasa 18’dir" diye düşünebilirsiniz. Ama 28 yaşında... Ve 20 yıl sonra da muhtemelen aynı yaşta görünecek. Bu özellik aileden miras. Geçen yıl çekilen 30’a yakın Türk filminden üçünde ("Beynelminel", "Mutluluk" ve "Polis") rol aldığı halde, herkeste "Nereye baksam Özgü Namal" hissini uyandıran güzel oyuncu, "Demek ki akılda kalmışım" diyor. Aynı dönemde "Kurtlar Vadisi"ndeki rolü devam ettiği için epey yorulmuş Namal. Bu yılı ise sakin geçirmek istiyor.

Namal, sadece Türkiye’de değil yurtdışında da dikkat çekmiş olmalı ki pek çok festivalden davet almış. Jeremy Irons ile aynı jüri koltuğunu paylaştığı Saraybosna Film Festivali’ni Montreal, Moskova, Kopenhag, Barcelona izlemiş. "İstanbul Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldıktan sonra İKSV’nin yöneticilerinin tavsiyesi üzerine davet aldım Saraybosna’dan..." diyor.

Hollywood imkansız değil

Bu açılımlar Namal’ı bir yabancı filmde görmemizi sağlar mı acaba? Mesela bir Hollywood yapımında... "Bu imkansız değil ama zor. İyi bağlantılar kurmak gerek... İki yıl önce en iyi yabancı film Oscar’ını alan Sırp yönetmenle aynı masada oturduk festivalde. Yani Sırp bir yönetmen de Oscar alabiliyor. Yeterince zeki bir hikayeniz varsa, kimse teknolojiye bakmıyor" derken henüz "Mutluluk"un Altın Küre’de en iyi yabancı film dalında aday adayı olacağından haberi yoktu.

Aklımıza Oktay Kaynarca ile altı yıldır devam eden ve hakkında kimselere bir açıklama yapmadıkları ilişki geliyor. "İnsanların ’Ne zaman evleneceksiniz’ sorusundan öyle çok sıkıldık ki" diyen Namal şöyle devam ediyor: "Herkes evlenmek ve çocuk sahibi olmak zorunda değil." Onlar ilişkiden söz etmedikçe, ilişkilerinin inandırıcı bulunmamasına ve dedikodulara, "Hakkımızda yüzlerce şey yazıldı. Bunların neredeyse yüzde 90’ı yanlış. Konuşmadığımız zaman da deliriyorlar. Ama ilişkimiz devam ediyorsa, bunun en önemli sebebi onu çok iyi korumamızdır. Gaza gelip birbirimiz hakkında demeçler vermeyeceğiz. Ne devam ederken, ne de bittiği zaman" diyor.

Annem bana ’modern çöpçü’ diyor

Yaklaşık 300 çift ayakkabısı var Namal’ın. En büyük problemi ise bu ayakkabıları hiç kimseye verememesi. Çünkü kıyamıyor. Biriktiriyor. Sadece ayakkabıları değil her şeyi. Dedesinin 60 yıllık koltuklarından annesinin genç kızlığında giydiği pantolona kadar... "Teyzemin banka önlüğünü bile saklıyorum. En az 35 yıllık. Annem ’modern çöpçü’ diyor. Ayrıca filmlerde kullandığım aksesuvarları da saklıyorum" diyen Namal’ın hayali ise 35 yıl sonra bunları bir açık artırmayla satıp çocuklara bağışlamak. Bir diğer özelliği de set fotoğrafı çekmek. "30 yıl sonra hepsi çok değerli olacak" diyor.

Arzum Onan: Kıskanmam..


Mehmet’i kıskanmam için sebep yok..

Eşini çok sevdiğini söyleyen ve onun sanılanın aksine hiç de gergin bir adam olmadığını belirten Arzum Onan, "Tahammül edemeyeceğim tek şey gerginliktir. Mehmet gergin olmadığı gibi, herhangi bir gergin ortamı yumuşatmak için çabası da müthiştir. Üstelik sabahları türküler söyleyerek uyanan bir adamdır" dedi. Hep sırça köşkte yaşayan bir prenses sandığımız Arzum Onan, çocukluk günlerini, babasıyla ilişkisini ve aradığı huzuru eşi Mehmet Aslantuğ’da nasıl bulduğunu Elele dergisine anlattı. Sonuçta kızlar hep babalarını arıyor, bulma yollarını da kendileri icat ediyor.

Kimsenin bilmediği gerçek hikayeniz nedir?

- Babam kanserdi, ben tek çocuktum. Babam dünya iyisi bir insan olmasına rağmen sevgisini gösterebilen bir baba değildi. Babamın beni çok sevdiğini geçirdiğim bir apandisit ameliyatı sırasında anladım. Babam üç gün, üç gece ağladı ve içti. Ölmeden beş sene önceydi. Babam hiçbir zaman bana kendiliğinden sarılmamış, "Canım kızım seni çok seviyorum" dememişti. Ben gene de bilirdim tabii, ama yapı olarak çok sinirliydi, zor bir insandı. Mesela ben babama hep "siz" dedim.

Ölene kadar mı?

- Hastalanana kadar... Hastalığıyla birlikte "siz"i kırdım, o da beni sarıp sarmaladı ve ilk defa "Seni seviyorum" dedi.

Anneniz, zor babanıza karşı nasıl bir eşti?

- O kadar aşıktı ki babama... Babam da anneme. Babam çok küçük şeylere sinirlenip boş yere gerginlik yaratır, annem de müthiş bir toleransla onu idare etmeye çalışırdı. Annem ekonomik özgürlüğünü elde etmiş, bir bankanın üst düzey yöneticilerinden biriydi. İstese çok kolay, farklı bir yönde verebilirdi kararını. Ama çok sevdi.

Mehmet Bey sanıldığı gibi otoriter, hatta baskıcı bir erkek olmuş olsa, siz onun karşısında nasıl dururdunuz?

- Mehmet ile babamın karakterlerini kıyaslarsam eğer, tek bir ortak noktaları olabilir: O da ikisinin de çok iyi insanlar olması... Mehmet’in otoriter görünmesine gelirsek, sanıyorum onun hakkındaki bu düşünce, basınla olan ilişkisinden kaynaklanıyor.

Bu cevaptan Mehmet Aslantuğ’un gergin bir adam olmadığı sonucu çıkıyor...

- Mehmet gergin olmadığı gibi, herhangi bir gergin ortamı yumuşatmak için çabası müthiştir. Tabii ki yeri gelince o da sinirlenebilir. Ama sabahları türküler söyleyerek uyanan bir adamdır.

Peki ya kıskançlık... Mehmet Bey’in telefonlarına gelen kadın hayranların mesajları...

- Bir kadın, ancak kocasının bir takım iltifatlardan etkilendiğini gözlemlediği zaman kıskanabilir. Ama o zaman da zaten birtakım zaaflar, ilişkide ise kaçaklar var demektir. O kaçak yok ve sizin de kendinize güveniniz tamsa, niye kıskanılsın? Birileri Mehmet’i beğendi diye göstereceğim kıskançlığın içi çok boş geliyor bana. Mehmet’e karşı duyulan herhangi bir beğeni benim sadece gurur duymama sebep olur. Ama ben şunu çok iyi biliyorum: Ben bu adamı seviyorum, bu adam da beni seviyor. Bu yüzden, kıskançlık bizim aramızda hiçbir zaman tartışma konusu olmadı, bundan sonra da olacağını zannetmiyorum.

Hakkınızı nasıl savunursunuz?

- Bir bakışımla, tavrımla, suskunluğumla, küskünlüğümle... Suratım düşebilir. Masaya yumruk atmam, ama karşımdaki anlar bozulduğumu... Ben çocuğuma bile avazım çıktığı kadar bağırmamışımdır.

Evliliğiniz hakkında birilerinin olumsuz yayınlarını nasıl karşılıyorsunuz?

- Biz hayatımızı tavizler vererek yaşamıyoruz. Çok huzursuz olduğumuzda çıkıp konuşuyor, konuyu kapatıyoruz. Onun dışında kimseden puan toplamak gibi bir yaklaşımımız yok. Bu tarz
haberlerin hayatımıza kalıcı etkileri söz konusu değil. Yani bunu hayatımızda bir stres olarak taşımıyoruz.

Sizce bu yayınların sebebi ne?

- Bize yüklenen bir mutlu aile misyonu var işin içinde. Ama bu demek değil ki, insanlar bizi böyle gördü de böyle gitsin. Zaten doğal olarak devam eden süreç bu. Gerisi, yani birtakım insanların fikirleri o kadar da önemli değil. Yani bunu bir mutlu aile misyonunun gerginliği içinde de yaşamıyoruz. 1996’da evlendik, ondan öncesinde iki yılımız var. Yani 13 yıldır mutluyuz, Can yedi yaşında oldu bile.

Yaşıtım biriyle mutlu olamazdım

- Mehmet Aslantuğ ile aranızda kaç yaş fark var?

12 yaş var. Yaşıtım biriyle mutlu olamazdım ben. Yani onun olgunluğu, hayat tecrübesi, olaylara bakış açısından anlıyorum ki, o 12 yaş fark, olması gereken bir fark.