tag:blogger.com,1999:blog-79116720264588837122024-03-13T13:32:12.311+02:00Netvizyon Haberwww.Netvizyon.orgNetvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.comBlogger177125tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-87989497259111150092007-12-24T20:12:00.000+02:002008-12-10T08:33:06.467+02:00Hülya Ayrılmasın Saran İyidir<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_3cunSziI/AAAAAAAAYvw/Wpq75vgNeQY/s1600-h/23.bmp"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_3cunSziI/AAAAAAAAYvw/Wpq75vgNeQY/s320/23.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147604972029005346" /></a><br />Feraye ile büyük bir aşk yaşıyorum <br /> <br />İlk kez iki çocuğuyla objektiflere poz veren Kaya Çilingiroğlu, eski eşi Hülya Avşar'ın Sadettin Saran'la yaşadığı ilişki hakkında konuştu.<br /><br />Çilingiroğlu, "Saran iyi biri, ilişkinin devam etmesini isterim" dedi.<br />Dilerim mutlu olurlar<br />Hülya Avşar ile Sadettin Saran'ın ilişkisi, açıkçası beni ilgilendiren bir konu değil. Bu Hülya Hanım'ın kendi seçimidir. Ama ben ilişkisinin devam etmesini isterim. Çünkü hayatındaki insan, iyi birisine benziyor. Çocuğunun olması da bir avantaj... İşi gücü de yerinde. İnşallah mutlu olurlar. <br />40'ımdan sonra duruldum.<br /><br />Erkeğin 40'ından sonra azdığını söylerler ama bende tam tersi oldu. Her şeyi zamanında bitirdik, kapattık. Hülya ile yaşamak zordu. Hayatımız halka açıktı. Şimdi öyle yaşamıyorum. Ama bu söylediklerim "Hülya ile huzursuzdum, Feraye ile huzurluyum" gibi algılanmasın. Dinginliğim yıllarla alakalı bir durum. <br /><br />En büyük mutluluk çocuk değil mi?- Kesinlikle. Onlar benim hayatım. Kaya’ya "Kabadayı" diyorum. Çünkü evde sürekli bağırıp çağırıyor. Tam serseri... Zehra ise benim ilk gözağrım. O çok özel bir çocuk. Kaya da ablasına áşık. Evde bir tek onun peşinden ayrılmıyor. İkisi bir arada olunca onları izlemek beni çok mutlu ediyor. Gece hayatım tamamen bitti zaten. Böyle çok iyiyim. <br /><br /> Evet, son zamanlarda daha dingin, daha sakinsiniz...<br /><br />- Bir çocuğum 10 yaşında, diğeri ise 15 aylık... Erkeğin 40’ından sonra azdığını söylerler ama bende tam tersi oldu. Ben herkesin gittiği yerin, tam tersine gitmeyi seviyorum. Dediğim gibi her şeyi zamanında bitirdik, kapattık.<br /><br />FERAYE İLE ÇOK İYİ SEVGİLİYİZ<br /><br />Feraye Hanım da iyi geldi galiba size... <br /><br />- Tabii ki. Hülya ile hayat yaşamak zordu. Onun hayatı çok tempolu... Peşinde kameralar, her gün röportaj, televizyon programı. Zor bir hayat yani. Hayatımızı halka açık yaşadık. Şimdi böyle yaşamıyorum. Golfümde, evimde, seyahatimdeyim. Ama bu söylediklerim sakın "Hülya ile huzursuzdum, Feraye ile huzurluyum" gibi algılanmasın. Bu dinginliğim yıllarla da alakalı bir durum. Çünkü daha da olgunlaştım. <br /><br />Feraye Hanım’la ilişkinizin temelinde ne var?<br /><br />- Bizim ilişkimizin temelinde güven var. Karşılıklı güvene dayalı bir birliktelik... İlk başta bunu söyleyebilirim. <br /><br />n Çok iyi arkadaş mısınız, yoksa sevgili mi?<br /><br />- Arkadaşlığımız çok iyi ama daha çok iki iyi sevgiliyiz. Ve ben bu durumdan çok memnunum. Yani sevgili halimiz hiç bitsin istemiyorum.<br /><br />Evlenince bu durum bitiyor, değil mi? <br /><br />- O konulara hiç girmeyelim... Evet, bu sevgili durumu evlenince ne yazık ki bitiyor. Bazıları inanmıyor ama maalesef bitiyor. Ben Feraye ile sevgili halimizden çok memnunum.<br /><br />Feraye Hanım da bu durumdan şikáyetçi değil galiba...<br /><br />- Eğlenceli, renkli bir adamımdır.<br /><br />Zor anlarında Hülya Hanım’ın da yanında oluyorsunuz. Bu durum evde sorun yaratıyor mu?<br /><br />- Hayır. Zaten artık ona yaptığım bir şey yok. Ama bir şey sorarsa, danışırsa ya da halledemeyeceği bir konu olursa, memnuniyetle yanında olurum. Çünkü Hülya benim çocuğumun annesi ve çok iyi arkadaşım. Eğer ben onunla bu kadar iyi arkadaş olabileceğimizi tahmin etseydim, 5 yıl önce ayrılırdım. Ne gerek varmış ki bunları yaşamışız? Son 4-5 senemiz çok sıkıntılı geçti. Elimde olmadan yaptığım şeylerden dolayı ciddi yara aldım. Hülya yara almadı o konularda.<br /><br />Nasıl yara aldınız?<br /><br /> <br />- Ben kötü adam oldum... Neyse bunları konuşmak istemiyorum artık. <br /><br />Ailece tatile gitmeniz, Hülya Hanım’ın Kaya’ya bakıp, sizin Feraye Hanım’la yemeğe çıkmanız, topluma ters geliyor. O yüzden de zaman zaman eleştirildiniz. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?<br /><br />- Bence medeniyetten kimse bir şey kaybetmez. Bir insan evlenip ayrılmışsa, arada çocuk varsa, o insanlar arkadaşlık edebiliyorsa, birbirine yardım edebiliyorsa, bunda ne gibi bir kötülük var? Doğal bir şey bu. Evet, biz birlikte seyahat de ettik. Çünkü kızımın anne ve babasını bir arada görmesi gerek. Sonuçta Zehra’nın suratına baktığım zaman onun mutluluğunu görünce, yanlış yapmadığımızı düşünüyorum. Geçen gün Zehra’yı okuldan almaya gittim. Bir veli yanıma gelip, "Sizin bu durumunuza bayılıyorum. Çok iyi idare ediyorsunuz. Zehra’nın yüzündeki mutluluk diğer boşanmış ailelerin çocuklarında yok" dedi. Budur benim için önemli olan. Kızımın mutluluğu.<br /><br />BEN HÜLYA’NIN BU İLİŞKİSİNİN DEVAM ETMESİNİ İSTERİM<br /><br />"Çok iyi idare etme" konusunda Hülya Hanım’ın gösterdiği özveri müthiş ama... Asla yanlış bir tutum içerisinde bulunmadı ki yapabilirdi de... Çünkü kalbi kırıktı, yaralıydı... <br /><br />- Kesinlikle... Ama biz ayrılırken hep şunu konuştuk; "Medeni olalım. Yürümüyorsa yürümez ama çocuğumuz için zaman zaman beraber olalım..." Bu konuda bana her zaman yardımcı oldu.<br /><br />Merak ettim, Hülya Hanım’la Feraye Hanım görüşüyorlar mı, konuşuyorlar mı?<br /><br />-Yok, zannetmiyorum. Hiç konuşmadılar da. Ama Zehra bizde olduğu zaman Hülya, Feraye’nin telefonundan onu arıyor. Bazen de eve Kaya’yı sevmeye geliyor. <br /><br />Peki... Kaya Bey biliyorsunuz Hülya Hanım Sadettin Saran’la birlikte. Bu ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?<br /><br />- Bu beni ilgilendiren bir konu değil. Kendi seçimidir. Ama ben ilişkisinin devam etmesini isterim. Çünkü hayatındaki insan, iyi birisine benziyor. Çocuğunun olması da bir avantaj. İşi gücü de yerinde. İnşallah uzun yıllar mutlu olurlar. <br /><br />Sizin Feraye Hanım’la beraberliğiniz uzun yıllar devam eder mi? Yani Feraye Hanım tamam mıdır?<br /><br />- Evet eder. Bence Feraye tamamdır. Feraye sakindir ama konuşmayı, dinlemeyi sever. Kaliteli bir kızdır. İyi bir insan. Çocuğuna da çok iyi bakıyor, sürekli evinde. Bu çok önemli. <br /><br />AŞKTA HEYECAN BİTTİ Mİ RUHUM DIŞARI ÇIKIYOR<br /><br /> Hiç büyük aşk yaşadınız mı?<br /><br />- Tabii, şu an yaşıyorum işte. Ama Hülya ile yaşadığıma da saygısızlık etmek istemem. Çünkü onunla da büyük aşk yaşadım. Ben büyük aşk yaşamadan bir kadınla birlikte olamam zaten. Ben, aşk adamıyım. <br /><br /> Aşkı nasıl tarif edersiniz bize?<br /><br />- Eve heyecanla gidiyorsan, gün içinde o kadını düşünüyorsan, o kadını günde 15 sefer arıyorsan, o kadınla öğle yemeği yemekten keyif alıyorsan, o kadına baktığında hoşuna gidiyorsa ve kalbin çarpıyorsa, hálá yatakta bir şeyler paylaşabiliyorsan ve o yatağa ilk günkü heyecanla girebiliyorsan, işte aşk budur. Büyük, küçük fark etmez. Ben bunu seviyorum. Bunlar bittiği anda ben de yok oluyorum. Aşk bitti mi, benim de heyecanım bitiyor, yaratıcı olamıyorum. Ruhum dışarı çıkıyor ve bir şey arıyorum... <br /><br />Nedense hemen de gözünüz dışarı kayıveriyor!<br /><br />-Kadının da kayıyor. Erkekler bu kadar aşkı kiminle yaşıyor? Erkekler aldatıyor da kadınlar aldatmıyor mu sanki! Bakın aşkta heyecan bitti mi, kadının da erkeğin de ruhu dışarı çıkar. Bu konu bu kadar basittir.<br /><br />HELİN’İN SORUNLARI VAR<br /><br />Hülya Avşar’ın annesi Emral Hanım, sizin yüzünüzden kanser olduğunu, çünkü onu çok üzdüğünüzü söyledi...<br /><br />- Bu konuyla ilgili konuşmasam olur mu? Allah şifasını versin diyorum. İyi insandır, çok severim kendisini. Belki de Hülya ile ayrılmamızı istemiyordu, o yüzden incindi. Yürekten öyle düşündüğünü zannetmiyorum. <br /><br />Zehra’nın teyzesi Helin Avşar’la görüşmesini yasakladınız mı?<br /><br />- Hayır, daha geçen gün beraberlerdi. Birlikte parka gittiler. Sonuçta o kızımın teyzesi... Helin kocaman bir kız artık. Kendi hayatını istediği gibi yaşar, bu onun tercihidir. 10 yıl sonra geriye dönüp baktığında ne yaptığını görecektir. Dolayısıyla kendi sorunu, beni ilgilendiren bir sorun değil. <br /><br />Bir kız babası olarak onun yaşam tarzını tasvip ediyor musunuz?<br /><br />- Şimdi "Senin kızın böyle bir şey yaparsa" dersen, yapmasını istemem! Ben zamanında ailenin içindeyken Helin’e çok yardımcı olmaya çalıştım. Ama dediğim gibi gençlik... Onun da bir takım sorunları var, ben onu çok iyi anlıyorum.<br /><br /> Ne gibi sorunları var? <br /><br />- Belki de yalnız hissediyor kendini. Ablası mümkün mertebe ona her konuda destek olmaya çalışıyor. Fakat ben hep şunu söylerim; insanın mutlaka hobisi olmalı. Hobisiz yaşanmaz. Beni bu camiada ayakta tutan şey, spor yapmamdır. Bedeninizi zinde tutarken, beyninizi de zinde tutuyorsunuz. Helin’in de bir hobisi olmalı.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-61441693541468280012007-12-24T20:09:00.000+02:002008-12-10T08:33:06.611+02:00Deniz Akkaya: Dayak yediğimi<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_2eunSzgI/AAAAAAAAYvg/maXyjvNeb5s/s1600-h/16.bmp"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_2eunSzgI/AAAAAAAAYvg/maXyjvNeb5s/s320/16.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147603906877115906" /></a><br />Dayak yediğimi söylemem hataydı <br /><br />Dayak yediğini açıklayarak tüm dikkatleri üzerine çeken, Deniz Akkaya, Kelebek'e çarpıcı itiraflarda bulundu.<br /><br />Önceki yıl Murat Aslan'dan dayak yediğini açıklayarak tüm dikkatleri üzerine çeken, bazılarınca reklam yapmakla suçlanan Deniz Akkaya, Kelebek'e çarpıcı itiraflarda bulundu. Akkaya, "Dayak yediğimi söylemem hataydı" dedi.<br />İnsanların önümü kesip bana sarılmalarını çok seviyorum. O sevgiye ihtiyacım varsa, bu da onlara karşı sorumlu <br />olduğumu gösterir. Hiç sorgulamadan beni örnek alanlar olduğunu biliyorum, yani bazı konularda umursamaz davranmamam gerekiyor. Eskiden "İnsanlar benimle ilgili her şeyin doğrusunu bilsin" diyordum, şimdi öyle değil. Çünkü adamın biri çıkıp karısına "Bu ülkede Deniz Akkaya da dayak yiyor" diyor ya da "Reklam yaptı" deniliyor. O gün yalan söylemeyedim ama bugün olsa dayak konusunda yalan söylerdim. <br /><br />Meslekteki 10 yılınızı nasıl özetlersiniz? Size göre en skandal olayınız nedir?<br /><br />- Meslekte 10 yılım, müthişti. Çok dost edindim, dünyayı gezdim. En iyi dergilere kapak oldum, dünyada da çok güzel işler yaptım. Patinaj yaptığımı hissedince de bıraktım. En skandal olayım ise arabamın ve ehliyetimin alınması. Onun dışında içimde derin yara açmış, beni içten içe üzen, gece beni uyutmayan hiçbir şey yok. Onları yaşamam gerekiyormuş, yaşadım. <br /><br />Tabii yaşananlardan ders çıkarmak da önemli...<br /><br />- Hayatı yaşayarak öğreniyorsunuz. Ben sürekli otrişlerle, topuklu ayakkabıyla dolaşan biri değilim. Herkes gibi evinde pijamasıyla kaşınarak oturan, herkes ne yaşıyorsa evde ve dışarıda onu yaşayan biriyim. Tek farkım, ben Türkiye ile büyüdüm. <br /><br />Bu büyüme döneminde nelerden pişmanlık duydunuz? Mesela dayak yediğinizi söylediğinize pişman mısınız?<br /><br />- Bazı konularda o kadar umursamaz olmamalıydım. Şimdi olsa bu konuda yalan söylerim. Ama ben şunu yaptım; "Evet dayak attım, çünkü gece 3’te eve gelmişti" diyen adama karşı çıktım, mahkemeye verdim. Bu anlamda örnek alınmak isterim. O olayda da beni rahatsız eden tek nokta "Hak ettiyse yemiştir" açıklamasıydı...<br /><br />Bunu Hülya Avşar söyledi...<br /><br />- Sonuçta dayağı meşrulaştırmaya çalıştılar. Topluma örnek olmak, içki içmeden balıkçıdan çıkmak değildir. Bir başka rahatsız olduğum konu da, mahkemenin verdiği 3 bin YTL’lik para cezası. Para cezasına da itiraz ettim. İstediğimizi sokakta asıp keselim, sonra 3-5 bin YTL’ye serbest kalalım o halde... Bu kadar basit olduğunu bilseydim, hiç mahkemeye gitmez, ben de ona bir tane yapıştırırdım. Bu tip haberler insanları şiddete meyilli hale getiriyor.<br /><br />En skandal olayın ehliyetinize ve arabanıza el konulması olduğunu söylediniz. O görüntülerde agresif bir Deniz Akkaya vardı. Alkol sizi agresifleştiriyor mu?<br /><br />- İnsanın bilincini kaybetmesini en büyük acizlik olarak görüyorum. Normalde küfürlü konuşan bir kadın değilim, öyle gibi algılanmamın nedeni de alkoldür! Hepimizin içinde küçük küçük kadınlar var. Bazen bu küçük kadınlardan biri daha öne çıkıyor. Alkol ve uyuşturucu hiçbir zaman insanın iyi yönlerini ortaya çıkarmaz, çirkin taraflarını gözler önüne serer. İçki her insanı olmasa da beni çok çirkinleştiriyor. <br /><br />Sapanca’da bir spa merkezinde alkol tedavisi gördüğünüz doğru mu peki?<br /><br />- Hayır. Gazetecilerden kaçmak için oraya gittim. Detoksa senede bir-iki kez gidip, bağırsaklarımı temizletiyorum. Bunu rutin olarak yapıyorum. Ehliyetime el konulduğunda da yine detoks amacıyla bu spa merkezine gitmiştim. Alkol hiçbir zaman yakın arkadaşım olmadı. <br /><br />’SENSİZ HİÇİM’ CÜMLESİ LUGATIMDA YOK <br /><br />Siz insana bağımlı mısınız? Çünkü birlikte olduğunuz erkeklerden çok zor ayrılabildiğiniz söyleniyor.<br /><br />- Ben hayatıma soktuğum hiçbir insanı kolay kolay atmam. Onlara hep ikinci şanslar veririm. İnsan bağımlısı olmak, "Sensiz yaşayamam, sen olmazsan ben bir hiçim" gibi cümleler kurmaktır. Bu bir hastalıktır. Sigara ya da alkol bağımlısı olmak gibi bir şeydir. Hayatımda kimseye "Sensiz yaşayamam" demedim. "Senin için şunları yaparım, ölümü bile göze alırım" dedim. Yapardım da, ama "Sensiz bir hiçim" cümlesini hayatımda lugatıma sokmadım. Anlamsız bir cümle! <br /><br />Hakkınızda şehir efsaneleri de var. Sevgililerinizin kapısında oturup, saatlerce ağlarmışsınız...<br /><br />- Aşktan çok içtiğim de olmuştur, ağlamışlığım da, tutamayacağım sözler vermişliğim de... Ama aşk, normalde kurduğun hayalden çıkmaktır zaten. Yoksa ismi aşk olmazdı. Aşkın ilk zamanları ve bitmeye yakın zamanları sancılı zamanlardır.<br /><br /> <br />n Bu sancılı dönemlerde siz neler yaşıyorsunuz?<br /><br />- Duygularımı çok yoğun yaşayan biriyim. Dolayısıyla sancılarımı da yoğun yaşarım. "Kimsenin kapısında ağlamadım" diyemeyeceğim, çünkü çok ağlamışımdır. Bazıları bunu yapmaz, acizlik olarak görür. Ben bunu acizlik olarak görmem. Çok sevdiğin bir insanla sona yaklaşıyorsam eğer, onun için ağlamak, belki zamanında yerine getirmediğim sözleri tekrarlamak, onun için yalvarmak kötü bir şey değildir. <br /><br />Genelde tutmadığınız sözler neler oluyor?<br /><br />- Özgür ruhlu bir kadınım. Erkekler bunu çok kabul edemiyorlar. Sahip olmak ile sevmek aynı şey değildir. Bazı ilişkilerimde bana çok sahip olmak istediler. Sevmek her söylediğine evet demek ya da sorgulamamak demek değildir. Ben sorgularım. "Erkeğin geyşası olurum" diyenlere çok sinir oluyorum. Elimden gelen her şeyi yaparım, canımı da veririm ama inanmadığım şeylere inanıyormuş gibi yapmak, benim karakterime uymuyor. <br /><br />ÇOK PARA KAZANINCA EVLAT EDİNECEĞİM <br /><br />Bir ara 30 yaşından itibaren hayatı daha farklı yaşadığınızı söylediniz. Nedir hissettikleriniz?<br /><br />- Hayatımda hep istediğim şeyleri yaşadım. Bunlara kötü olanlar da dahil. Hep canımın istediği insanla yemek yiyip, istediğim insanla muhabbet edip, kafamın estiği yoldan gittim. "Hayat şartları beni buraya getirdi" gibi bir cümle kuramıyorum. Doğruyu sınayarak, yaşayarak 30’uma geldim. Şimdi kendimle daha duygusal, daha naif, daha kabullenir bir ilişkim var. <br /><br />Evlilik desem...<br /><br />- Evli insanların da aynı ev içinde kendilerine ait bir odaları, yaşamları olmalı. Karşı taraf bunu samimiyetsizlik olarak görüyor. Dolayısıyla ya buna saygı gösterecek bir insanla evleneceğim ya da hiç evlenmeyeceğim. <br /><br />Ya çocuk?<br /><br />- Tabii ki çocuğumun olmasını istiyorum. İleride çok para kazandığım zaman evlat edineceğim. <br /><br /> Çok para kazanmak dediniz de, zor durumda mısınız? Bu yüzden arabanızı, pırlanta yüzüğünüzü sattığınız doğru mu?<br /><br />- Evime temizliğe gelen kadın, benim tiyatrodan günlük aldığım rakamdan daha fazlasını alıyor. Kafayı parayla bozmuş olsaydım en azından vaktimi tiyatroyla harcamazdım. Neyse yüzüğümü sattım, bu doğru. Ama bunun nedeni parasız kalmam değildir. Belki kendimce hayatımdaki adama mesaj gönderiyorum, naz yapıyorum, olamaz mı? Bu beni ilgilendirir. Kimseye sebebini açıklamak zorunda değilim. Ayrıca zor durumda olsam, 3 bin dolarlık alyans beni kurtarmaz ki... Ve iki arabam vardı, birini sattım. Bu kadar basit yani. <br /><br />Azeri işadamı Mubariz Mansimov’la birlikte olduğunuz gündeme geldi. Bu haberden dolayı gazete bastığınız da... Nedir bu işin aslı?<br /><br />- O şahısla görüşmek için yurtdışına gittiğim iddia edildi. Ben ise o sırada İstanbul’da film çekimindeyim, daha Kıbrıs’a bile gitmemişim. Pasaportumda 3,5-4 aydır çıkış bile yok. Ben de sadece gazeteye gidip pasaportumu göstermek istedim, o kadar. Ne gazete basması? Hayatımda ilk defa o kişinin varlığından, o haberle haberdar oldum. <br /><br />Sevgilim evli değil<br /><br />Şu an bir sevgiliniz var mı?<br /><br />- Evet, var.<br /><br />Yunanlı mı?<br /><br />- Yunanlı mı diye sordular, Yunanlı dedim. Japon mu diye sorsalar, Japon diyecektim.<br /><br />Hayatınızdaki adam evli mi?<br /><br />- Evli biriyle birlikte değilim. Daha önce birlikte olduğum erkeklere de evli denildi ama hiçbiri evli değildi. Ben aşk kadınıyım. Duygularıma bazen yenik düşen bir insanım ama şu andaki birlikteliğim evli bir adamla değil. Hiçbir <br />yuvanın dışarıdan biri tarafından yıkılacağına inanmıyorum. Birbirine çok bağlı insanların arasına başka birinin girmesi mümkün değil. Zaten ben de yarın karısının yanına dönecek biriyle birlikte olmam. Arkadaşlarımı bile zor paylaşan biriyim.<br /><br />Talk show’un babası Okan’dır<br /><br />Geleceğe ve işe dair projeleriniz neler?<br /><br />- Ali Poyrazoğlu gibi bir üstatla tiyatro yapacağım. Şu an bu beni çok heyecanlandırıyor. Oyunculuk, ruhumu temizliyor. Kendimden uzaklaşıyorum, meditasyon gibi bir şey. Oyunculuğa daha kutsal olarak bakıyorum. Bu arada bütün varlığımı vererek yapmak istediğim tek şey ise Ellen DeGeneres gibi bir program yapmak. Çok eğleniyor, çok da iyi para kazanıyor.<br /><br />Televizyon programı ne zaman hayata geçecek?<br /><br />- Görüşmelerimiz devam ediyor. Tamamen genç insanlarla muhatap olacağım, genç insanlardan besleneceğim bir program formatı hazırlıyoruz. Okan’ınki (Bayülgen) gibi bana ait, eğlenceli, gülünecek bir televizyon programı olmasını istiyorum. <br /><br />Yoksa programın yapımcısı Okan Bayülgen mi?<br /><br />- Olmasını çok isterdim ama değil. O bence bu işi çok iyi beceriyor. Talk-show’un babası Okan’dır.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-38305586690214654992007-12-24T20:07:00.000+02:002008-12-10T08:33:06.846+02:00Mahsun Kırmızıgül: Hasta Etti<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_1wunSzfI/AAAAAAAAYvY/D9hKvGau9ss/s1600-h/14.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_1wunSzfI/AAAAAAAAYvY/D9hKvGau9ss/s320/14.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147603116603133426" /></a><br />Bu film beni hasta etti <br /><br /> İlk sinema filmi "Beyaz Melek"le büyük ses getiren Mahsun Kırmızıgül, hakkında yapılan eleştirileri hak etmediğini söyledi.<br /><br />Senaryosunu yazıp yönettiği, aynı zamanda başrol oynadığı "Beyaz Melek" filmi ile son zamanlarda adından sıkça söz ettiren Mahsun Kırmızıgül, sessizliğini Kelebek için bozdu: "12 ay bu filmle yatıp kalktım. Uykumda bile film çektim, <br />kurguladım, müzik yaptım. İnanın çok yoruldum. Panikatak oldum. Ama elde edilen başarı bu yorgunluğa değdi. Film, 4'üncü haftasında 1.5 milyon gişe yaparak 2007'nin en çok izlenen filmi oldu." <br /><br />İlk sinema filmi "Beyaz Melek"le büyük başarı elde eden Mahsun Kırmızıgül, hakkında çıkan eleştirilere Kelebek aracılığıyla yanıt verdi. Kırmızıgül, "12 ay bu filmle yatıp kalktım. Uykumda bile film çektim, kurguladım, müzik yaptım. İnanın çok yoruldum. Panikatak oldum. Ama elde edilen başarı bu yorgunluğa değdi" diyor.<br /><br />Aslında sizin yönetmenlik tarafınızı ilk keşfeden Kelebek okurları oldu, öyle değil mi?<br /><br />- Evet, doğru... 10 yıl önce Kelebek Ödülleri’nde "Kardeşlik Türküsü"nün klibiyle, "En İyi Klip Yönetmeni" ödülü almıştım. Dediğiniz gibi, beni ilk keşfeden Kelebek okurları oldu.<br /><br />Yönetmenlik durduk yere olunacak bir meslek değil. Sinema aşkı içinize ne zaman düştü, size kim cesaret verdi?<br /><br />- Sinema içimde hep yaşadığım ama kimselerle paylaşmadığım bir aşktı. Bunu ortaya çıkarmam için doğru zaman gerekiyordu. Doğru zaman da bu zamanmış. Bana cesaret veren ise içsesimdir. Hayatımda ilk defa kimseyi dinlemeden tüm cesaretimle bir projeyi hayata geçirdim. "Beyaz Melek"in senaryosunu yazmaya, geçen yıl kasım ayında başlamıştım. Yazarken yönetmenlik yapmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Her şey bitip, yönetmen aramaya başladığım sırada görüştüğüm yönetmen arkadaşım Cemal Şan, işinin olduğunu söyleyerek bana "Beyez Melek"i en iyi benim çekeceğimi söyledi. Sonrasında yapımcılar ve oyuncular da isteyince, kararımı verdim ve işe koyuldum. Beni cesaretlendiren tüm dostlarıma teşekkür ederim. <br /><br />Filmin hem senaryosunu yazdınız, hem yönettiniz, hem oynadınız, hem de müziklerini yaptınız. Bütün bunları yapma mecburiyetini neden kendinizde hissettiniz?<br /><br />- Bunun örneği Türkiye’de yok. Dünyada da bu duruma örnek teşkil edecek galiba birkaç kişi var. Mesela Charlie Chaplin de yönetmiş, oynamış, senaryo yazmış ve müziklerini yapmış. Ben neden yaptım? Aslında bu zorunluluktan olmadı, tamamen benim projeme duyduğum titizlikten dolayı oldu. İyi ki de her şeyi ben yapmışım. Çünkü içime sinen bir film oldu.<br /><br />"Beyaz Melek", huzurevlerinde geçen dramatik bir öyküye sahip. Bu anlamda size ilham veren özel bir yaşanmışlık var mı hayatınızda?<br /><br />- İstanbul’a geldiğim ilk yıllarda, huzurevi gerçeği ile tanıştım. Huzurevlerini ziyaret ettim ve oradaki gerçeği insanlara anlatmaya karar verdim. Bunu içimde büyüttüm, besledim. Yıllar sonra senaryoyu yazmaya karar verdiğimde ise kameramı alıp, huzurevlerini dolaşmaya başladım. 100’e yakın insan ile bire bir görüştüm. "Beyaz Melek"te yer alan birçok konu, bu insanların hayatlarının gerçek kesitleridir. Tabii "Beyaz Melek" bir huzurevi hikayesi değil, huzurevi filmin başlangıç noktasıdır benim için. "Beyaz Melek" bir samimiyet, sevgi, saygı ve yitirilmiş insani değerlere vurgu yapan, ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgide yer alan bir filmdir.<br /><br />YAPIMCILARIN BANA GÜVENMESİ ÇILGINLIKTI<br /><br />Yapımcıların size güvenmesi de büyük bir cesaretlik göstergesi...<br /><br />- Doğru. Bana güvenmeleri büyük bir çılgınlıktı. Çünkü filmin bütçesi oldukça kabarıktı. Güvenlerini boşa çıkarmadığım için çok mutluyum. Çünkü işin başında birçok kişi, bu kadronun seyirci toplamayacağını düşünüyordu. Ama "Beyaz Melek"te rol alan usta oyuncular, oyunlarıyla filmi seyreden tüm insanları büyülediler. Bu filmin başarısı benim popüler olmamdan ya da benim sesimin güzel olmasından değil, insanların bu filmde farklı bir konuyu yakalamalarındandır. Seyirci samimiyeti yakaladı. Seyreden insanların bir çoğu bu filmde kendini buluyor.<br /><br />Film, görüntüsüyle, hikayesiyle, müzikleriyle de beğeniliyor. Bu sizin tam anlamıyla sinemacı olduğunuz anlamına gelir mi?<br /><br />- Bir filmle sinemacı olunmaz. "Bu bir Mahsun Kırmızıgül" filmi değil ve de olmayacak. Yüreğimi koyduğum tüm işlerimde devamlılık hep olacaktır. <br /><br />BEYAZ MELEK, ZAZACA’NIN KONUŞULDUĞU İLK FİLM<br /><br /> <br /> O zaman, "Mahsun Kırmızıgül de sinemacı oldu ya!" diyenlere bir sözünüz vardır...<br /><br />- Onlara bir şey söylemem gerekmiyor. 4. haftasında 1.5 milyonu geçen "Beyaz Melek", 2007’nin en çok izlenen filmi oldu. İzleyici zaten her şeyi söylüyor.<br /><br />Mahsun Kırmızıgül’e karşı hep bir ön yargı var. Bunu, filminizde oynayan bazı oyuncular da dile getirdi. Acaba "Beyaz Melek" bu önyargıları yıkmış mıdır?<br /><br />- Bilmem, umurumda da değil zaten. İnsanoğlu yaradılış olarak ne yazık ki, hep önyargılı olmaya meyillidir. Bana karşı bazı kesimlerde bir önyargının olduğunu biliyordum. Özellikle filmi çekmeye başladığımda kimileri burun kıvırıp ciddiye almadılar. Neden almadıklarını düşündüğümde, bunun bugüne kadar var olduğum müzikal kimliğimden kaynaklandığını fark ettim. İnsanların ne dediği ile ilgilenmiyorum. Ben yarınlarda yapacağım projeleri tasarlamaya ve düşünmeye başladım bile...<br /><br />Peki, "Ağlatarak gişe yapmaya çalıştığı için filmin her karesine bir dram koymuş" eleştirilerine ne diyeceksiniz?<br /><br />- Bunu söyleyenlere katılmıyorum, filmin her karesinde dram yok. Ben bu filmde hayatın gerçeklerini anlattım. Filmde komedi de var, dram da... Gözyaşları silinir, komiklikler unutulur ama "Beyaz Melek"teki bazı sahneler, seyredenler tarafından asla unutulmayacaktır. "Beyaz Melek"te amaçladığım gişe başarısı değildi. Verdiğim mesajların doğru yerlere gitmesiydi, gittiğine de inanıyorum.<br /><br />Doğu insanını iyi, ahlaklı, Batı insanını ise kötü gösterdiğiniz yönünde de eleştiriler yapılıyor...<br /><br />- Bunu diyenler filmi hiç anlamamışlar. Benim filmimde baskın olan ana karakterlerin tümü Batılı. "Beyaz Melek"te annesini huzurevine bırakmak istemeyen Batı’nın vefalı karakteri Musa, Doğulu mu? Dedesinin yanından, huzurevinden ayrılmak istemeyen Batılı küçük kız Buse Doğulu mu? Huzurevinde birbirine sarılarak bir sevgi dünyası oluşturan karakterlerin tümü Batılı. Filmimde konuşulan dil Kürtçe değil, geçek hayatta babamın ve annemin konuştuğu dil olan ve benim de bildiğim Zazaca’dır. Bu film ayrıca, dünyada Zazaca’nın konuşulduğu ilk film olma özelliğini de taşıyor<br /><br />ANNEM, "ARTIK CENNET SANA DAHAYAKIN" DEDİ<br /><br />Yönetmen ve oyuncu Mahsun Kırmızıgül bu filmden manevi anlamda ne kazandı?<br /><br />- Annemin hayatında sinema perdesinde izlediği ilk film, ona ithaf ettiğim "Beyaz Melek" oldu. Bana sadece filmden çıkarken gözünde yaşlarla şu cümleyi söyledi, "Oğlum şimdi cennet sana daha yakın" dedi. Bu da bana yetti... <br /><br />Annenin filmi izlerken tepkileri nasıldı?<br /><br />- Sinemada ilk resmi gördüğünde gözleri fal taşı gibi açıldı. Ben filmi anneme tercümanlık yaparak anlattım. Kameranın hareketli olduğu tüm resimlerde annem, koltuklar yürüyor diye sık sıkı koltuğuna tutundu. Hele deprem sahnesinde gülmekten yere düştüm. Annem sinemada deprem oluyor diye yerinden kalkarak, "Çıkalım, deprem oluyor" diye bağırdı. Annem, şu anda beni en çok güldüren ve yanında huzur bulduğum tek insandır.<br /><br />Bir film sahibi olmak sizin psikolojinizi nasıl etkiledi?<br /><br />- 12 ay bu filmle yatıp kalktım. Uykumda bile film çektim, kurguladım, müzik yaptım. İnanın çok yoruldum. Panikatak oldum. Ama elde edilen başarı bu yorgunluğa değdi. Artık dinleneceğim.<br /><br />Kimse Yılmaz Güney olamaz<br /><br />Mahsun Kırmızıgül’den Yılmaz Güney olur mu?<br /><br />- Bu benzetmelere ne gerek var anlamıyorum. Türkiye’de kimse Yılmaz Güney olamaz. Ayrıca beni neden birilerine <br />hep benzetmek zorundalar? Bakın, Yılmaz Güney bir ekoldü. Benim de çok sevdiğim ve hayranlık duyduğum bir sinemacıdır. Kimseyi, kimseye benzetmeye gerek yok.<br /><br />Yılmaz Güney için "O benim için bir ilktir" diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? <br /><br />- Altı yaşında sinema perdesinde izlediğim ilk film, Yılmaz Güney filmiydi. Ağabeyim Yılmaz Güney hayranıydı. Yılmaz Güney’in Zaza olmasından dolayı da ailecek onu daha çok sevdik.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-18400760685080604022007-12-24T20:03:00.000+02:002008-12-10T08:33:07.065+02:00Şenay Akay’la yollarımız ayrıldı<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_1LunSzeI/AAAAAAAAYvQ/RyIqj0QZPFg/s1600-h/13.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_1LunSzeI/AAAAAAAAYvQ/RyIqj0QZPFg/s320/13.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147602480947973602" /></a><br />Şenay Akay’la yollarımız ayrıldı <br /> <br />Seda Ertan, bir süredir kariyer planlaması yaptığı Şenay Akay'la ayrıldı.<br /><br />Demet Akalın'ın eski eşi Oğuz Kayhan ile el ele görüntülenmesinin ardından magazin basınında sıkça yer almaya başlayan Seda Ertan, Şenay Akay'IN şirketinden ayrıldı. Ertan, "Şenay Hanım'la çalışmayı bıraktık. Artık beni tanıyorsunuz. Bu profesyonel bir süreç. Bence süreç işlevi tamamlamaya yetti" dedi.<br /><br />Modelliğe nasıl başladınız?<br /><br />- Benimki aslında tamamen bir keşfedilme hikayesi... Hiç aklımda olan bir şey değildi. Ben derslerinde çok başarılı, çalışkan bir kızdım. Bir manken arkadaşım yürüyüş kursuna gidiyordu. Onu alıp, kursa götürecektim. Ajansına gittiğim zaman "Sen de bu işi yapmalısın" dediler. Sekiz yıldır da modellik yapıyorum. <br /><br />Yaklaşık üç yıl Türkiye’de modellik yaptıktan sonra, Milano’ya gittiniz. Bu herkesin yakalayabileceği bir fırsat değil.<br /><br />- Evet, bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum. Ama orada bir yaş sınırı var ve ben diğer mankenlerin arasında büyük kaldım. <br /><br />Milano’dan neden döndünüz?<br /><br />- Eğitimime devam etmek için Türkiye’ye dönmem gerekiyordu. Bence eğitimin de yaşı var. Bir zaman sonra konsantrasyon kalmıyor. <br /><br />Tekrar gitmeyi düşünüyor musunuz?<br /><br />- Aslında öyle bir düşüncem var. Milano’daki ajansım beni Amerika’daki bir ajansa transfer ediyor. Diğer yandan bazı dizi teklifleri de var, en doğrusunu seçebilmek için biraz titiz davranıyorum. Dizi gerçekleşirse yurtdışına gidiş tarihimi erteleyebilirim. <br /><br />Oyunculuk eğitimi alacak mısınız?<br /><br />- Tiyatro oyuncusu Mehmet Esen’den kısa süre eğitim aldım. Ama hiçbir zaman oldum demem, yeni şeyler öğrenmeye açığımdır. <br /><br />Seda Ertan adını zaten duyuyorduk, ama Şenay Akay’la çalışmaya başladıktan sonra daha da ön plana çıktığınız sanki...<br /><br />- Bizim çalışma sebebimiz de buydu açıkçası... Yurtdışında başarılı işlere imza atsam da Türkiye’de tanınırlık anlamında çok zayıftım. Bunu da Şenay’la aştık, ama işbirliğimiz sona erdi. O kısa, profesyonel bir süreçti. <br /><br /> Fazla kısa değil mi bu süreç?<br /><br />- Sizler tanıyorsunuz artık beni... Bence süreç işlevini tamamladı.<br /><br />Şenay Hanım’la düşünce farklılıkları mı oluştu?<br /><br />- Hayır, dediğim gibi proje amacına ulaştı.<br /><br />İnsanlar büyüdükçe hayalleri de büyüyor mu?<br /><br />- Tabii ki büyüyor ve hayat daha da zorlaşıyor. Geçmişe nazaran daha korkak adımlar atıyorum. Eskiden daha rahat ve cesurdum. Şimdi daha düşünerek hareket ediyorum. Kötü bir iş yaparsanız, eleştirisi hemen geliyor. <br /><br />Peki, bu camiada en çok kime bakmaktan hoşlanıyorsunuz?<br /><br />- Çağla Şıkel bence çok bakılası bir kadın. Ayrıca Ebru Şallı’yı çok beğenirim. Bu sene Nelson firması için Ebru’yla birlikte çalışacağız. Böyle başarılı bir modelle aynı katalogda olacağım için şanslıyım.<br /><br />Aynaya baktığınız zaman ne hissediyorsunuz? Kendinizi güzel buluyor musunuz?<br /><br />- Kendimi anlamlı bakan biri olarak görürüm. Güzel çok kadın var, ama önemli olan anlamlı bakmak bence...<br /><br />Ne bekliyorsunuz hayatınıza giren erkekten?<br /><br />- Yaptığım işe saygı duysun yeter. Çünkü hayatımdaki hiçbir şeyi basite indirgemem. <br /><br />Gelelim Oğuz Kayhan’la el ele fotoğraflarınızın çekildiği güne...<br /><br />- Ben bu konuyla ilgili konuşmayı tercih etmiyorum. Konuşulacak bir şey olduğunu da düşünmüyorum. <br /><br />Sanırım sizi rahatsız eden bir durum...<br /><br />- Hayır, öyle değil. Bu konuda suçlanan taraf ben oldum, ama yanlış bir şey yapmadığım için rahatım. Pişmanlık da yaşamıyorum. Doğru durmak ve konuşmamak anlayana çok büyük asillik. <br /><br />Tam olarak neler oldu o akşam, bu dedikodular neden çıktı?<br /><br />- Daha önce de dediğim gibi Oğuz Bey, kameraları görünce birden elimi tuttu. Ne olduğunu bile anlayamadım. Bizim aramızda en fazla arkadaşlık olabilirdi, bu da o saatten sonra mümkün değildi.<br /><br />Oğuz Bey’le el ele görüntülediğiniz akşam mı tanışmıştınız?<br /><br />- Evet, ama sanıldığı gibi baş başa bir yemek de değildi. 15 kişilik arkadaş grubunun olduğu bir yemekteydik. <br /><br />Peki yemekten birlikte kalkmanız tamamen tesadüf mü?<br /><br />- Yemekten erken ayrılacağım belliydi. Ben kalktığım zaman Oğuz Bey, gayet resmi bir şekilde "Beni de bırakır mısınız" dedi.<br /><br /> Peki, fotoğraflarınız çekilirken neden tepkinizi göstermediniz?<br /><br />- O anda zaten ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Sonra da elimi çektiğim zaman daha çok dikkat çekeceğini düşündüğüm için bir şey yapamadım. Yani 10 saniye içinde gelişen bir olaydı. <br /><br />Peki, sonra ne tepki verdiniz?<br /><br />- Arabadan inmesini rica ettim.<br /><br />Sizin hayatınızdaki erkek böyle bir olayla gündeme gelseydi, tepkiniz ne olurdu? <br /><br />- Her seven kadının tepkisi farklı olur. Bu konu da yorum yapmak bana düşmez.<br /><br />Sadece mankenlik yaparak jeep ve villa alınamaz<br /><br />Yaptığınız işten para kazanabiliyor musunuz?<br /><br />- Modellikten para kazanmak zorlaştı. Artık birçok kişi modelliği televizyona geçmek için basamak olarak kullanıyor. Ama ben sabit durup bu işten para kazanmaya çalışıyorum. Kaldı ki birçoklarından da iyi kazanıyoruz. <br /><br />Jeep’ler, villalar...<br /><br />- Yok, o kadar da değil. Sadece modellik yaparak bunlara sahip olmak imkansız...<br /> <br />Peki, modellerin birbiriyle olan sorunlarını, basına yansıyan tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br /><br />- Her meslekte çıkar çatışmaları yaşanabilir. Bu yüzden bana normal geliyor.<br /><br />Oyunculuktaki usta-çırak ilişkisi moda dünyasında da var mıdır?<br /><br />- Çok az... Bizim işte tecrübeye çok önem verilmiyor.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-77652992946749198462007-12-24T20:00:00.000+02:002008-12-10T08:33:07.397+02:00Kabadayı: Romantik Mafyayım<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_0U-nSzdI/AAAAAAAAYvI/EbM1iPs6N8c/s1600-h/12.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_0U-nSzdI/AAAAAAAAYvI/EbM1iPs6N8c/s320/12.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147601540350135762" /></a><br /><a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_0JenSzcI/AAAAAAAAYvA/xLDv8Tz1u0Y/s1600-h/11.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_0JenSzcI/AAAAAAAAYvA/xLDv8Tz1u0Y/s320/11.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147601342781640130" /></a><br />Romantik mafyayım <br /> <br /> Fragman Cuma günü vizyona girecek olan "Kabadayı" filminin başrol oyuncusu Kenan İmirzalioğlu, projenin "Eşkiya"ya benzetilmesiyle ilgili konuştu.<br /><br />İmirzalioğlu " Bence filmin kendine özgü bir tadı var. Bu film, tam bir şehir hikayesi. O anlamda 'Eşkiya'dan ayrılıyor" dedi.<br /><br />Sinemaseverlerin cuma günü vizyona girmesini merakla bekledikleri "Kabadayı" filmi, sadece yeraltı dünyasını anlatmıyor, öyküde büyük bir aşk da var. Kenan İmirzalıoğlu ve Aslı Tandoğan, Devran’la Karaca’nın büyük aşkını Kelebek’e anlattı. İmirzalıoğlu, aşk konusunda taviz veren, romantik bir mafya babasını canlandırdığını açıkladı. <br /> <br />Herkesin konuştuğu şu; "Kabadayı, Eşkıya’ya benziyor..." Benziyor mu?- Kenan İmirzalıoğlu: Bence filmin kendine özgü bir tadı var. Bu film, tam bir şehir hikáyesi. O anlamda "Eşkıya"dan ayrılıyor.<br /><br />Şener Şen’in canlandırdığı Ali Osman karakteri ise mert, yiğit, haksızın ve güçsüzün yanında olan bir kabadayı. Sizin canlandırdığınız mafya babası Devran nasıl bir karakter?<br /><br />- K.İ: Devran kirli bir dünyanın içerisinde doğmuş, annesi-babası hırsızlık yapan bir ailenin çocuğu. Dolayısıyla Devran’ın hayatı, en başından kirli bir ortamda başlıyor. Annesi-babası ölünce yetimhaneye gönderiliyor. Yetimhanede çok tatsız bir olay yaşıyor ve hayattaki seçimi de o olayla birlikte başlıyor. Yetimhaneden kaçıyor, direkt yeraltı dünyasının içerisine giriyor. Burada çok çabuk sivrilip, Türkiye’deki en önemli işadamlarından birinin yanında, onun illegal işlerini götüren bir adam olarak çalışmaya başlıyor. Keskin, ele avuca sığmayan, burnunun dikine giden bir adam Devran. Burnunun dikine gittiği en büyük mevzu ise; sevdiği kadın yani Karaca. Çünkü yaşadığı bu kirli hayatın arasında Karaca’yı bulmuş, bir tek orada arınıyor. <br /><br />Yani aşk, Devran’ın bambaşka bir yüzünü ortaya çıkaracak.<br /><br />- K.İ: Devran, yaptığı şiddetin farkında ama ilişkiler onu öyle bir yere getirmiş ki, artık geri dönüşü yok. Fakat Karaca, onun bambaşka bir yüzünü ortaya çıkarıyor. Zaten Devran’ın aşkı olmasa, karanlık bir adam olarak kalacaktı. <br /><br />Yani romantik mafya babasısınız...<br /><br />- K.İ: Biraz öyle. (Gülüşmeler)<br /><br />Şener Şen ile oynamak nasıl bir duygu? <br /><br />- K.İ: Benim adım ve soyadım uzun ama Şener Şen’in yanında çok kısa kalıyor. Benim için çok özel bir durum. Şener Ağabey çocukluğumdan beri izlediğim bir insan. Birçok oyuncuyu severiz ama bazılarını farklı severiz. Mesleğinin 10. yılında bir adam olarak, mesleğinin en üst noktasında olan Şener Ağabey ile aynı filmde, aynı kuliste olmak, apayrı bir durum. Şener Ağabeye karşı kötü adam olmam beni çok zorladı.<br /><br />Her film seti bir okuldur. Bu okuldan nasıl mezun oldunuz?<br /><br />- K.İ: Bu film setinden, omzumdaki bröveler çoğalarak ayrıldım. Bir yıldız daha taktım. Çok şey öğrendim. Ömer Vargı’nın set alışkanlıkları beni acayip etkiledi. Alışık olmadığım bir set anlayışıydı. O kalkınca herkes kalkıp işinin başına gidiyor. İşin başındaki kişi o kadar saygılı, o kadar titiz ve disiplinli çalışıyor ki, herhangi birisi bir dakika gecikme olduğu zaman kendini rahatsız hissediyor. İlk gün böyle bir tecrübe yaşadım, sete biraz geç gittim. Çok utandım. Sonra da bir daha bunu yapmadım. Çok acayip şeyler öğrendim. Hayata dair, mesleğe dair. <br /><br />Aslı Hanım siz "Kabadayı"da bar şarkıcısı Karaca’yı canlandırıyorsunuz. Bu sizin ilk sinema filminiz değil mi?<br /><br />- Aslı Tandoğan: Evet, filmin kadrosu malum. Gerçekten çok şanslıyım. Kariyerinin başında olan birisi için "Kabadayı" çok önemli bir film. Kenan’ın da dediği gibi çok şey öğrendim. Set ahlakını, disiplini öğrendim. <br />Eksiklerimi gördüm. Benim için de bu set müthiş bir okul oldu.<br /><br /> Siz dizilerde genellikle daha saf ve ağlayan karakterleri canlandırıyorsunuz. Ama Ömer Vargı bu filmde sizi çok acayip bir kadın yapmış. Herkesi çok şaşırtacaksınız.<br /><br />- A.T: Evet, dizilerde daha çok üzülen karakterleri canlandırdım. Ama Mine Vargı ve Ömer Vargı benim daha kadınsı rolleri de oynayabileceğimi düşünmüşler. Çünkü karakter de öyle bir karakter. Bir kadın olarak benim de kadınsı yönlerim var. O yüzden ekstra bir çaba sarf etmedim. Her kadın istediği zaman dişiliğin kullanabilir, bu da sürpriz olmaz. Ayrıca benim müzisyen bir kimliğim de var. Sanırım bu role seçilmemin en önemli etkenlerinden biri de o. <br /><br />TEHLİKELİ, DENGE BOZAN BİR AŞK İSTEMEM<br /><br />Devran, Karaca’ya fena aşık galiba?<br /><br />- A.T: Bütün kadınların hayal ettiği bir aşk. Devran, asla aşkının peşini bırakmıyor ve onun için kendini feda ediyor. Filmde, Kabadayı kadar Devran da yüreklerde taht kuracak. Özellikle kadınlarda. Çünkü Devran’ın tutkusu, tüm kadınların bir erkekten beklediği tarzda bir tutku.<br /><br />O zaman bu ilişkide şiddet de var... <br /><br />- A.T: Filmde zaten Karaca’nın Devran’ın terk edip, başka bir ilişki yaşamasının tek nedeni, aralarındaki bu tutkunun zaman içinde fiziksel şiddete dönüşmesidir. <br /><br />- K.İ: Ama ben sarhoştum. (Gülüşmeler)<br /><br />- A.T: Uyuşturucu kullandıkları için bir süre sonra aralarındaki bağ şiddete dönüşüyor. Karaca’nın Devran’dan uzaklaşmasının nedeni bu şiddet zaten.<br /><br />Galiba Karaca da çok saf ve temiz değil?<br /><br />- A.T: Devran gibi Karaca da ailesini küçük yaşta kaybediyor. Ailesiz büyüyor. Devran ile karşılaştıkları zaman birbirlerindeki aile boşluğunu, sevgileriyle kapatıyorlar. İkisinin de yaşam stili aslında aynı. Ayrıca Karaca da gece hayatının içerisinde olan, uyuşturucuyla tanışmış bir kadın. <br /><br />- K.İ: Devran uyuşturucu ve alkole Karaca yüzünden başlıyor bu arada. <br /><br />Galiba filmde, aşkın güçlü adamları ne hale getirdiğini izleyeceğiz.<br /><br />- K.İ: Bu uğurda biz ne prensler gördük, tahtı bırakıp giden. Bu filmde de bu etkileri göreceğiz. Devran’da inanılmaz bir güç var. Bu güçten dolayı kim olursa olsun satın alacağına inanıyor. Fakat konu Karaca’ya geldiğinde tüm hayat duruyor. Bir tarafta çok büyük profesyonellik gerektiren, zeká gerektiren ilişkiler yaşıyor ama Karaca’nın yanında öyle bir adam değil. Onsuz yapamıyor, onun için dünyayı yakar, her şeyi karşısına alır. Ama ona sahipken de çok romantik olamıyor. Nasıl romantik olunduğunu bilmediği için de karşısındaki kadının hayatını tüketiyor. Bu karakteri iyi analiz edebilmek için uzun süre psikiyatrlarla konuştum. Yani sert bir yapısı var ama içeride neler hissediyor? Alt metni iyi okumak adına bunu yaptım.<br /><br />Kadınlar tutkulu bir aşk ister ama sonunda huzur arar. Karaca’da bu yüzden mi Devran’ı bırakıyor?<br /><br />- A.T: Evet, bu yüzden Devran’ı bırakıp İsmail Hacıoğlu’nun canlandırdığı Murat karakteriyle bir aşk yaşamaya başlıyor. Biraz önce dediğim gibi Karaca uyuşturucu kullanıyor. Bazen tutkusunun peşinden koşması gerektiğini düşünüyor, bazen aile kurmak istiyor. Aile kurmak istediği kişi ise Murat. Çünkü Murat uyuşturucu kullanmıyor ve onu hep iyi yönde teşvik etmeye çalışıyor. Karaca’nın tek korkusu Murat’ın zarar görmesi. Onun başına bir şey <br />gelmesin diye her şeyi yapıyor. <br /><br /> Ateşle oynamayı seven bir kadınmış Karaca...<br /><br />- K.İ: Kadının özüne çok yakın bir durum bu. O yürek hoplatan, serseri, kötü, tehlikeli dediğimiz adamların hayatlarından böyle kadınlar gelip, geçiyor. Karaca da tam öyle bir kadın. Bu gördüğünüz masum yüz, filmde neler neler yapacak, göreceksiniz. Bakmayın onun böyle durduğuna. <br /><br />Kenan Bey, aşk konusunda renginizi asla belli etmeyen birisiniz. Sizin aşkı yaşayış şeklinizi merak ediyorum... <br /><br />- K.İ: Ben de merak ediyorum. (Gülüşmeler) Tutku, tehlikeli, denge bozan bir şeydir. Hiç benlik değil. Ben daha dengeli yaşamayı seven bir insanım. Ailem böyle yetiştirdi beni. Aşkın kendisi de denge bozan, sancılı bir şey.<br /><br />Bize Anadolu babası gibi davranıyorlar<br /><br />"Kenan da hep benzer rolleri canlandırıyor" gibi bir eleştiride bulunmak bana çok doğru gelmiyor. Çünkü ben her filmde farklı karakterleri canlandırıyorum. Yandım Ali ile Devran bambaşka iki karakter. Ayrıca şu an, bu yaşta, bu boyda, bu cüssede olan bir adam başka ne yapabilir ki? Zaman içerisinde yelpazemiz genişleyecek. Oyunculuk, meyve sepeti gibidir. Oradaki karakterlerin her birinin ayrı bir lezzeti var. Dolayısıyla ben de tek bir meyve yemek istemiyorum. Farklı lezzetleri tatmak, farklı karakterlerin içerisine girmek istiyorum. Bu hem benim hayatımı hem de oyunculuk yelpazemi genişletir. Genç oyuncuların desteğe ihtiyacı var. Zaman zaman büyüklerimiz bu desteği bizlerden esirgiyor. Anadolu babaları gibi davranıyorlar. Anadolu’da babalar çocuklarına sevdiklerini çok belli etmezler ya, onun gibiler işte. Yazarlarımızda o duygu hákim. Böyle olmasınlar.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-25368028706503419532007-12-24T19:56:00.000+02:002008-12-10T08:33:07.622+02:00Şahin K : Pornoyu bıraktım<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_zbenSzbI/AAAAAAAAYu4/_vQde8byyNY/s1600-h/9a.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_zbenSzbI/AAAAAAAAYu4/_vQde8byyNY/s320/9a.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147600552507657650" /></a><br />Pornoyu bıraktım ama jübile yapmam <br /> <br />Porno yıldızı Şahin K, 1.5 yıldır yeni film çekmediği belirterek" artık komedi filmlerinde rol alacağım" dedi.<br /><br />Yaklaşık 1,5 yıldır film çekmediğini ve pornoyu bıraktığını söyleyen Şahin K. "Son bir jübile filmi çekmeyi düşünmedim değil. Ama bu saatten sonra porno sektörüne dönmek istemiyorum. Dönmem için teklifler geliyor olsa da ben o defteri kapattım. Belki elveda partisi yapabilirim" dedi.<br /><br />’Sen köylüsün’ dediler porno çekip intikam aldım<br />Porno film yıldızı Şahin K, artık komedi filmlerinde rol alacak... İlk olarak "Benim Cici Vibratörüm" filminde oynacak olan Şahin K, "İntikam almak için porno film çektim. Bana ’Sen köylüsün’ dediler, ben de porno filmler çekerek kendimi ispat ettim. Artık büyük bir hayran kitlem var" diyor. <br /><br />Barış Bayraktar’ın filminde oynayacağı açıklanan isimler arasında yer alıyorsunuz ama size başka film teklifleri de geliyormuş... <br /><br />- Başka teklifler var ama benim Barış Bayraktar’a verilmiş bir sözüm var. Barış Bayraktar ve Berk Temeller "Benim Cici Vibratörüm"de tam bana uygun bir senaryo kaleme almışlar.<br /><br /> Filmdeki rolünüz de bir hayli ilginç. "Barbie Şahin" değil mi?<br /><br />- Evet, canlandıracağım karakterin ismi Barbie Şahin. Seks filmi çekmeye çalışan bir yönetmenim. Tam benlik bir rol. Bu film bir üçleme gibi düşünülüyor. Üç filmde de rol alacağım. <br /><br /> Seks filmlerinde genelde boylu poslu, yakışıklı erkekler rol alır ama siz Almanya’da çevirdiğiniz filmlerle bu imajı yıktınız. <br /><br />- Sekiz yıldır film çekiyorum. Ondan önce fabrika işçisiydim ve bir ara erotik filmler satan bir şirkette çalıştım. Şirkette telefonlara ben bakıyordum ve müşteriler filmlerle ilgili şikayetlerini bana anlatıyorlardı. Ben de kendi kendime "Bir gün bir film çekeceğim ve hepsinin isteklerine karşılık vereceğim" dedim. Ve bu hayalimi 2000 yılında gerçekleştirdim. Filmi izleyen herkes çok beğendi. "Devamını ne zaman çekeceksin? Tavrını hiç bozma" gibi yorumlar aldım. Halk porno filmlerindeki yapmacıklıktan bıkmıştı. Ben bir mix yaptım ve halkın hoşuna gitti. Benim filmlerimi ailecek izleyen insanlar bile var. Çünkü benim filmlerimi gülmek için izliyorlar. <br /><br /> <br /> Bu işe başlamanızın sebebi nedir?<br /><br />- Bu işe ne para ne de zevki için başlamadım. Tek bir amacım vardı beni küçümseyen insanlardan intikam almak. <br /><br /> İntikam duygusunu yaratan etkenler nelerdi? <br /><br />- Aileden, eşimden gelen tepkiler neden oldu. Almanya’da yaşayan komşumuzun kızıyla evlendim ve aile birleşimi nedeniyle Almanya’ya geldim. Gerçek bir evlilikti. Fakir bir ailenin çocuğuydum. En çok zoruma giden şey aşağılanmak oldu. "Ben bu değilim, size kim olduğumu göstereceğim" dedim ve kendimi gösterdim. <br /><br /> Ne diyorlardı size?<br /><br />- Mesela masada olmayan bir şeyi "Bu neden yok" diye sorduğumda "Köyünde o var mıydı? Onu bulabiliyor muydun da burada soruyorsun" diyorlardı. Bunalıma girdim, yapayalnızdım, isyanlardaydım... Bazen kendimi öldürmek istediğim zamanlar oldu. Benim için iki yol vardı. Ya orada kalıp mücadele etmek ya da kaçıp ülkeme dönmek... Ama ben kaçmayı sevmem. Kaldım çektiğim filmlerle mücadele ettim. <br /><br />Yani porno sektörü hayatınıza yeni bir yön kazandırdı...<br /><br />- Çoğu insan bu işi para ve zevk için yapıyorum sanıyor. Alakası yok. Benim zenginlikte gözüm yok. Gönlü tok bir adamım. Zaten öyle bir özelliğim olmasa Barış’a olan sözümü tutmayıp her filmde oynardım. Verilmiş söz benim için paradan daha önemli. <br /><br /> Hayranlarınız sadece Türkler mi?<br /><br />- Sadece Türkler değil, Avrupa ve Amerika’dan da hayranlarım var. İlginçtir, İran’dan Arabistan’dan, Dubai’den bana telefonlar geliyor. Bizim filmlerin sonunda şirketin fax numarası yayınlanıyor. Oradan bana ulaşıyorlar. Bu kadar ilgiyi ben de beklemiyordum açıkçası.<br /><br /> Kaç filminiz var?<br /><br />- 100’ün üzerinde. 70 filmde bizzat oynadım, diğerlerinde ya senaryosunu yazdım ya da rejisörlüğünü yaptım. <br /><br />Pornoyu bıraktım <br /><br />- Sürekli internete yeni Şahin K filmleri düşüyor ama siz artık sektörün başka bir noktasında yer alacağınızı söylüyorsunuz... <br /><br />Stokta bulunan çekilmiş filmlerim var. Aşağı yukarı 1,5 yıldır film çevirmiyorum. Artık kendime farklı bir rota çizdim. Komik yanımı göstermek varken neden artık porno film çekeyim ki? Bu işi bıraktım artık.<br /><br />Tipik Türk erkeğiyim, maçoyum <br /><br />- Nereliydiniz?<br /><br />Aksaray’lıyım. <br /><br />- Biraz özel hayatınızdan bahseder misiniz? Kız arkadaşınız var mı?<br /><br />Tabii ki bir sevgilim var. Özel hayatım çok farklı. İşimi özelime karıştırmıyorum. Özel hayatımda bambaşka bir insanım. Tipik kıskanç bir Türk erkeğiyim. Maçoyum yani. Filmlerdeki rolüm yüzünden bana farklı gözle bakıyorlar ama beni tanısalar, fikirlerinin değişeceğine adım gibi eminim. <br /><br />- Almanya’daki çevrenizden hiç tepki aldınız mı?<br /><br />Hayır... Hatta onlardan gelen istekler doğrultusunda bu filmleri yaptım. Her şey arz-talep meselesi. Porno, Avrupa’da bir sektör. Festivalleri var, fuarlar düzenleniyor, ödül törenleri yapılıyor. Berlin Venüs Film Festivali’nde "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Film" ödülleri aldım. <br /><br />- Aileniz yaptığınız işi kabullendi mi?<br /><br />Kabullenenler de kabul edemeyenler de oldu...Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-85217184454943982362007-12-24T19:52:00.000+02:002008-12-10T08:33:07.996+02:00Necla Nazır: Bilmiyordum<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_yoOnSzaI/AAAAAAAAYuw/Z28uEQWGPlU/s1600-h/8.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_yoOnSzaI/AAAAAAAAYuw/Z28uEQWGPlU/s320/8.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147599672039361954" /></a><br />Ferdi Bey'in evli olduğunu tanıştığımızda bilmiyordum <br /> <br /> Ferdi Tayfur'un ilişkilerinin bittiğini söylemesine çok şaşırdığını belirten Necla Nazır, "Ferdi Bey'in alacağı her karara saygılıyım" dedi.<br /><br />30 yıllık hayat arkadaşı Ferdi Tayfur'un ilişkilerinin bittiğini söylemesine çok şaşırdığını belirten Necla Nazır, "Ferdi Bey'in alacağı her karara saygılıyım" dedi. <br />Tayfur ile tanıştığında onun evli olduğunu bilmediğini açıklayan Nazır, "O zaman 18 yaşındaydım ve evli olduğunu bilmiyordum. Öğrenince iki yıl ayrı kaldık. Sonra bana bir takım sözler verdi ve bir araya geldik. Ancak o sözler tutulmadı" dedi. <br /><br />30 yıllık hayat arkadaşınız Ferdi Bey’le ilişkinizi bitirdiniz. Ne oldu?<br /><br />Vallahi ben bir şey bilmiyorum. Ferdi Bey çıkıp "Ayrıldık" demiş. Neden böyle bir açıklama yaptı, niçin konuştu, fikrim yok. Bunu söylemiş mi, söylememiş mi onu da bilmiyorum açıkçası. Çıkıp bir şey açıklarsa, ben de ona göre konuşacağım.<br /><br />Ferdi Bey’i evden gitme noktasına, kızınız Tuğçe’nin, "Neden annemle evlenmiyorsun?" sorgulaması mı neden oldu, kızdığı için mi çıkıp gitti?<br /><br />Evet... Bu çok sürpriz bir şey oldu. Tuğçe sorgulamasa, bu noktaya gelinmeyecekti.<br /><br />Peki Tuğçe’yi sorgulamaya iten şey babasının bir TV programında, "Ben nikahımı iki kızıma hediye ediyorum" sözleri mi oldu?<br /><br />Evet. Altı yıl önce ’Yasemin’in Penceresi’ programında Ferdi Bey’in hikayesi yayınlanıyordu. Tuğçe o zaman 13 yaşındaydı. Ferdi bu programda böyle bir laf etti ve Tuğçe bu lafı içinde hiç unutmadı. Büyüdükçe, bu sorun da içinde <br />büyüdü. Hiçbir zaman da paylaşmadı. Taa ki bu son olay yaşanana kadar...<br /><br />Bir oğlu da varmış<br /><br />Son olay dediğiniz, Ferdi Bey’in oğlunun annesinin bakımsızlıktan öldüğü haberi mi?<br /><br />Evet. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bir magazin programında, Ferdi Tayfur’un oğlu Timur’un annesinin vefat ettiği haberleri gündeme geldi. O haber yayınlanınca Ferdi deliye döndü. Şoka girdi. Ferdi Bey böyle sinirlendiği zaman acısını en yakınından çıkartır. Bu konuda kızıyla tartıştı...<br /><br />Neden tartıştılar?<br /><br />Meğer o vefat eden hanım, Timur’un gerçek annesi değil, bakıcısıymış. Gerçek annesi bakması için Timur’u bu kadına vermiş. Böyle karışık bir şey.<br /><br />Yoksa Ferdi Bey’in bu hanımla da ilişkisi mi varmış?<br /><br />Yok ama öyle yansımadığı için zaten sinirlendi. Tuğçe’nin de gözleri yerinden çıktı. "Ne oluyor burada" dedi. Onun için böyle bir gerginlik oldu baba-kızın arasında.<br /><br />Ferdi Bey’in hayatı da tam bir muamma. Üç çocuğu var ve hálá evli değil mi? Gerçekleri sizden öğrenebilir miyiz?<br /><br />Ferdi Bey, 16-17 yaşlarındayken Adana’da evlilik dışı bir ilişki yaşıyor. Bu ilişkiden Timur adında bir çocuğu oluyor. Bu hanım sonra çocuğu babaya vermiyor. Fakat yıllar sonra Ferdi oğlunu buluyor ve alıyor. Sonra Ferdi, askere gidiyor. Dönüşte de şu an evli olduğu hanımla evleniyor ve ondan da iki kızı dünyaya geliyor.<br /><br />30 yıldır berabersiniz ama Ferdi Bey hálá evli. Neden boşanmadı?<br /><br />Bu sorulara kendisi yanıt vermeli... Artık ipin ucu kaçtı çünkü. Bunlar aslında bizi çok üzüyor ve yaralıyor. Ferdi Bey’in şu anda neden böyle bir şey yaptığına hálá anlam veremiyorum.<br /><br />İlişkinizin başında Ferdi Bey’in evli olduğunu biliyor muydunuz?<br /><br />Hayır bilmiyordum. Öğrendiğimde de iki yıl ayrı yaşadık kendisiyle...<br /><br />- Sonra nasıl bir araya geldiniz?<br /><br />Bana birtakım sözler verdi... Verdi ama yine de boşanmadı. O sözler tutulmayınca da susmak zorunda kaldım. <br /><br />Ayrılmayı hiç düşünmediniz mi?<br /><br />Çok yorgundum hayatın içinde. Dokuz yaşından beri çalışan bir kız çocuğuydum. Belki bunu kabullenmek benim de tercihim oldu. Bir de Ferdi Bey, sahiplenen bir adamdı. Yıllar geçti, yaş da ilerleyince neyi sorgulayacaktım ki? <br />Artık çocuğum da vardı. <br /><br />Nikahsız yaşamayı kabullendiniz...<br /><br />Mutlaka tuhaf bir durum. Ferdi 30 yıl boyunca hep yanımda oldu. 30 yıl ben onunla aynı yastığa baş koydum. Tabii ki bunca yıl içinde beklentiler olmadı mı, oldu. Verilmiş sözler vardı, onlar da olmadı. Aradan bu kadar yıl geçmiş, bir tane evladım var. Artık neyin hesabını sorayım. Olan oldu, biten bitti. <br /><br />Bitti lafını duymalıyım<br /><br />Her şeye hazırlıklı mısınız? Yani Ferdi Bey de yorulmuştur ve çıkıp, "Bu ilişki bitmiştir" diyebilir.<br /><br />Yarının garantisi yok. Şu an gülümsüyorum sadece. O kadar. Alacağı her türlü karara saygım var. Hiçbir şekilde kızmam ve kırılmam. "Bitti" lafını onun ağzından duymam gerek. Dört gündür çıkmıyor, konuşmuyor. Bir şey başlattıysa çıkıp, "Geçici bir şeydi, bir anlık gaftı yaptım" desin ya da "Ayrıldım" desin. Böyle susmakla olmuyor. <br /><br />Belki de eşinden boşanmaya karar verir ve size evlenme teklif eder...<br /><br />(Gülüyor) Hiç inanmıyorum. Zaten benim bu anlamda bir sorgulamam yok. Hiç böyle bir şey de düşünmedim. Ama Tuğçe bunu benden daha çok istiyor. Her şey hayırlısı olur.<br /><br />Ferdi Bey kızı Tuğçe’nin nikah sorgulamasından bunaldığını söyleyerek, "Ben Anadolu çocuğuyum. Kimseyi bekarım diyerek kandırmadım. Necla Hanım benim evli olduğumu bile bile benimle beraberliğini sürdürüp çocuk sahibi oldu" demiş. Bu açıklama üzdü mü peki sizi?<br /><br />Bunu hak etmedim. Sonuçta ben Ferdi ile tanıştığımda 18 yaşındaydım. Ferdi Bey de 32. Eğer böyle bir şey varsa birlikte olup gidebilirdi. Şu an bunu istiyorsa, gecikmiş bir karar diyebilirim.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-45231046581343093772007-12-24T19:46:00.000+02:002008-12-10T08:33:08.367+02:00Tatiana Marinescu: Topmodel<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_xT-nSzZI/AAAAAAAAYuo/bQi2jjIkWS4/s1600-h/7.bmp"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_xT-nSzZI/AAAAAAAAYuo/bQi2jjIkWS4/s320/7.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147598224635383186" /></a><br />Türkiye’de oturanlara top model deniliyor<br /><br />Tatiana Marinescu, gazetecilik eğitimi aldığı halde modellik ağır bastığı için o kariyerden vazgeçtiğini söyledi.<br /><br />Türkiye'de adından sıkça söz ettirmeye başlayan Tatiana Marinescu, gazetecilik eğitimi aldığı halde modellik ağır bastığı için o kariyerden vazgeçtiğini söyledi: "Farklı şehirleri görmek, bir yere bağlı kalmaktan daha cazip."<br /><br />Son zamanlarda adınızı çok duyuyoruz, ama hakkınızda pek bir şey bilmiyoruz. Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?<br /><br />14 yaşında, ortaokula giderken bir güzellik yarışmasına katıldım. Yarışmayı izleyenler arasında İtalyan bir ajans sahibi de varmış. Beni İtalya’ya davet ettiler. Yaklaşık dört yıl orada yaşadım. Daha sonra ailevi nedenlerden dolayı Romanya’ya döndüm ve eğitimime devam ettim. Derken yine yurtdışındaki bir ajanstan teklif geldi, İtalya’ya gidip modelliğe devam ettim. Almanya, İngiltere, Yunanistan gibi pek çok ülke gezdim. Üç ay önce Meksika ve New York’tan geri çevrilemeyecek teklifler geldi, ama ben burada kalmayı tercih ettim. Bir de oralara gidersem, aileme çok uzak olurdum. Türkiye’de olmamın bir nedeni, aileme yakın olmak çünkü... <br /><br /> <br />Dört yıl İtalya’da kalıp belli bir kariyer yaptıktan sonra ülkenize dönmek sizi, kariyerinizi nasıl etkiledi?<br /><br />Romanya’ya döndüğümde annem zaten bütün programı hazırlamıştı. Sabahtan akşama kadar okuldaydım, neredeyse yemek yiyecek vaktim bile olmuyordu. Bu yoğunlukta babamı fazla düşünme fırsatı bulamadım. Annem ben yine ondan uzaklaşmayayım diye elinden geleni yapıyordu bu arada... Tabii başarılı olamadı. Okul bitince Romanya televizyonunda bir şov programı yapmaya başladım. Modellik yapmasaydım da gazeteci olacaktım.<br /><br />Neden gazeteciliğe devam etmediniz?<br /><br />Televizyondaki işim belli bir süre sonra sıkmaya başlamıştı. Ben farklı şehirleri gezmek istiyordum.<br /><br />Peki Türkiye’ye ilk olarak ne zaman geldiniz?<br /><br />Bir sene önce. Ardından başka ülkelere de gittim, ama yine buraya döndüm. <br /><br />- Türkiye’deki modelleri nasıl değerlendiriyorsunuz?<br /><br />Buradaki top modellerle dünyadaki top modellerin çalışma şartları çok farklı. Dünyadaki top modellerin ve benim gibi modellerin beş dakikaları boş değildir. Ne kadar çok iş yaparsan, ne kadar çok kampanya çekersen, top modellik kariyerinde o kadar sağlam ilerlersin. Fakat Türkiye’deki durumu görünce şok oldum. Burada kim iş yapmıyor, kim işleri geri gönderiyor, kim sürekli oturuyorsa, ona top model deniyor. <br /><br />Siz neler yapacaksınız?<br /><br />Burada beğendiğim çok model var ama çalışmıyorlar. Ben sürekli çalışıyorum. Yapabileceğim tek şey onların yerini doldurmak... <br /><br />Türkiye’yi dolaşma fırsatı buldunuz mu?<br /><br />İstanbul, Antalya, Mersin, Harran, İzmir ve Avşa’yı gördüm.<br /><br /> Peki, sizi en çok neresi etkiledi?<br /><br />İstanbul... Çünkü farklı bir kültür, farklı bir şehir ve farklı karakterler var. İstanbul’u özellikle geceleri seviyorum. Bazen köprüye gidip Boğaz’ı seyrediyorum. Işıkları bile beni etkilemeye yetiyor.<br /><br />Kariyeriniz açısından ne gibi planlarınız var?<br /><br />Ben Türkiye’ye bir numara olmak için geldim. Bu belki hemen olabilecek bir şey değil ama Türkiye’nin top modeli olabilirim. Dünyada da o zaman "Türk top model Tatiana" derler. Hatta Türkçe ismim bile var; Tatlı...<br /><br />Değiştirmek istediğiniz özellikleriniz var mı?<br /><br />Çok çabuk sinirlenebiliyorum. Arkadaşlarımı çok kıskanırım... Yani birini kıskanmam için sevgilim olması gerekmiyor.<br /><br />Sizi sinirlendirebilecek üç şeyi sıralar mısınız?<br /><br />1- Pazar günü istediğim çikolatayı bulamadığım zaman çok fazla sinirlenirim. Bir pazar, bulamadığım için tüm gün ağladım! <br /><br />2- Arkadaşlarım bana istedikleri zaman ulaşabilirler. Bu yüzden ben de aradığım zaman onlara ulaşmak isterim. Ulaşamadığım zaman çok sinirlenirim. <br /><br />3- Kıyafetlerimi paylaşmaktan hoşlanmam. Bu durum da beni sinirlendirebilir.<br /><br />Röportajı okuyan ve sizden hoşlananlar artık çikolataya olan zaafınızı biliyor. Ellerinde paket paket çikolatalarla gelirlerse ne olur?<br /><br />Çikolatayı sevdiğimi herkes öğrendi ama benim sevdiğim tek bir marka var. Eğer o markayla bana gelebilirlerse kalbimi kazanabilirler, kalbimin anahtarını bile verebilirim! <br /><br />Deniz Akkaya’ya değil Liv Tyler’a benziyorum<br /><br /> Deniz Akkaya’ya benzediğinizi düşünüyor musunuz?<br /><br />Çok kişiden duydum bunu... Zaten kendisi de benim favori modellerimden, ama eğer birileri bana Deniz Akkaya’ya benzediğimi söylerse, ben de onlara "Hayır, ben Liv Tyler’a benziyorum" derim. Çünkü duyduğum kadarıyla Deniz Hanım estetik doktoruna Liv Tyler’ın fotoğrafıyla gidip, ona benzemek istediğini söylemiş. <br /><br />Siz estetiğe karşı mısınız?<br /><br />Herkesin kendi seçimidir. Herkesin kendisini nasıl iyi hissedeceği önemli olan... Ben kendimi doğal halimle iyi hissediyorum. Sadece saçımı boyatıyorum. Şu anda ihtiyacım yok. Ama bilemeyiz ileride ne olur. Belki de 10 yıl sonra Naomi Cample’a benzemek isteyebilirim.<br /><br />Türk erkekleri işi zora sokuyor<br /><br />Türk erkekleri yakışıklı, kızları ise çok güzel... Gittiğim yerlerde çok fazla ilgi gösterdiklerini söyleyebilirim. Hatta bazen kendimi Kleopatra gibi hissediyorum. Aslında zaman zaman bu ilgi mantıksız geliyor. Daha mantıklı, sakin bir yaklaşım olsa, ben de bir Türk erkeğiyle birlikte olmak isterim ama işi zora sokuyorlar. Ben de o zaman "Ben Kleopartra’yım bunlar da esirlerim" diyorum.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-15631053266073802392007-12-24T19:43:00.000+02:002008-12-10T08:33:08.450+02:00Julia Lescova: Çok fakirdik<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_wTenSzYI/AAAAAAAAYug/QbbFF296sYo/s1600-h/6.bmp"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_wTenSzYI/AAAAAAAAYug/QbbFF296sYo/s320/6.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147597116533820802" /></a><br />Çok fakirdik ama kötü yolu seçmedim<br /> <br /> Julia Lescova, "Türkiye'de mankenler podyumda şov yapmayı seviyor. Podyum üzerinde yoğun bir trafik oluyor. Aynı İstanbul trafiği gibi" diyor.<br /><br />"Best Model Of Turkey 2006" birincisi Julia Lescova, "Türkiye'de mankenler podyumda şov yapmayı seviyor. Podyum üzerinde yoğun bir trafik oluyor. Aynı İstanbul trafiği gibi" diyor. <br /><br />Çok fakirdik ama kötü yolu seçmedim<br /><br />Best Model Of World 2006 birincisi Julia Lescova’nın çocukluğunda yaşadığı sıkıntılar hálá aklında... Babasının o küçük yaştayken vefat ettiğini, ekmek almak için para bulamadıkları zamanlar olduğunu söyleyen Lescova, "Aç <br />kalmamıza rağmen kötü bir şey yapmadım" diyor.<br /><br />Yaklaşık iki hafta önce Hong Kong’tan geldiniz. Neler yaptınız orada?<br /><br />- İki buçuk ay orada kaldım. Çok büyük markalarla çalıştım. Dolce&Gabbana, Patrizia Pepe, Vivienne Westwood, Valentino, Tod’s, Karen Millen, Anne Klein, Fendi, Giorgio Armani gibi markaların tanıtım ve defilelerine katıldım. Birçok ülkede bağlı olduğum ajanslar var. Şimdiye kadar sadece Amerika’ya gitmedim diyebilirim. <br /><br />Yurtdışındaki işleriniz bittikten sonra yine Türkiye’ye dönüyorsunuz. Buraya mı yerleştiniz?<br /><br />- Letonya’ya altı ayda bir gidiyorum, o da annemi görmek için... Türkiye benim evim gibi oldu. İstanbul’a yerleşmeyi çok istiyorum ama en fazla bir ay kalma iznim var. Ayrıca yurtdışındaki ajanslarım da uzun süre kalmama izin vermiyor. <br /><br />2007 Best Model of the Wold yarışmasında jüri üyeliği de yaptınız. Tahminleriniz tuttu mu peki?<br /><br />- Tüm tahminlerim tuttu. Nijerya’nın birinci olacağı belliydi. Fotoğraflarda bile farklı bir elektrikleri vardı. Zaten bu yarışmada kim en güzel yürüyorsa, poz veriyorsa, kıyafeti güzel taşıyorsa, birinciliği o hak eder. İyi bir manken podyumda devleşir. Ben de kendimi podyumdayken kraliçe gibi hissediyorum.<br /><br />Türkiye’de podyumlar İstanbul trafiği gibi<br /><br />Bir röportajınızda Şenay Akay için, "At gibi yürüyor" demişsiniz...<br /><br />- Türkçe’yi hálá çok iyi konuşamıyorum. Başka şeyler söylemek isterken beni yanlış anlamış olabilirler. Kimse hakkında kötü konuşmam, bu işin eksperi de değilim. Kaldı ki Şenay Hanım’ın kendine has bir tarzı var. "At gibi yürüyor" çok çirkin ve kaba bir söylem. Benim ağzımdan kesinlikle böyle bir cümle çıkmadı. <br /><br /> Yurtdışında birçok defileye katıldınız. Türkiye’deki defileler ile yurtdışındakiler arasında ne gibi farklar var?<br /><br />- Orada modeller sokakta yürüyormuş gibi... Defilelerde çok fazla hareket görmek istemiyorlar, sadece kıyafeti görmek istiyorlar. Türkiye’de ise şov yapmayı seviyorlar. Yurtdışında koreografi de yok. Podyumda dümdüz yürüyor ve sonra da kulise dönüyorlar. Ben buraya ilk geldiğim zamanlar çok zorlandım. Podyum üzerinde resmen trafik oluyordu. Podyumlar İstanbul trafiği gibi arapsaçıydı. Biri sağa, biri sola geçiyor, diğeri ortadan yürüyor. Ne olduğunu anlamamıştım. Yine de Türkiye’de çalışmak zevkli, yurtdışında ise yorucu...<br /><br />Uzun süre modelliğe devam mı edeceksiniz? Geleceğe dair planlarınız neler?<br /><br />- Ben birkaç yıl sonra evlenip yuva kurmak istiyorum. Yaşım genç ama aile kurmak için geç kalmak istemiyorum. 24-25 yaşında mutlaka çocuk sahibi olmalıyım. Bence 25’ten sonrası çocuk sahibi olmak için geç... <br /><br />Nasıl bir ailede büyüdünüz? Bir an önce aile kurmak istemenizin sebebi nedir?<br /><br />- Çok küçük yaşta babasız kaldım. Abim, annem ve ben zor zamanlar geçirdik. Sadece annem çalışıyordu. Bazen yiyecek ekmek bile bulamıyorduk. Bütün bir yılı bir pantolon, iki bluzla geçirdiğimi hatırlıyorum. Buna rağmen okulda çok iyiydim. Bir süre sonra abim Moskova’ya giderek çalışmaya başladı. Aklını kullanıp para kazandı. Abim, benim için baba gibidir. Bu yüzden yanımda güçlü bir erkek istiyorum.<br /><br />O zorlu yıllar sizi nasıl etkiledi?<br /><br />- Küçük yaşta yaşadığım olaylar beni olgunlaştırdı. Zaten modellikle yeniden doğdum. Şimdi abim de, ben de annemizin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar iyi kazanıyoruz. Ben 16 yaşında modellik yapmaya başladım. 17 yaşında da Milano’ya gittim ve aileme yardım etmeye başladım. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum.<br /><br />Neden?<br /><br />- Güzel olduğum için modellik yaparak paramı kazanıyorum. Güzelliğimi hiçbir zaman başka şeyler için kullanmadım. "Zengin birini bulup rahat edeyim" demedim. Hep işimi iyi yapmaya çalıştım. İtalya’ya gittiğim zaman birçok zengin erkek farklı yaklaşımlarda bulundu. Ben zoru seçiyorum ve modellikten para kazanıyorum. Benim için doğru olan bu çünkü...<br /><br />O yolu seçenler için ne düşünüyorsunuz?<br /><br />- İtalya’da zengin bir adam bulup hayatımı kurtarabilirdim. Ama abim benim karakterimi sağlamlaştırdı. O yolu seçenler için ise üzülüyorum. Kolay yolu seçenlerin güçsüz insanlar olduğunu düşünüyorum. Ben böyle çok mutluyum, onların mutlu olduklarını sanmam. Akıllarını kullanmaları gerekiyor... Ben de çok zor günler geçirdim. "Kötü <br />durumdaydık, başka çarem yoktu" diyenleri anlamıyorum. Her zaman bir şeyler yapabilirsiniz. Önemli olan doğru yolu seçmek... <br /><br />Benim sevgilim akıllı olmalı<br /><br />- Hayatınızdaki erkeğin nasıl olmasını istersiniz?<br /><br />İşin içine aşk girince bunlar düşünülmüyor aslında... Ama yine de yanımdaki erkek yakışıklı ve akıllı olsun isterim. Abim gibi olsun, tuttuğunu koparsın. Benim için gerçekten para önemli değil. Tutku ve aşk olsun yeter.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-47341165816949558062007-12-24T19:41:00.000+02:002008-12-10T08:33:08.585+02:00Dalga Geçmiyorum<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_vmOnSzXI/AAAAAAAAYuY/bG6IT7nQdf8/s1600-h/5.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_vmOnSzXI/AAAAAAAAYuY/bG6IT7nQdf8/s320/5.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147596339144740210" /></a><br />Kimseyle dalga geçtiğim yok<br /><br />Şu sıralar Sibel Alaş tartışılıyor... Onca albümden sonra yeni radyo programında yaptığı sivri eleştirilerle bir kez daha gündeme gelen ve Bülent Ersoy’dan Sezen Aksu’ya kadar hiçbir "tabu" tanımayan Alaş, Tempo dergisine konuştu.<br /><br />Üniversitede Amerikan Edebiyatı bölümünü bitirmiş, müziğin eğitimini almış, kültürlü bir genç kadın Sibel Alaş. Başarılı albümlere, ünlü şarkıcılara verdiği beste ve şarkı sözlerine rağmen, bir magazin starı olmamış ya da olamamış. Başka bir deyişle, "ünü" televizyon ekranlarından her gece evlerimize taşınmamış. Konuştuğunuz zaman anlıyorsunuz ki bu, onun kendi seçimi. "Benim bir hikáyem yok" diyor ama yaşamı, dram sayılabilecek öyküler barındırıyor.<br /><br />On yıl önce Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan aldığı kızı için velayet savaşı veriyor ve beynindeki hastalık nedeniyle beyin kanaması riskiyle yaşıyor. Bunlara rağmen, her sabah Radyo Mega’daki "Desibel" programında neşe içinde şakıyor. Üstelik bu şakıma, birkaç hafta içinde medyada yaklaşık 600 habere neden olmuş. "İki saatlik program içinde sadece bu 10 dakikanın böylesine ilgi görmesi beni şaşırttı" diyor ama bu öyle bir 10 dakika ki, ünlü şarkıcılardan mankenlere kadar Alaş’ın sivri dilinden herkes payını alıyor. <br /><br />Bir süre ortalıkta görünmediniz. Sonra aniden Radyo Mega’daki "Desibel" programınızla yeniden gündeme geldiniz. Bu proje nasıl gelişti?<br /><br />- Aslında müzikten kopmamıştım. Başkalarına şarkılar yapıyordum. Mega Radyo yeniden yapılanınca bu teklif geldi. "Becerebilirsem yaparım" dedim. Becerdim de galiba...<br /><br />Programınızda Deniz Akkaya’nın, "Birçok arkadaşımın içime girmesine izin verdim ve ben öyle her arkadaşımı içime alan biri değilimdir" cümlesiyle dalga geçiyorsunuz. Böyle durumlarda tepki alıyor musunuz?<br /><br />- Dalga geçmiyorum, tepki de almıyorum. En azından karşı tarafın bunu anlayacak kadar zeki olduğunu düşünüyorum. O cümleyi, ünlülerin gaflarını, dil sürçmelerini toplayan bir kitaptan aldık. Bunlar sadece komik şeyler. <br /><br />Dil sürçmeleri diyorsunuz ama, Bülent Ersoy ve Armağan Çağlayan’ın evliliğine de takmışsınız...<br /><br />- Evet. O olaya çok kızıyorum. Bu iki insanın haftanın yedi günü haber yaratacak şeyleri yapıp, sonra da "Neden basın bizimle uğraşıyor?" demelerine çok takıldım. Ben artık Armağan ve Bülent Ersoy’u her gün televizyonda görmek istemiyorum. <br /><br />Müzik sektöründeki tabulardan da söz etmişsiniz. Bülent Ersoy ve Zeki Müren’i saymışsınız...<br /><br />- Sezen Aksu’yu da saydım. Bu insanlarla ilgili fikrinizi söyleyemiyorsunuz. Bülent Ersoy ve Zeki Müren’i eleştirmek, onların sanatçılığına gölge düşürmez ki... <br /><br />Ama Sezen Aksu onlar gibi bir örnek değil ki. Aksine, özel yaşamını hep geriye çeken bir insan...<br /><br />- Aynı konsept içinde geçmemişti zaten ikisinin ismi. Sezen Aksu’nun da eskiden yabancı parçaları alıp üzerine Türkçe söz yazdığını söyleyemezdiniz ki. Üstelik bu kötü bir şey değil.<br /><br />"Bu tür cümlelerin bu kadar ilgi çekeceğini bilmiyordum" diyorsunuz. Bunun reyting için yapılmadığına emin misiniz? <br /><br />- İlgi çekmek için o kadar çok konu var ki. "Beynim hasta" diye her doktora gidişimde peşime kamera takmıyorum. Ama tırnağı kırılınca kameraları çağıran ünlüleri görüyoruz. <br /><br />Programın diğer bölümlerinde neleri işliyorsunuz?<br /><br />- Kültür sanat haberleri veriyoruz, albümleri tanıtıyoruz. Televizyondaki yarışma programlarına takıldık. Pop Star Alaturka’da üç dakikalık bir şarkı için yapılan 33 dakikalık yorumlar bize çok komik geliyor. Şimdi bir yarışma programı daha başlamış. Nihat Doğan ve Ahu Tuğba ideal erkek yetiştiriyorlarmış. Bundan daha absürd bir şey olabilir mi? <br /><br />Belki de Buzda Dans yarışmasında yaşananlar...<br /><br />- Geçen gün programda şunu söyledim: "Herhangi bir çatışmaya Sema Çelebi’yi gönderin, zafer kaçınılmaz." Çünkü "En çok kavgayı ben çıkarıyorum. Hande Ataizi benden nasıl daha fazla para alabilir?" diye bir açıklaması var. İzin verin de ben bunlara kahkahalarla güleyim.<br /><br />Kızınız Tuğçe’yi Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan koruyucu anne olarak aldınız. Sonra biyolojik ailesiyle aranızda bir velayet savaşı başladı. Üç buçuk yıldır süren bu dava şimdi hangi aşamada?<br /><br />- Bürokrasi nedeniyle hálá bir sonuca bağlanamadı. Bir belge ya da bir tanık gelmeyince, her celse üç dört ay ileriye atılıyor.<br /><br />Tuğçe’yi etkiliyor mu bu durum?<br /><br />- Hayır. Tuğçe bebekken ben onun annesi oldum. Psikologların tavsiyesiyle, altı yaşındayken bu durumu ona anlattık zaten. Tuğçe benden daha sağlam bir çocuk çıktı. Benim sinirim bozulduğu zaman, o teselli ediyor. <br /><br />Bu dava Tuğçe’nin mirasçınız olması için mi açıldı?<br /><br />- Evet. Soyadımı aldığında, ben ölünce yasal işlemleri yapabilecek. Tek derdim onun geleceğini garanti altına alabilmek. Üç buçuk senedir çocuğum benden alınıp sosyal hizmetlere götürülmesin diye savaş veriyorum. Bu savaşı kazanıp kazanmayacağımı da bilmiyorum.<br /><br />Karşı tarafın da haklı olabileceğini hiç düşündünüz mü? Çünkü sonuçta biyolojik annesi o...<br /><br />- Açıkçası hiç düşünmedim. Kanuni olarak onların da çocuklarını görme hakları var. Biz 10 seneye yakın zamandır Tuğçe ile birlikteyiz. Ama neden benim adım ortaya çıkmadan önce çocuklarını bir kere bile görmeye gelmediler?<br /><br />Her an beyin kanaması riski ile yaşıyorum<br /><br />- Beyninizdeki hastalık nedir?<br /><br />Milyonda bir görülen bir hastalık. Beynimde olmaması gereken ve birbirine dolanmış bir damar topluluğu var. Kısaca beyin kanaması riskiyle yaşıyorum. <br /><br />- Tedaviniz devam ediyor mu?<br /><br />Sonucunu bekliyorum tedavinin. Yüzde 85 iyileşecek. Çok takılmıyorum. Hayat olasılıklardan ibaret. <br /><br />Deniz Uğur’un açıklaması nevrimi döndürdü<br /><br />- Tamer Karadağlı’dan ayrıldıktan sonra, Deniz Uğur’un açıklamasını da fena halde eleştirmişsiniz. Bunlar özel hayata, dedikoduya girmiyor mu?<br /><br />Bir sabah gazeteyi açtım, Deniz Uğur’dan, "Oğlumu ikinci kez babasız bıraktı" diye bir açıklama... İşe çocuklar karıştırıldığı zaman benim nevrim dönüyor. Bazı laflar da öyle yaralıyor ki insanı. Mesela Aysu Kayacı bir davada ifade vermeye gitmemiş. Polis zoruyla götürüleceği yazılınca da isyan ediyor: "Adalet Bakanlığı benimle reklamını mı yapıyor" diyor. Git ver ifadeni.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-65253420958783480072007-12-24T19:36:00.000+02:002008-12-10T08:33:09.029+02:00Hüner Coşkuner: Patronum<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_urunSzWI/AAAAAAAAYuQ/gskTvz1r2yE/s1600-h/4.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_urunSzWI/AAAAAAAAYuQ/gskTvz1r2yE/s320/4.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147595334122392930" /></a><br />Kendi kendimin patronuyum<br /><br />21 yıla 16 albüm sığdıran Hüner Coşkuner, " Ben de kendi kendimin patronuyum" dedi.<br /><br />Türk Sanat Müziği sanatçısı Hüner Coşkuner, uzun bir aradan sonra yeni albümü "Nerede" ile müzik marketlerde yerini aldı. 21 yıla 16 albüm sığdıran sanatçı, "Eskiden albümleri prodüktörler yapardı. Ama müzik sektörü değişti. Şimdi benim gibi, sanatçı, albümünü kendisi hazırlıyor. Ben de kendi kendimin patronuyum" dedi. <br /><br />Bugüne kadar kaç albüm yaptınız?<br /><br />- Bugüne kadar toplam 16 albüm meslek yaşamımda 21 yıla sığdı. Albümleri eskiden prodüktörler yapardı ama şu an sanatçı benim gibi albümünü baştan sona kadar kendisi hazırlıyor. Ben son iki yıldır kendi albümümü kendim yapıyorum. Sanatçı ayrıca kliplerini müzik kanallarına belirli ödemeler karşılığında vermek zorunda. Kısaca biz albüm yapan kişiler olarak kendimizin patronluğunu yapıyoruz.<br /><br /> Bugün sanat dünyasında neler oluyor? <br /><br />- Hiç kimse başarı merdivenlerini kolay çıkamaz ama reyting uğruna ajitasyon yapmamak gerekir. Türkiye’de bir sanatçı kolay yetişmiyor albümler kolay yapılmıyor. Ama gerçek sanatçılar bir köşedeyken, kendisini sanatçı gibi görünen ve albümü çıkan insan da "Ben sanatçıyım" diyor. Ben sanatçı olarak Sezen Aksu ve Kayahan gibi üreten insanlara derim. Ben Hüner Çoşkuner olmak için yıllarımı verdim. Onurumu ödün vermeden koruyorum. <br /><br /> Türk Sanat Müziği’nin nerelerde olduğunu düşünüyorsunuz?<br /><br />- Türk Sanat Müziği varlığını sürdürse de yeterince gençlere sevdirilmediğini düşünüyor ve bundan çok büyük üzüntü duyuyorum. <br /><br /> Yeni nesil sanatçı adaylarını nasıl buluyorsunuz?<br /><br />- Bazıları bu işe umut bağlayıp insanları kandırıyor. Bu iş öncelikle eğitimden geçer, yarışmalara katılıp iki günde birinci olmakla da olmaz. Yıllarını vermeleri lazım bir kere. Arkasına bir zengin adam alıp albüm yapanlara "sanatçı" deniyor.<br /><br /> Sanatçı nasıl olmalı?<br /><br />- Sanatçı doğru mesaj vermeli. Televizyon bir vitrindir. Sanatçı konuşması ile giyim kuşamı ile topluma örnek olmalıdır. Ben kanallarda bir çok alkollü sanatçı arkadaşımı görüyor, üzülüyorum. Sanatçının önce aynayı alıp kendisine bakması lazım çünkü bir misyon üstlenmiştir.<br /><br /> Çalışmalarınız nasıl seyrediyor?<br /><br />- Türkiye’de radyolar başta olmak üzere, beni özleyen, bekleyen, sanat müziğine değer veren o kadar çok insan varki... TV kanallarındaki programlara, röportajlara vakit ayırıyorum. Bunun yanı sıra özellike Didim Kapris Palas’taki 2 yıldır devam eden ve bu yıl sonu bitecek olan sahne çalışmalarımın yoğunluğu sürüyor. Şubat ayında Anadolu bölgesini kapsayacak turneler ve klip çalışmalarım sürecek. ÖzellikleTürk Sanat Müziği’ni sevenleri düşünerek hazıladığım geniş bir yelpazesi olan albümümü içimden geldiği gibi piyasaya çıkartmanın mutluluğunu yaşıyorum.<br /><br />Albümde pop da söyledim<br /><br />Yeni albümünüzden bahseder misiniz biraz?<br /><br />Albümümde 10 müzik eserini seslendirdim. Bana yönetmen ve aranjör olarak Mustafa Özkent eşlik etti. Sözü ve müziği Mustafa Alpagut’a ait olan albüme ismini veren "Nerede" adlı esere Biray Dalkıran yönetmenliğinde klip çekildi. Albümümde unutulmaz bestecilerin eserleriyle pop tarzındaki eserler de yer alıyor.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-73213667310360968852007-12-24T19:33:00.000+02:002008-12-10T08:33:09.219+02:00Özge Özberk: Zor sileceğim<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_t7enSzVI/AAAAAAAAYuI/UW7i05XvmSU/s1600-h/3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_t7enSzVI/AAAAAAAAYuI/UW7i05XvmSU/s320/3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147594505193704786" /></a><br />Bu dramın izlerini çok zor sileceğim<br /><br />Başrollerini Özge Özberk, Cansel Elçin, Burak Sergen'in paylaştığı "120" filminin çekimleri sürüyor.<br /><br />Başrollerini Özge Özberk, Cansel Elçin, Burak Sergen, Emin Olcay, Halil Kumova ve Ahmet Uz’un paylaştığı, Özhan Eren ile Murat Saraçoğlu’nun yönettiği "120" filminin çekimleri sürüyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında birliklere cephane taşıyan 120 çocuğun hikayesini anlatan bu filmde Münire adlı karakteri canlandıran Özge Özberk, "Sette çok duygusal anlar yaşıyoruz. Film bittikten sonra kendime gelmem zaman alacak" dedi.<br /><br />Özge Hanım, öncelikle bu filmde canlandırdığınız Münire karakterinden söz eder misiniz?<br /><br />- Van’ın kurtuluş yıllarında, eşlerini, ağabeylerini ya da babalarını cepheye gönderen kadınların hikayesini beyazperdeye yansıtıyoruz. Münire, ağabeyini bu savaşta kaybetmiş. Sonra nişanlısını da cepheye gönderiyor ve onu yılmadan bekliyor. "120" filmi gerçekten inanılmaz bir dram... Çok duygusal sahneler var. Sanırım bu dramın izlerini çok zor sileceğim.<br /><br />Çalışma koşullarınız da epey zorlu...<br /><br />- Zor koşullarda çalışıyoruz ama ekibimiz çok sağlam. Bu duygusal hikaye, bizim de çabamızla seyirciye mutlaka yansıyacaktır. Bundan eminim.<br /><br />O etkileyici sahnelerin çekimleri sırasında, sette nasıl bir rah hali hakim? <br /><br />- Dün 120 çocuğun dönüşünü çektik. Zombi gibi geliyorlardı. Bir tanesinin gerçekten ayakları soğuktan morarmıştı. Bu sahneden sonra Özhan Bey’le oturup ağladık. Az önce söylediğim gibi, film bittikten sonra kendimi zor toparlayacağım. <br /><br />Anneniz Hülya Hanım sizi buralarda yalnız bırakmamış bu arada; sürekli yanınızda... Neden?<br /><br />- Evet, annem gezgindir ve tarih hastasıdır. O yüzden "Ben de geleyim" dedi, kabul ettim. Bugün çekim sonrası birlikte Van Kalesi’ne gideceğiz mesela... <br /><br />Tarih sevgisi annenizden mi geçti bilmem ama, siz hep dönem filmlerinde rol alıyorsunuz. Bu sizin seçiminiz mi yoksa öyle mi denk geldi?<br /><br />- Böyle denk geliyor. Açıkçası şikayetçi de değilim, aksine hoşuma gidiyor. Modern dizilerden de teklifler geldi. Hatta bunlardan dördü şu an yayında... Ama dönem işleri benim oyunculuğumla daha çok örtüşüyor. Seçme hakkımı bu yönde kullanıyorum. 80’lerde yaşamadım ama o dönemi sette öğrendim. Kurtuluş Savaşı’nı okuduklarım dışında bilmiyorum, bu savaşı da yaşadım. Şimdi Van’ın kurtuluşunu canlandırıyoruz. 120 çocuğun o inanılmaz fedakarlıklarına şahit oluyoruz. Daha ne olsun...<br /><br />Gerçekten zor projeler... Oyunculuğunuza güveniyor olmalısınız...<br /><br />- Takdir elbette seyircinin, ama ben de oyunculuğuma güveniyorum gerçekten. <br /><br />"Sinekli Bakkal"da da yine dönem kadınısınız...<br /><br />- Bu şans mı, ben de bilmiyorum artık... Halide Edip Adıvar gibi büyük bir yazarın romanını uyarlıyoruz. Çok mutluyum.<br /><br />Ya oradaki karakteriniz?<br /><br />- Rabia adında bir genç kız... Baskıcı bir dedenin karşısına dimdik durmaya çalışan, müzik aşkıyla yanan ve okumak isteyen biri Rabia... "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasını dizimizde yaşatacağız bir bakıma... Birazcık etkimiz olursa ne mutlu bize... İnanılmaz bir kadro kuruldu. Kötü dedeyi Şemsi İnkaya oynuyor. Ayrıca Uğur Polat, Zuhal Gencer, Sermin Hürmeriç, İsmail Hacıoğlu var... Kadro süper yani...<br /><br />Cem Yılmaz’ın "Arok"unu da pas geçmeyelim... Sıradaki projelerden biri, değil mi?<br /><br />- Evet, bu ay sonu teaser çekeceğiz. Film taş devrinde geçecek. O da dönem filmi sayılabilir. Açıkçası çok heyecanlıyım. <br /><br />- Hollywood hayalleriniz var mı?<br /><br />- Bu hayal değil. Siz işinizi doğru şekilde, hakkıyla yapar ve kendinizi o işe tamamen verirseniz, sizi mutlaka fark edeceklerdir. <br /><br />Oyunculukta sizin ya da belki eşinizin koyduğu sınırlar var mı? Mesela buralara gelmeniz sorun yarattı mı?<br /><br />- Hayır... Doğuda sıkıntılı bir dönem yaşandığı için biraz tedirginlik oldu ama şimdi iyi ki gelmişim diyorum. Önümüz Van Gölü, arkada Artos Dağları.... İnanılmaz bir görüntü. <br /><br />Eşiniz cüretkar sahnelerde yer almanıza ne der? <br /><br />- Kıskanabilir tabii, ama şunu anlamak gerek: Ben orada Özge olarak yer almıyorum. Her oyuncunun rolün hakkını vermesi gerekir, yoksa orada işiniz olmaz! Ben oyuncuyum, sonuna kadar oynarım. <br /><br />Peki bu, işin eğitimini alanlara haksızlık değil mi?<br /><br />- Bu işi hakkıyla yapıyorlarsa yapsınlar, sorun değil. Ben 14 yıldır bu işin içindeyim ve geldiğim yeri iyi biliyorum. Çok fazla gözlem yaptım, sürekli yeni şeyler öğrenmeye çalıştım. BKM’deydim ve çok güçlü oyuncuların içinde yetiştim. Bana düşen, iyi projelerde yer almak ve o projelerin hakkını vererek oynamak. <br /><br />6 gündür 2500 metrede çekim yapıyoruz<br /><br />- Burak Bey, çekimler sırasında çok üşüdüğünüz her halinizden belliydi...<br /><br />Üşümemek mümkün değil ki... 6 gündür 2500 metrede çekim yapıyoruz.<br /><br />- Sizin bu filmdeki rolünüz nedir?<br /><br />İki farklı rol oynuyorum. Biri bu 120 çocuğu Van’a götürmeye çalışırken, şehir girişinde hayatını kaybeden Musa Çavuş... Diğeri de Musa Çavuş’un ağabeyi... O da Van’ın ileri gelenlerinden, zengin bir silah tüccarı. Çetelere silahı temin ediyor, sonra kardeşinin de o silahlardan biriyle öldüğünü öğreniyor. <br /><br />- Taban tabana zıt iki karakter yani...<br /><br />Evet, ağabeyi ile kardeşi çok farklı. Kardeşi kendini tamamen ülkesine vermiş bir adam. Ama ağabeyi hemen Van’dan kaçıp İstanbul’a gitme derdinde... Ama çok geçmeden yeğeni de, kendi çocuğu da ölüyor. Bu gerçek hikayeden yola çıkılan bir film. Çok büyük bir dram. Çok ağladık çekimlerde. Özhan Eren "Her kar yağdığında bu 120 çocuğu hatırlayalım" diyor. Bu film gerçek bir olayı anlattığı ve yakın tarihimize ışık tuttuğu için çok çok özel... Bence desteklenmesi gerek. Bakın dünya sinemasına, önce kendi tarihlerini işliyorlar, sonra fantastik, sürrealist ve epik sinemaya geçiyorlar.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-64241333420813729542007-12-24T19:30:00.000+02:002008-12-10T08:33:09.898+02:00ENBE Orkestrası & Behzat Gerçeker<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_s_-nSzUI/AAAAAAAAYuA/7uPy--iGzew/s1600-h/2.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_s_-nSzUI/AAAAAAAAYuA/7uPy--iGzew/s320/2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147593482991488322" /></a><br />Aslı Güngör'ün Ferhat Göçer'le düet yaptığı "Kalp Kalbe Karşı" ile Mustafa Ceceli'nin yorumladığı Sezen Aksu'nun "Unutamam" şarkıları büyük ilgi görüyor.<br /><br />"ENBE Orkestrası & Behzat Gerçeker" albümünde Aslı Güngör’ün Ferhat Göçer’le düet yaptığı "Kalp Kalbe Karşı" ile Mustafa Ceceli tarafından yorumlanan Sezen Aksu’nun "Unutamam" şarkıları radyolarda büyük ilgi gördü. ENBE Orkestrası’nın şefi Behzat Gerçeker, bu ilgiyi şöyle yorumluyor: "Müziğin en kalitelisini insanlara sunmaya çalıştığımız için başarıya ulaştık." <br /> <br />ENBE Orkestrası’yla Türkçe pop şarkılara sıra dışı bir yorum kattınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?<br /><br />- Kurulduğundan bu yana, yani yaklaşık 13 yıldır ENBE Orkestrası’nın şefliğini yapmaktayım. Fransızca şarkılar, İtalyan napolitenleri, tangolar, caz ve Latin müziklerinden oluşan geniş bir repertuvarımız var. Ama biz Türkçe müzik de çalıyoruz ve istedik ki insanlara Türkçe pop müziği biraz daha ENBE bakış açısıyla yansıtalım. Ferhat Göçer çok yakın arkadaşımdır. Ondan bu projede yer almasını, misafir sanatçı olarak birkaç parçayı seslendirmesini istedim. Sağ olsun, beni kırmadı. <br /><br />Albümde bir de Sezen Aksu’nun "Unutamadım" parçası yer alıyor...<br /><br />- Sezen Aksu’nun "Unutamadım" adlı sıfır kilometre bir parçasını da albüme kattık. Parçayı Mustafa Ceceli seslendirdi. Çok iyi bir müzisyen ve aranjör. Ceceli, "Unutamadım" şarkısına harika bir yorum kattı. "Unutamadım", radyolarda büyük ilgi gördü. <br /><br />Bir de Aslı Güngör’ün "Kalp Kalbe Karşı" şarkısı var. <br /><br />- Evet, Aslı Güngör’ün "Kalp Kalbe Karşı" şarkısı da radyolarda büyük ilgi gördü. Aslı bu parçada Ferhat Göçer ile düet yaptı. Ferhat ile Aslı’nın çok iyi bir ikili oluşturup "Kalp Kalbe Karşı"yı müzikseverlerin diline doladılar. DMC’nin Genel Müdürü Samsun Demir başta olmak üzere, albüme emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Biz müziğin en kalitelisini insanlara sunmaya çalıştığımız için başarıya ulaştık. <br /><br /> En kaliteli! Son dönemde kaliteli işlerin yapılmadığını mı ima ediyorsunuz?<br /><br />- Pek yok ama açıkçası sadece dinleyicilerde değil, sanatçılarımızda da kabahat var. İnsanlar iyi şeyleri istemiyor. Sanatçılar da sunmuyor. Biz konsept bir albüm yaptık. Sunum şekli çok önemli. Bu haliyle dinleyicilerin kabul edeceğini zannediyorum. <br /><br />Albümün başarısı konusunda hiç endişe duydunuz mu?<br /><br />- Hayır... Bundan üç yıl önce ENBE Orkestrası ile "Düşler" albümünü yaptım. Kendi bestelerimle hem de... Tüm insanlara ENBE Orkestrası’nın bu işte bir dönüm noktası olduğunu anlatacak, onlara "Helal olsun" dedirtecek bir albüm yapmak istedim. Benim hayat tarzım da böyledir. Yaptığım her işte iyi olmak isterim. Ajda Pekkan, Ferhat Göçer, Aytekin Kurt, Sultana, Mustafa Ceceli, Aslı Güngör ve Atacan Yücel’in konuk sanatçı olarak yer aldığı bir albüm... İçinde Fikret Şeneş, Fecri Ebcioğlu, Sezen Aksu, Atilla Özdemiroğlu gibi değerli söz yazarı ve bestecilerin eserleri var. Ayrıca aranjelerde Ozan Doğulu, Erdem Kınay, Mustafa Ceceli ve Sinan Akçıl imzaları bulunuyor. Bunlar işlerini en iyi şekilde yapan isimler. Ancak içinize sinmeyen işlerde tereddütte kalırsınız. Benim öyle bir tereddüdüm yok. <br /><br />Ajda Pekkan’ı nasıl ikna ettiniz?<br /><br />- Türkiye’nin süperstarı Ajda Pekkan, projeyi duyunca beni aradı ve albümümüzde yer almak istediğini söyledi. "Sevdiğim Adam" adlı şarkıyı o yorumladı. Onun gibi Türkiye’ye damgasını vurmuş bir müzisyenin ENBE Orkestrası&Behzat Gerçeker albümünde yer almak istemesi, benim için tarif edilemez bir onur. <br /> <br />Ünlü isimlerle çalışmak zor mu?<br /><br />- Sanatçılar egoları yüksek insanlardır. Leman Sam, Ajda Pekkan, Özcan Deniz gibi birçok isimle konserler yaptık. Biz bu müziği yaparken insanlara en iyisini sunmak istiyoruz. O yüzden sanatçı dostlarımız çalışmaya geldiklerinde, onlardan egolarını kapının dışında bırakmalarını istiyoruz. Ondan sonra herkes istediğini yapabilir.<br /><br />Başarılı olmak için fark yaratmak zorundasınız<br /><br />ENBE Orkestrası ile sürekli yeni projeler peşinde koşuyorsunuz. Fark yaratmak sizin için önemli galiba.<br /><br />- Evet, artık müzik piyasasında fark yaratırsanız ayakta kalırsınız. Özcan Deniz’le bir proje yaptık mesela; biz Caruso çalarken o gazel atıyordu. İlginç şeyler yapmak, proje üretmek lazım. Önemli olan seyirciye farklı bir şeyler sunmak... Pop müzik gibi, R&B gibi tutan akımları yeni albümde biz de denedik. Hem yeni bir proje hem de konsept albümü oldu. Çok insana ulaşacağız. Güzel bir şey vardır; çok pahalıdır. Bir yanda da aynısının ucuzu vardır. Siz parasını verip pahalı olanı alırsınız, çünkü onu yıllarca kullanabileceğinizi bilirsiniz. Bizim pop albümü olarak tasarladığımız bu albüm de öyle... Dediğim gibi, biz işlerimizde kaliteye önem veriyoruz.<br /><br />Dünya müzik piyasasında da sesimizi duyurmalıyız<br /><br />ENBE Orkestrası’na şef olmadan önce ne yapıyordunuz? <br /><br />- Konservatuvarda okurken bir yandan da Maksim Gazinosu’nda Nilüfer ile Kayahan’ın orkestra şefliklerini yapıyordum. Hedefim zaten dünya müzik platformuna bir orkestra ile çıkmaktı. Biz sahnede işin şov kısmını da yapıyoruz. Bir müddet sonra umarız arkamızdan gençler gelecek ve yerimizi onlara bırakacağız...Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-49680551203004428412007-12-24T19:25:00.000+02:002008-12-10T08:33:10.113+02:00Fahriye Evcen: Oya Aydoğan<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_sl-nSzTI/AAAAAAAAYt4/HhlC2JrduPg/s1600-h/1.bmp"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2_sl-nSzTI/AAAAAAAAYt4/HhlC2JrduPg/s320/1.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5147593036314889522" /></a><br />Oya Aydoğan keşfi<br /><br />4 Ocak'ta gösterime girecek olan Cennet filminin 'Kız'ı, bu akşam KANAL D'de yayınlanacak "Yaprak Dökümü" dizisinin Necla'sı Fahriye Evcen, kendisini keşfedenin Oya Oydoğan olduğunu ve ona çok şey borçlu olduğunu söyledi. <br />"Yaprak Dökümü" dizisiyle üne kavuşan Fahriye Evcen, ilk sinema filmi "Cennet"te, akıl hastası bir genç kızı canlandırıyor. Türkiye'de çok denenmemiş bir sinema filminde yer almanın heyecanını yaşadığını söyleyen Evcen, "Bu film diğer sinema filmlerinden çok farklı. Filmi izleyen herkes çok etkilenecek" diyor.<br /><br />Yaprak Dökümü dizisiyle üne kavuşan Fahriye Evcen, ilk sinema filmi "Cennet"te, akıl hastası bir genç kızı canlandırıyor. Türkiye’de çok denenmemiş bir sinema filminde yer almanın heyecanını yaşadığını söyleyen Evcen, "Bu film diğer sinema filmlerinden çok farklı. Filmi izleyen herkes çok etkilenecek" diyor.<br /><br />Yaprak Dökümü’nden fırsat bulduğunuz ilk fırsatta ilk sinemanızı çekmeye başladınız. Halbuki son iki yıldır Türkiye’desiniz...<br /><br />- Yaz dönemine geldi öyle çektik. Yoksa ’Yaprak Dökümü’ zamanında olsaydı haftanın 4-5 günü süren çekimlerinden pek fırsatımız olmazdı. ’Cennet’ten önce 2-3 senaryo daha okudum ama kabul etmedim. Bu tamamen ’Cennet’in senaryosunun, kadrosu ve tekniğiyle alakalıydı. Çok iyi bir senaryo. Bütün olarak çok sevdim. <br /><br />"Cennet’in Biray Dalkıran’ın ikinci filmi olması ve ilk filmi "Araf"ın olumlu eleştiriler almaması sizde bir çekince yaratı mı?<br /><br />- Türkiye’de bir şeylerin ilki denendiği zaman onu ileriye nasıl taşırız yerine nasıl köstek oluruz düşüncesi var. Ben de internetten araştırdım ve bu yorumları okudum ama bu filmde de alışılmamış bir ambiyans var. Türk izleyicisi ağır dramlara ya da romantizme daha yakındır. Filmimizde çok büyük bir aşk hikayesi yok. Onun aksine filmdeki ’kız’ karakteri ile ’A’ karakteri arasında inanılmaz bir bağ var. Artık iş rutine dönmüş, belirli kalıpları kullanarak filmler çekiliyor. ’Cennet’in birçok ilki var, hem senaryo hem de görsel efekt açısından. <br /><br />Senaryonun farklı olması kadar sizin karakter isimleriniz de değişik. Mesela sizin karakterinize ’Kız’ adı verilmiş. ’Kız’, nasıl biri?<br /><br />- Akıl hastası çünkü. Garip bir yönleri olması gerekiyordu çünkü, bunu da isimden yakalamışlar. Filmin sonunda anlayacaklar, kızın adının ’Kız’ olmasının da bir nedeni var. Kız’ın kimseyle bağlantısı yok. Akıl hastanesinde bağı olan tek kişi ’A’ karakteri. 15-16 yaşlarında, şizofren ama hastalığın semptomları net olarak görülmüyor. ’Kız’ın mistik bir havası var. ’A’yla kafasının içindeki dünyayı yani Cennet’i paylaşıyorlar. <br /><br />Sizin Türkiye’deki oyunculuk kariyeriniz birden bire ivme kazandı. Bu nasıl oldu,?<br /><br />- Daha önce iki dizide çalıştım ama onlar kısa süreli işlerdi. Bunlardan önce Almanya’da tiyatro oyunculuğu yapıyordum. Ne profesyoneldim ne de amatör. Dört senelik bir konservatuvara gitmedim, okulluyum demek onlara haksızlık olur ama iki senelik bir oyunculuk eğitimi aldım. <br /><br />Sizi kim keşfetti?<br /><br />- Televizyona başlamama neden olan kişi Oya Aydoğan. Oyunculukla alakalı hiçbir şeyimden haberdar değildi. Tamamen tesadüf oldu. Olacağı varmış. Burada iki sene içisinde çok iyi ve sağlam ilerledi herşey. Dizi ve sinemada bir şey sadece olsun diye düşünmeden, beni bir adım öne taşıyan işleri tercih etmeye dikkat ettim. Seçiçi olmakta fayda var. <br /><br />Neden oyunculuk okumaya devam etmediniz...<br /><br />- Liseden sonra konservatuvara başlamak istedim ama İstanbul’da üç tane devlet konservatuvarı varsa, Almanya çapında üç tane vardır. Dolayısıyla şanslar çok daha azdı ve bu beni korkuttu. Kendimce tiyatroyu devam ettireceğim dedim. Çocukluğumdan beri farklı bir ilgi alanım daha var; sosyoloji, felsefe, psikoloji... Bu alanlarda okumadığım kitap kalmamıştır. Şu an Heinrich-Heine University’de de o bölümü okuyorum ama okulumu dondurdum. Orada bu işi televizyona taşımayı kafamdan silmiştim. Türkiye’ye tatil amaçlı geldikten sonra Oya <br />Aydoğan’la tanıştım ve "Ben seni çok sevdim televizyonda çalışmak ister misin" dedi. O sözlerin ardından buraya gelmeye karar verdim. <br /><br />Türkiye’de alışamadığınız şeyler oldu mu?<br /><br />- Buraya geldiğimde çok zorlandım. Burada insanların yüzde 80’inde olsun da nasıl olursa olsun duygusu var. Olduğu kadar kelimesini çok kullanılıyor. ’Buna alışmaya başladım’ asla diyemem. Çünkü aile yapımdan gelen bir disiplin var. Olduğu kadar olmuyor bende, olabileceği kadar, en fazlası oluyor.<br /><br />Erkek gibi yetiştirildim<br /><br />Nasıl bir insansınızdır normal hayatta?<br /><br />- Şu an annemle birlikte yaşıyorum ama o her zaman benimle birlikte olamıyor. Hem Almanya’da hem de burada. Yalnız yaşadığım zamanlar da oluyor. Dört kız kardeşiz, erkek çocuk yoktur ailemizde. Babamın disiplini farklı bir disiplin. ’Gerektiği zaman çivi de çakacaksın, gerektiğinde leydi de olacaksın’ derdi. Almanya’dan İstanbul’a 19 yaşımda geldim. İlk başta yalnızdım, iki hafta içinde başımın çaresine bakmam gerektiğini gördüm. <br /><br />Sizi kontolden çıkaran şey var mıdır, bir laf, bir hareket...<br /><br />- Yanlış bir şey gördüm mü ona tahammül edemiyorum. Hemen ağzıma geleni söylüyorum. İnsanlar kırılıyor kimi zaman. Türk insanı ’Kırmayayım’ diyor. İyi niyetli ama yanlış. Bunları yapmamız gerekiyor çünkü sonrasında büyük sorunlar çıkabiliyor. Şimdi biraz daha yumuşattım ifademi.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-38156913408769718182007-12-17T17:15:00.000+02:002008-12-10T08:33:10.273+02:00Sinan Özen: kazık yedim<a href="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aS3-nSzSI/AAAAAAAAYs4/gun1Ukx16Dg/s1600-h/4531649.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aS3-nSzSI/AAAAAAAAYs4/gun1Ukx16Dg/s320/4531649.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5144961114715639074" /></a><br />Aşk yüzünden çok kazık yedim <br /> <br /> Sinan Özen, müzik çalışmalarının yolunda gittiğini, şimdi tek eksiğinin ödün vermeyeceği bir aşk olduğunu söyledi.<br /><br />"Ödün Vermem" adlı yeni albümünü geçtiğimiz günlerde piyasaya süren Sinan Özen, müzik çalışmalarının yolunda gittiğini, şimdi tek eksiğinin ödün vermeyeceği bir aşk olduğunu söyledi. Özen, "Ben sevdiğim zaman çok deli seviyorum ve bu yüzden çok kazık yedim. Ama aşkın acısı da güzel... Terk edilsem de, o an acı gelse de aşkı seviyorum. Ödün vermeyeceğim bir aşk arıyorum" dedi. <br /><br />"Ödün Vermem" adlı yeni albümünü çıkarmaya hazırlanan Sinan Özen, hem özel hayatı hem de kariyeri hakkında önemli açıklamalar yaptı. Özen, "Aşk yüzünden çok kazık yedim. Aşk için ödün vermem" diyor. <br /><br /> <br />Neden yeni albümünüze "Ödün Vermem" ismini koydunuz? <br /><br />- Yaptığım işte ödün vermem. Sinan Özen olarak bu piyasada hem müziğimden hem de kişiliğimden ödün vermediğimi düşünüyorum. Bu yüzden albümün adını "Ödün Vermem" koydum. <br /><br />Sanat hayatınızda kaçıncı yıla girdiniz?<br /><br />- 19’uncu yılıma girdim.<br /><br />Kariyerinizin ilk yıllarında yapımcı müdahaleleriyle karşılaştınız mı?<br /><br />- Müzik piyasası yeni yeni sektör oldu. Eski yapımcıların ne kadar bilgili ve birikimli oldukları tartışılır. Ben hep iyi bir gözlemciydim, hiçbir zaman ipleri tam anlamıyla yapımcıma kaptırmadım. Müzikal anlamda hep sevdiğim şarkıları söyledim. Bir bölgenin etnik sanatçısı olup oradan para kazanıp, oralara oynayıp sömürü yapmadım. Onun için benim bir tarzım yok. Popüler müzik yaptım ama sevdiğim her şeyi okudum. Çünkü konservatuvarda hepsinin eğitimini aldım. <br /><br />Geçen sene bir tiyatro oyununda da rol aldınız değil mi?<br /><br />- Evet Abdullah Şahin Tiyatrosu’nda "Tanıştırayım Burası Türkiye" oyununda oynadım. İlk deneyimimdi. Bunu hep istemiştim. Beş ayrı karakteri birden oynadım. Üniversiteli öğrenci, seyyar satıcı, Karadenizli bir şair, şarkıcı ve yine bir öğrenciyi aynı oyunda canlandırdım. En zoru ise kendimi oynamaktı şarkıcı olarak. Ayrıca bir dizide dört bölüm konuk oyuncu olarak oynadım, dublajımı bile kendim yaptım. Artık dizilerde ve sinema projelerinde yer almak istiyorum. Tabii yer alacağım doğru bir proje olmalı. <br /><br />Biraz da yeni albümünüzden konuşalım.<br /><br />- İçime sinen bir albüm oldu. Genç arkadaşlarla çalıştım. Aranjörlerim Özgür Yedievli ve Metin Özülkü. Yaşadığım olaylar, aşkım, sevdalarım, yediğim darbeler hepsi bu albümde var. 50’ye yakın bestem var ve ’best of’ yapmam için çok ısrar ettiler. Ama ben ’best of’ yapmak istemedim çünkü ’best of’ albüm yaptığınızda üretmiyorsunuz. Ama üretmek benim için çok önemli. Hálá beste yapma isteği var içimde. Çok istek geldiği için eski albümlerimden sadece dört parça koyduk "Ödün Vermem"e. "Şimdi Yoksun", "Hálá Seviyorum", "Öpsene Beni", "Hani" şarkılarına yer verdik. Bu şarkılara yeni düzenlemeler yaptık. Hepsi birer klasikti şimdi trend olacaklar. Albüme adını veren "Ödün Vermem" şarkısı hint motifleriyle bezeli. Her şarkıda farklı bir Sinan Özen var. <br /><br />Çok kazık yediniz mi aşkta?<br /><br />- Çok yedim... Balık burcuyum, yükselenim ise Yengeç. Ama iyi ki böyle olmuşum. Çok vicdan sahibi, sevgi dolu, insancıl bir insan olmaktan mutluyum. Kadınımı sevdiğim zaman çok deli seviyorum. Ve bu yüzden bazen çok acı çekiyorum. Bir erkeğin kadın hakkında serzenişte bulunmasını tatlı bir kavga olarak görüyorum. Bana bazen röportajlarda "Sevgiliniz nasıl olmalı?" diye soruyorlar. Benim kadınım tomurcukken de, gülün yaprakları döküldüğünde de aynı olmalı. Benim bahçemdeki gül, açtığı günden döküldüğü güne kadar benimdir. Selülitmiş, kılmış, tüymüş bunların hiç önemi yok. Bu kavgaları inandırıcı bulmuyorum. Ayrıca aşkın acısını da seviyorum. Terk edilsem de, o an acı gelse de ben aşkı seviyorum. Empati yapmak gerek aşkta. Aşk her şeyiyle güzel. Ama aşk için ödün vermem ve ödün vermeyeceğim bir aşk arıyorum.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-90140294435783822242007-12-17T17:11:00.000+02:002008-12-10T08:33:10.609+02:00Formumu Ferhunde'ye borçluyum<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aSaenSzRI/AAAAAAAAYsw/T3z5O-2ZsSY/s1600-h/1.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aSaenSzRI/AAAAAAAAYsw/T3z5O-2ZsSY/s320/1.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5144960607909498130" /></a><br /><a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aSKenSzQI/AAAAAAAAYso/7T5T5COZswc/s1600-h/1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R2aSKenSzQI/AAAAAAAAYso/7T5T5COZswc/s320/1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5144960333031591170" /></a><br />"Yaprak Dökümü" dizisinin Ferhunde'si Deniz Çakır, formunu canlandırdığı karaktere borçlu olduğunu söyledi.<br /><br />"Yaprak Dökümü" dizisinin Ferhunde’si Deniz Çakır, Dr. Kuşhan’la Diyet dergisinin sorularını yanıtladı. Canlandırdığı karakterin fiziğiyle ön plana çıktığını belirten Çakır, "Ferhunde, fiziğiyle dikkat çeken bir karakter. Görselliği ön planda olan bir kadın. Ben çok çabuk kilo alıp veririm, ama Ferhunde için kilo aldığımı hisseder hissetmez kendimi bir düzene sokuyorum" dedi.<br /><br />Bedeni, bir oyuncunun en iyi enstrümanı... Nasıl bakıyorsunuz kendinize?<br /><br />- Dönemlerim oluyor. Bazı dönemler kendimi çok güzel motive ediyorum. Üç gün kendime iyi bakarsam, sonrası geliyor. O dönem düzenli kahvaltı yapmaya çalışıyorum, belli bir saatten sonra yemek yemiyorum. Spor yapıyorum. Ama bir dönem geliyor, her şeye üşenir oluyorum. Düzenli yaşamadığınız zaman, o sizin psikolojinize de yansıyor. Bunalıma giriyorsunuz. Düzenli iş hayatımız olmadığı için de çok hızlı yaşıyoruz, çok hızlı tüketiyoruz. <br /><br />Her haftaya yetişecek bir bölüm var tabii... <br /><br />- Evet, beş gün dolu dolu çalışıyoruz. Altıncı gün dublaja giriyoruz. <br /><br />Set ortamında herhalde beslenme düzeni de bozuluyordur... <br /><br />- Evet, ama dönem dönem ben kendimi gaza getirip yanımda meyve taşımaya dikkat ediyorum. Çantamda ise hep suyum oluyor. <br /><br />Genç oluşunuzun avantajlarına da güveniyorsunuzdur belki...<br /><br />- Bu mesleği yapıyorsan bedenine sadık olmalısın... Sonuçta görsel bir iş yapıyoruz, radyo tiyatrosu yapmıyoruz. Zayıf olmakla, güzellikle ilgili bir şey değil. Sağlıklı ve iyi görünmek için dikkat etmek gerek.<br /><br />Rutin çekimleri bozan tek şey yemek herhalde. <br /><br />- Evet, onu bir lüks olarak görüyoruz. <br /><br />Peki, gece atıştırmalarınız var mı?<br /><br />- Bayılırım aslında gece atıştırmaya. Maalesef çok keyifli bir şey. Ama atıştırmamaya çalışıyorum. <br /><br />Ne yersiniz, çikolata mı?<br /><br />- Evet, çikolata benim vazgeçilmezim. <br /><br />Kilo sorununuz yok gibi... <br /><br />- Dönem dönem alıp veriyorum aslında. <br /><br />1-2 kilo aldığınızda problem yapar mısınız? <br /><br />- Evet yaptım; mesela buraya gelirken tartıldım, 2 kilo almışım. Sürekli tartılırım. 57 kiloyum. Boyum 1.74. İdeal kilom 54. Hiçbir zaman çok zayıf olmadım. <br /><br />Çikolata yedim, arkasından da şunu yiyeyim dediğiniz dönemleriniz olur mu?<br /><br />- Olur. Depresif bir haldeysem çok fazla yemeğe veririm kendimi. Midem bulanıncaya kadar çikolata yiyip hırsımı kendimden çıkardığım dönemlerim olmuştur. <br /><br />Peki neden girersiniz strese? <br /><br />- Mutlu olduğum anları yaya yaya, tadını çıkara çıkara yaşamaya bayılıyorum. Hayatta inceliklere özen gösteriyorum. İncelik görmediğim zaman üzülebiliyorum. <br /><br />Bu sektörde olup da kırılmamak, üzülmemek zor galiba...<br /><br />- Evet, biraz hassasız. Sanatla uğraşınca daha duyarlı oluyor insan. <br /><br />Doktorlarla aranız nasıl, sağlık kontrolü yaptırır mısınız?<br /><br /> <br />- Yok, hastalanmadığım sürece doktora gittiğim söylenemez. Ancak bu sene biraz daha ilgiliyim kendimle. Çünkü yeni yeni hayatım düzene giriyor. Hayatım düzene girdikçe kendime de daha fazla dönmeye başlayacağım.<br /><br />Dans bana o kötü dönemi unutturdu<br /><br />Nasıl baş ediyorsunuz sıkıntılarla?<br /><br />- Kötü bir dönem atlattım. İşte ’yas’ dönemi gibi, sıkıntılı bir dönemdi benim için. Dansa başladım. Dans bana bir sürü şeyi unutturdu. Flamenko yapıyorum. ’Ne kadar şahane, boşuna stres yapıyoruz’ dedim.<br /><br />Sporla aranız nasıl, düzenli yapar mısınız?<br /><br />- Onu yapamıyorum, ama evimde iki tane güzel spor aletim var. Biri titreşime dayalı bir alet. Sıkılaşmaya yönelik. Kol ve bacaklar üzerine çalışıyorum onlarla. Diğeri de yürüyüş, bacak ve kalça için. Spor salonlarında sıkılıyorum. Toplu halde spor yapmak bana pek sevimli gelmiyor. <br /><br />Alkol, sigara kullanıyor musunuz?<br /><br />- Sigara kullanmam ama girdiğim ortamlar o kadar sigaralı ki kullanmıyor gibi değilim yani. Alkol de bir yerlere gittiğimde alıyorum bir miktar. <br /><br />Uyku düzeniniz nasıl?<br /><br />- Çok düzensiz değil ama çok fazla uyumuyorum. Sekiz saat uyumuyorum mesela. Beş saat falan. Ama bana yetiyor. Kendimi kötü hissetmiyorum. Çok geç yattığım zaman bile erken kalktığımda çok sersem olmuyorum.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-23357646281216546382007-11-23T10:48:00.000+02:002008-12-10T08:33:10.811+02:00Kerem: Kadınlara Yaklaşamıyorum<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aUWEdX0UI/AAAAAAAAYGs/jZCPB6Kkhe8/s1600-h/4453174.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aUWEdX0UI/AAAAAAAAYGs/jZCPB6Kkhe8/s320/4453174.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135955531937599810" /></a><br />Dayımla ortak yönümüz yalnızlık <br /> <br />Kerem Alışık, kadınları şiirlerine taşıdığını ama gerçek hayatta onlara kolay kolay yaklaşamadığını söyledi.<br /><br />İkinci şiir kitabı "Öyle Sever Gibi Bakma/Alışık Değilim"i piyasaya süren Kerem Alışık, kadınları şiirlerine taşıdığını ama gerçek hayatta onlara kolay kolay yaklaşamadığını söyledi: "Kadınlara çok kolay yaklaşıp konuşabilen, hoşlandığını gösteren bir yapım yok... Ben o aşk denilen büyüyü yaşayıp öldürmektense, yaşamadan büyütmeyi tercih ediyorum." <br /><br /> <br />İlk kitabın üzerinden bayağı zaman geçti. "Alışık değilim" diyorsunuz ama yine edebi bir birikim var içerisinde...<br /><br />- İçimde ne varsa, ne geçiyorsa, neden etkilenmişsem, neyi gözlemlemişsem, neye sevdalanmışsam onları yazdım. <br /><br />Duygularınızı hep şiirlerle mi ifade ediyorsunuz? İç dünyanızın karmakarışık olduğunu şiirlerinizden anlayabilmek mümkün...<br /><br />- Aslında ben kendini çok iyi ifade edebilen biri değilim. Duygularımı kendi içimde saklıyorum. Bugüne kadar hiç kimseye açmadığım sırlarımı, yenilgilerimi, sevinçlerimi ve üzüntülerimi hep dayımla (Attila İlhan) paylaştım. Annem ve babamdan utanırdım, onların objektif bakamayacağını düşünürdüm. Dayım en yakın arkadaşımdı. Ona çok şey anlatıyordum. Yakın zamanda kendisini kaybettiğim için onun eksikliğini hissediyorum. Atila İlhan gitti, geriye kağıt ve kalem kaldı. Kendi içimde paylaşamadığım duyguları kağıt ve kalemle paylaşıyorum. <br /><br />Bazı şiirleriniz kendisine yazıldığını bilmeyen kadınlar için. Neden böyle bir paylaşım tarzı seçtiniz bir kadına yaklaşmak dururken? Kendinize acı çektirmeyi seviyor musunuz?<br /><br />- Kendime acı çektirmeyi sevmiyorum ama acıdan, hüzünden besleniyorum. Beni tanımayan insanlara yazdığım şiirler de var. Mesela "Masal Kızı" adlı bir şiir var kitapta, Beşiktaş’ta karşılaştığım bir kıza beslediğim hisleri anlatıyor. "Tutsak", "Ak Yüreklim" gibi şiirlerimdeki kadınların kendilerini tahmin edeceklerini sanmıyorum. Tahmin ederlerse de şaşırırım açıkçası. <br /><br />Yasak bir aşk var şiirleriniz arasında. Bildiğimiz anlamda bir yasak aşk mı burada anlatılan?<br /><br />- Şartların uygun olmamasından kaynaklanan bir yasaklıktan söz ediyoruz. Bu medeni hál de olabilir, mesafe de. <br /><br />Kadıncıkları hazırlarken mi "Fahriyeler" isimli şiirinizi yazdınız?<br /><br />- Bu daha önce yazdığım bir şiirdi. Genelevde çalışan, yolda beni görüp arabamı durduran ve kızının bana olan sevgisini anlatan, imzalı bir resim isteyen, hayatın darbesini yemiş kadın için yazdım "Fahriyeler" şiirini. Aslında hepsinin yüreğinin temiz olduğu, namus kavramının uzağına düşmüş gibi görünseler de namusuyla para kazandıklarını düşündüğüm için ortaya çıktı bu şiir. Onların da bir hayatı, namus anlayışı, evleri, kızları, oğulları var. "Kadıncıklar" oyunuyla da bu şiir çok örtüştü. <br /><br />Kitabın arkasındaki Attila İlhan mektubundan, bu kitabın dayınıza verilmiş bir sözün yerine getirilmesi olduğu ortaya çıkıyor... <br /><br />- Dayım beni hep şiire teşvik etti. Ama yazdığım şiirleri dayıma göstermeye çekindim. O benim için büyük ustaydı.<br /><br />Sonra nasıl okuttunuz şiirlerinizi?<br /><br />- Kitap ve kaset için teklifler gelince, şiir yazdığım da bilinince bir gün çalıştığı dosyaların içerisine iliştirdim. Okudu, beğendi. "Tarzını bul, benim etkimdesin" dedi. Ben de "Hep seni okudum, seninle şiiri sevdim ve tabii ki hep senin etkinde olacağım" dedim. Daha sonraki sohbetlerimizde şiir, sanki bizim hep dışımızda bir konu olarak kaldı. <br /><br />Galiba dayınız gibi hep yalnızlığı seçmişsiniz...<br /><br />- Yalnızlık bizim ortak hayat görüşümüzdü. Dayım "Biz yalnızlıkla yetinmeyi ve yaşamayı bilen insanlarız. Bize onun için hayret ediyorlar. Sen de öylesin" derdi. Bazen bana "Bu kadar da olmaz git paylaş hislerini kadınlarla..." gibi <br />tavsiyelerde bulunurdu. O yüzden benim şiirle yaşayacağımı çok net biliyordu. <br /><br />Anneniz, oğlunuz peki? Onlarla da mı konuşamazsınız?<br /><br />- Annenize söyleseniz etkilenebilir, objektif ve sağlıklı bakamayabilir. Oğlumla daha bu konuları konuşan bir baba değilim ben. Kendimi oğluma anlatmam. Onunla arkadaşım ama belirli dengelerim var. Oğlumla maç seyrederim, hayatı güzelce paylaşırım ama kendi içimde yaşadığım cehennemlerimi ona anlatmam. Onunla arkadaşlığım o noktada biter. Bu duygunun güvenle de bir alakası yok.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-74094108688313016252007-11-23T10:45:00.000+02:002008-12-10T08:33:10.969+02:00Yerinde Olsam Erkek diye...<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aTyUdX0TI/AAAAAAAAYGk/MJtgjF1bCzk/s1600-h/qw.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aTyUdX0TI/AAAAAAAAYGk/MJtgjF1bCzk/s320/qw.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135954917757276466" /></a><br />Erkek diye dolaşmazdım <br /><br />Kasım sonunda "Aslolan Ben" adlı altıncı solo albümünü çıkaracak olan Pınar Aylin, Kelebek’e bomba gibi açıklamalarda bulundu.<br /><br />Sekiz yıllık eşi Mert Tokatlıoğlu’ndan bir yıldır boşanamayan Aylin, "Benden istediklerini vermediğim için bu iş bu kadar uzadı. Ben olsam utanırdım erkek diye ortalarda böyle dolaşmaya" dedi. <br /><br />Bir yıldır sesiniz soluğunuz çıkmıyor. Nasılsınız, neler yapıyorsunuz, keyfiniz yerinde mi? Özel hayatınızdaki fırtınalar dindi mi, boşanabildiniz mi?<br /><br />- Çok iyiyim, ama hálá boşanamadım. Tam bir yıl oldu! Neyse, bir buçuk yıldır yeni albümümün hazırlıklarıyla uğraşıyorum. Kısmetse kasım sonu gibi "Aslolan Ben" müzik marketlerde olacak. Bu, müzik kariyerimdeki 6’ncı albüm. "Aslolan Ben", biraz kendimle dertleştiğim bir çalışma oldu. İlk defa bu albümde işime dört elle sarıldım. <br /><br />Albümünüze daha sonra döneceğim. Eşiniz Mert Tokatlıoğlu ile sekiz yıl süren evliliğin ardından, geçtiğimiz yıl boşanmaya karar verdiniz. Ne oldu? Çünkü sizinki büyük bir aşktı. Bu uğurda hiç düşünmeden mesleğinizi bile bırakmıştınız...<br /><br />- Doğru... Mert ile mesleğimin zirvesindeyken, tam patladığım dönemde, her şeyi bırakarak evlendim. Çünkü gözüm hiçbir şey görmedi. Ben çok aşık olmuştum, o da bana çok aşıktı. Bizimkisi tam bir aşk evliliğiydi. Evliliğimizde hiçbir zaman kriz olmadı. Mert’le aramdaki aşkı evlilik değil, başka şeyler bitirdi. <br /><br />Aşkınız neden bitti?<br /><br />- Evlilik paylaşmaktır. Hayatta ve evlilik içerisinde kadın ve erkeğin belirli rolleri vardır. O roller değiştiği ya da değişmeye yüz tuttuğu zaman aşk biter, sorunlar başlar.<br /><br />Yani evliliğiniz roller değiştiği için mi bitti?<br /><br />- Evet...<br /><br />Şu rol değişiminden bahseder misiniz?<br /><br />Erkek birazcık evine, işine, karısına sahip çıkmalı diye düşünüyorum. Kibarca söylemek gerekirse, Mert biraz daha sorumluluk sahibi olsaydı, bu aşk belki de bitmezdi. Ama yavaş yavaş o bardak taşıyor ve bardak taştıktan sonra saygı bitiyor. Benim açımdan esas mesele bu. Saygı bittiği zaman, aşkı da kaybediyorsun ve ben bunu çok zor kabullendim. Önceleri sabrettim, ama iki yıl önce bir ekim sabahı patladım, dayanamadım artık...<br /><br />Hangi durum patlamanıza neden oldu?<br /><br />- Hep iteleyerek olmuyor... Bunlar çok özel konular. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum. <br /><br />Eşiniz bir röportajında, "Ben Pınar’ı tanıdığımda da mini etek giyerdi. Dolayısıyla onun kıyafetlerine karışmam, istediğini giyer" demiş. Sizi hiç kıskanmaz mıydı?<br /><br />- Yok, kıskanmazdı. Bu anlamda hiç zorluk çekmedim. Tam tersi giyinip süslendikçe bana ne kadar güzel olduğumu ve benimle gurur duyduğunu söyleyen bir erkekti. Ama kadın ne kadar güçlü olursa olsun, her zaman erkeğin varlığını hayatında hissetmek ister. Ben de bunu istedim ama hiçbir zaman hissedemedim. Hissedemeyince de aşkım çok büyük olmasına rağmen bitti. Belki bir şey yapabilirim diye kendimi çok zorladım, olmadı.<br /><br />Peki hiç onunla bu konuları konuştunuz mu?<br /><br />- Çok konuştuk. Yaşadığım bütün sıkıntıları anlattım. Hep dinliyor ve "Haklısın" diyordu. O kafasını önüne eğip "Haklısın" dedikçe, "Bu adamı nasıl bırakacağım" diye ağlardım.<br /><br />Peki bu dönemde gönlünüzün kaydığı biri oldu mu? Çünkü Mert Bey aldatıldığını iddia ediyor. <br /><br />- Öyle bir şey olmadı. Ama bir insan "acaba mı?" diye şüpheye düştü mü, olmaz. Benim de "acaba mı" dediğim oldu. Çünkü çok başıboş bırakılmıştım, yalnızdım. <br /><br />Yani evliliğinizin son döneminde başka bir erkeğe karşı özel şeyler hissetmeye başladınız...<br /><br />- Acabalar zaten senin o kabul etmediğin şeyin aslında var olduğunu kanıtlıyor. Mert’ten hanlar, hamamlar istemedim. Tekrar söylüyorum, tek istediğim şey aşkına, ailesine ve işine sahip çıkan bir erkek olmasıydı. Öyle olsaydı, onunla ömür boyu yaşardım. Olmadı! Dolayısıyla hayatımda kocaman duygusal bir boşluk oluştu. Bunu hissettiğim an kaçtım, hálá da kaçıyorum. Çünkü yasal olarak evliliğim bitmeden, karşımdakine de yazık edeceğim, ilişkiye 1-0 mağlup başlayacağım. Neden böyle bir şeye gireyim ki? Kendimi kapattım. Olacaksa, her şey bittikten sonra doğru düzgün olsun istiyorum. <br /><br />Sonra ne oldu?<br /><br />- Geçen yıl haziran ayında Çeşme’ye, yazlığa gittik. Temmuz gibi de "Bu iş olmayacak, kızımız Maya daha fazla gerginlik yaşamasın. Evi boşalt ve kendine kalacak bir yer bul" dedim. O zamana kadar hep olumlu yaklaşan ve "Sen nasıl istersen" diyen adam bir anda değişti, başka bir adama dönüştü.<br /><br />Nasıl?<br /><br />- Mert’in dava dilekçesini bir okusanız, şaşırırsınız. Beni öyle bir yansıtmış ki, şok oldum!<br /><br />Ne yazıyordu dilekçesinde?<br /><br />- Neler neler yazmıyor ki! O dava dilekçesine göre ben feci bir kadınım. Okuyunca saatlerce ağladım. Çünkü çok ağrıma gitmişti. Her satırı çok çirkindi. Şimdi gülüyorum... Ben bir erkek olsam, bırak karıma böyle davranmayı, "taleplerim var" gibi bir şeyi de asla söylemezdim. Benim gördüğüm erkek figürü asla bu değil.<br /><br />Siz boşanma davası açtıktan sonra Mert Bey, çıplak pozlar verdiğiniz, sıra dışı klipler çektiğiniz ve yatta bir erkekle buluştuğunuz için evliliğinizin bittiğini açıkladı... Ne diyorsunuz?<br /><br />- Esquire dergisine çıplak poz verdiğim zaman, kendisi çıkıp "Karımla gurur duyuyorum, hatta kareleri ben seçtim" dedi. Sonradan "Gay’lerle klip çekiyor" dedi. Ama kamera arkası görüntülere bakın; o da yanımdaydı ve gayet güzel eğleniyordu. İlk tanıştığımız andan beri klasik Türk erkek mantığında olmayan, son derece modern bir adamdı Mert. En acısı da beni "aldatan kadın" durumuna düşürmesi. İftira attığı kadın, çocuğunun annesi...<br /><br />Nedir bu yatta bir erkekle buluşma mevzusu?<br /><br />- Hiçbir şey. Ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum. Belki de terk edilmenin yarattığı bir sendrom yaşıyor ve bu yüzden savaş başlattı. Defalarca, "Yapma... Anlaşalım, uzlaşalım, bir çocuğumuz var, bize yakışan şekilde bitirelim" dedim, hep "Hayır, sen bundan sonra göreceksin" dedi ve olmadık şeyler yaptı.<br /><br />Jipinizi ve bankadaki birikiminizi aldı değil mi?<br /><br />- Jipi aldı. Ama o da kayıp. Ne kendisi kullanıyor ne de kapısının önünde duruyor... Satmış olsa araba benim üzerime... Saklıyor jipi. Ne yapmaya çalışıyor, anlamıyorum.<br /><br />"Benden daha fazla şeyler talep ediyor" dediniz. Neler talep ediyor? Sizinle paranız için evlenmiş olabileceğini düşünüyor musunuz?<br /><br />- Bir takım talepleri var. Ben ona bir şeyler vermek, ortak bir noktada uzlaşmak istedim ama kabul etmedi. Neyin ne olduğu, kimin üzerine olduğu, ne zaman yapıldığı ortada. Dolayısıyla yasalar ne gerektiriyorsa o yapılacak. Bu yüzden de dava bir yıldır sürüyor. Amacı benden bir şey almak mı, yoksa beni süründürmek mi, bunu çözemedim. Eğer amaç bir şey almaksa, o zaman bu evliliğin başından beri hesap kitap varmış. Çok ince düşünülen feci bir durum. Eğer beni üzmekse, uğraştırmaksa amacı, kendisinin bir kız arkadaşı var. Gazeteciler sürekli onu sıkıştırıyor. Bu işi uzatarak kendisine de zarar veriyor.<br /><br />Yeni albümünüzde yer alan sözü ve müziği size ait "Aslolan Ben" adlı şarkınızda yaşadıklarınızı, duygularınızı dile getirmişsiniz. Diyorsunuz ki "Ben olsam utanırdım erkek diye çıkmaya, utanırdım ortalarda böyle dolaşmaya"... <br /><br />- İçimden ne geldiyse onları yazdım. Çok samimi. Şarkılarımı dinleyenler, yaşadığım sıkıntıların şarkılara çok güzel yansıdığını söylüyor.<br /><br />İkinci el bir erkek bekliyorum<br /><br />Bir de "Çanta" şarkınız var. "Aşklar da artık çantalar gibi sahte" diyorsunuz. Çok komik bir benzetme...<br /><br />- "Çanta" aslında bir sembol. O kadar sahte olan şey var ki hayatımızda. Bırak somut şeyleri, insanların ilişkileri bile sahte. Baktığınız zaman domatesler bile sahte. Etrafıma bakıyorum, genç kızlardan tutun da bizim yaş grubumuzdaki kadınlara kadar herkes, gerçeğini bulamamaktan şikayetçi. Erkekler için de kadınlar öyle. Kadınlar için iş çok daha zorlaştı. Annelerimizin zamanındaki ilişkiler, mumla aranır hale geldi. Allah bundan sonra inşallah gönlüme göre verir, çünkü ne istediğimi çok iyi biliyorum. Adam gibi adam istiyorum. Her şeyiyle! Ama zor, bunu da biliyorum. Çünkü benim dengim 40 yaş grubudur. E o yaştaki adam gibi adamların çoğu da evli. Bir arkadaşımın, "Artık ikinci elleri bekleyeceğiz" demişti. Doğru... Vintage-man’leri bekliyoruz yani.<br /><br />Boşanma davası en fazla 2-3 celse sürer<br /><br />Bir ara gazetelere "Bu işi uzatmasın, elimde onunla ilgili resimler var" dediniz. Elinizde nasıl resimler var ve bunları mahkemeye verdiniz mi?<br /><br />- Öyle bir şey demedim... Elimde de öyle bir şey yok.<br /><br />15 Kasım’da mahkemeniz vardı, ne oldu?<br /><br />- Ocak ayına ertelendi. Artık sonuna yaklaştık inşallah. "En fazla 2-3 celse daha devam eder" dedi avukatım. Bir onun, bir benim şahitlerim dinlenecek, ondan sonra karar çıkar sanırım.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-80821779459850490612007-11-23T10:43:00.000+02:002008-12-10T08:33:11.591+02:00Şebnem Özinal: Evlilik<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aS8UdX0SI/AAAAAAAAYGc/lxGB-UDvNPQ/s1600-h/4473039.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aS8UdX0SI/AAAAAAAAYGc/lxGB-UDvNPQ/s320/4473039.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135953990044340514" /></a><br />Evlilik bana çok iyi geldi <br /> <br />Şebnem Özinal, uzun aradan sonra yeniden televizyon izleyicisinin karşısında... Star TV’deki "Orada Neler Oluyor" programının yeni sunucusu olan Özinal, Elele dergisine verdiği röportajda kariyer planlarını, evliliğini ve çocuk hayallerini anlattı.<br /><br />Evlendikten sonra sizi uzun süre tiyatro dışında hiçbir projede göremedik. Sizi ekrandan uzak tutan neydi?<br />- Birçok kişi öyle düşünse de, uzak kalmamın sebebi evliliğim değildi. Zaten geçen yıl sadece tiyatro oyunlarına devam ettim. Allah’tan Şefik de çok anlayışlı bir adam. Benim kaliteli işlerde başarılı olmamı istiyor. Her türlü işimde de bana destek veriyor. Doğruyu söylemek gerekirse, evliliğimizin ilk dönemlerinde bocalamadık değil... İnsan bu yaştan sonra evlenince tereddüte düşüyor açıkçası; nasıl bir ev kadını olurum, işle ev nasıl dengelenecek diye... Geçen yıl, her gün oyunumuz vardı. Gece yarısı eve gelip yemek yapıyordum. Ve bir şekilde rayına oturdu her şey...<br /><br />Yeni dizi oyuncuları hakkında neler düşünüyorsunuz? Beğendiğiniz isimler var mı?<br />- Oyunculuk eğitimi alıp da oyuncu olanların sayısı çok az. Bu bir yandan sevindirici bir yandan da üzücü. Eğitimsizlik çok kötü bir şey. Pırıl pırıl gençler camiaya bir anda girip bir anda da yok oluyorlar. Üniversite eğitimi almaya üşeniyorlar resmen! Halbuki, ailemizin verdiği parayla idare eden, daha fazlasını istemeyen bir gençlik yaşadık biz. Şimdiki nesil hemen altına araba istiyor, ailesinden ayrı eve çıkmak istiyor. Bu da bir tür hazımsızlık yaratıyor. Ben bu yaşta hálá sinema üzerine master yapmayı planlıyorum. <br /><br />İleride oyunculuk üzerine eğitim vermeyi düşünüyor musunuz?<br />- Bu yıl Ali Poyrazoğlu bir workshop atölyesi açacak. Belki orada çeşitli seminerler ve eğitimler verebilirim. Gençlerle iletişim içinde olmak insanı gerçekten çok geliştiriyor. Zaten tecrübeyi ne için kazanırsın ki? Birileriyle paylaşıp faydası olmalı. <br /><br />Normalde soğuk ve mesafeli bir kadın olarak tanımlanıyorsunuz. Aslında tanıyınca tam tersi... <br />- Evet, beni soğuk olarak tanımlıyorlar. Karakterimle ilgili bir durum bu. Benim öyle aman aman çok kız arkadaşım da yoktur. Kendimle olmayı seviyorum. Bunca zaman evlenmeye karar veremememin de sebebi bu. Ablam sık sık aileme karşı vefasız olduğumdan yakınır. Bir de sanat camiasında kendimden yaşça büyüklerle samimiyim. Haldun Dormen, Göksel Kortay en iyi arkadaşlarım.<br /><br />Evlendikten sonra neler değişti hayatınızda?<br />- Evlenmeden önce, yani yalnız yaşarken sadece işinize odaklanıyorsunuz. Dışarıda yemek ye ya da arkadaşlarınla görüş... Sıkılıyordum kendi kendime. Oysa şimdi hayat çok daha güzel, evlilik bana iyi geldi. Mesala, çekimler olmadığı zaman hep evdeyimdir. Evime ve eşime vakit ayırıyorum. Bir de çok şaşırsalar da bizim aslında çok sakin bir hayatımız var. Şefik de Laila’yı bırakıp inşaat işleriyle uğraşmaya başladığından beri, oyun olmadığı geceler saat 24:00 dedin mi, biz uyuruz. Sabah en geç 09:00’da kalkıp kahvaltımızı ederiz. Çok düzenli ve sakin bir hayatımız var.<br /><br />Bebek planları var mı peki?<br />- Anne olmayı çok istiyorum şu anda. Ama insan ister istemez tereddüt ediyor, işle bebek nasıl olacak diye... Aslına bakarsanız, ilk evlendiğim zamanlar anne olmayı hiç düşünmüyordum. Ama son bir aydır aklımdan bebek fikri çıkmıyor diyebilirim. Hep derler ya, insanın kendini hazır hissetmesi lazım diye... Ben hiçbir zaman kendimi hazır hissetmeyeceğim, çünkü işimi çok seviyorum. Geç kaldığımı biliyorum ama bir gün anne olacağım.<br /><br />Şefik Öztek’in iki oğluyla aranız nasıl?<br />- Anneliği yaşıyor muyum diye soruyorsanız, hayır. İkisi de koskocaman çocuklar. Onlarla arkadaş gibiyim. Bize geldiklerinde birçok şey öğreniyorum her ikisinden de. Anneliği tatmam için küçük bebek olsun, onu ben büyüteyim...<br /><br />Hırslı bir kadın mısınızdır?<br />- İkizler burcu olduğum için arada bir biraz dengesizleşebiliyorum. Bazen de hırslı olacağım dönemlerim geliyor. Aslına bakarsanız, hırslı olmasaydım 19 yaşımdan bu yana çalışıyor olmazdım ve bu noktaya gelemezdim. Mücadeleci olmak gerek. Ama ne yalan söyleyeyim, bu kadar mücadele yoruyor insanı...<br /><br />Evde Şefik’in sözü geçer<br /><br />Evde kimin sözü geçer?<br />- Şefik’in... Ama biraz da inanırım "Evde erkeğin sözü geçer" gibi şeylere... Şefik’in deneyimlerine çok güvenirim. Aramızda zaten 8 yaş var. İyi ile kötüyü bir bakışta ayırabiliyor. Ben de tam tersine insanlara yüzde 100 krediyi hemen açarım, saf yönüm vardır. <br /><br />Ev işlerinde size yardımcı olur mu Şefik Bey?<br />- Yazları beş ay boyunca Bodrum’da yaşıyoruz. Orada bulaşığından temizliğine kadar her şeyi kendimiz yapıyoruz. Yardımcımız yok yani. İstanbul’a oyun için gelmek zorunda olduğumda, kendini idare edebilmişti Şefik... Ya da eve yorgun argın geldiğimde yemeği Şefik yapıyor. Yanlış anlamayın, sadece mutfağa giriyor. Geçen gün salçalı suda makarna yapmaya kalktı.<br /><br />Bizim evde tartışma olmaz<br /><br />Çok sık tartışır mısınız?<br />- Benim dikbaşlı yönüm, onun da çabuk sinirlenme özelliği zamanla törpülendi. Kavga ya da tartışma olmaz bizim evde. Ayrı vakit geçirdiğimiz odalarımız var. Bir parça gerginleşsek hemen uzaklaşıyoruz birbirimizden. <br /><br />Birbirinize sık sık sürpriz yapar mısınız?<br />- Kavgaya vardırmadan olayı, susmasını biliyoruz. Aksi olsa huzursuz bir hayatı sürdürmenin anlamı yok ki! Evde sürekli kavga varsa, yollarınızı ayırırsınız... Ama bir keresinde tam 3 gün küsmüştüm kendisine.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-21637721462745371462007-11-23T10:41:00.000+02:002008-12-10T08:33:11.731+02:00Hülya Koçyiğit: Hep Kıskandım<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aSiUdX0RI/AAAAAAAAYGU/m_eQl956f9M/s1600-h/4476455.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aSiUdX0RI/AAAAAAAAYGU/m_eQl956f9M/s320/4476455.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135953543367741714" /></a><br />Jane Fonda’yı hep kıskandım <br /> <br /> Fox’ta yayınlanan "Aşk Eski Bir Yalan" adlı dizide, torunuyla yaşayan bir babaanneyi canlandıran Hülya Koçyiğit, "Anne babalar çocukları terbiye etsinler, dedeler ve babaanneler de onlara sevgi versinler" dedi. Ünlü sanatçı, röportaj sırasında Jane Fonda’yı her zaman çok kıskandığını da itiraf etti.<br /><br />Hülya Koçyiğit, hep "iyi insan"... Hiç mi hayatınızda sansasyon yok? Bu kadar doğru düzgün olmak ya da kendini böyle göstermek zor değil mi? Hiç mi çığlık atasınız gelmez? Bağırıp çağırmaz mısınız, çevrenizdeki insanların kalbini kırmaz mısınız?<br /><br />- Elbette ben de herhangi bir insan kadar iyiyim ya da kötüyüm. İyiliğim ve kötülüğüm, güzelliğim ve çirkinliğim iç içe geçmiş durumda. Bazen çok sıkıcıyım ama bazen de dünyanın en keyifli insanıyım. Hayatımda sansasyon yok. Belki de var, gizli tutmayı başarabiliyorum. Bu görünen yanım, bilinmesini istediğim yanım belki. Ben sevdiklerime nazlanırım, sitem ederim, dertleşirim ve anlayış beklerim. <br /><br /> <br />Yaş 60’a gelip dayanınca daha çok anneanne, babaanne rolleri gelmeye başlıyor. Siz de hiç tereddüt etmeden bunları kabul ediyorsunuz. Bu değişime kendinizi nasıl hazırladınız?<br /><br />- Kadın, her yaşta kadındır. Anne de olsa anneanne de, her yaşın duyguları vardır. Elbette ben de yaşımın kadınlarını canlandıracağım. Bundan daha doğal ne olabilir? <br /><br />Böyle bir şey mümkün olsaydı, hangi yaşta kalmak isterdiniz?<br /><br />- Bilmem, hiç düşünmedim. 40 sanki iyi bir yaş gibi geliyor bana. Tam kendini sorgulamaya başladığın zaman. Hayatın en güzel dönemi. Kadın olmanın, insan olmanın, aşık olmanın, anneanne, anne olmanın en güzel zamanı... Hep 40’ımda kalmak isterdim. Hem o zaman estetiğe de ihtiyaç kalmazdı.<br /><br />Sizde estetik var mı? Botoks mesela...<br /><br />- Estetik yok. Korkmasam boynumla ilgili hain planlarım var. Ama şimdilik sindim, korktum, cesaret bekliyorum. Botoks arada biraz yapıyorum. Ama çok sık değil. Aslında daha çok neler yapabilirim diye araştırıyorum.<br /><br />Hayattaki "keşke"leriniz neler?<br /><br />- Sevdiğim insanları kırmamak için duygusal davranıp, kendimi güvene almadan karar vermiş olabilirim. Duygusal zamanlarımda verdiğim kararlarımın beni yanılttığı zamanlar olmuştur. <br /><br />Peki ya "iyi ki"leriniz?<br /><br />- Toplumsal konularda duyarlı bir insanım. Bir kişiye bile küçücük bir yararım olacağını hissettiğim anda harekete geçerim.Yeri gelince zamanımı, sağlığımı, bilgimi, paramı paylaşmak bana huzur verir, yaşamım anlam kazanır.<br /><br />En büyük "iyi ki"m kızım elbette. Ayrıca eşim ve sinemayı seçmiş olmam.<br /><br />Ya "gibi" yaşadıklarınız... Aslında belki de en zoru budur. Mutluymuş gibi yaşamak, seviyormuş gibi yapmak, üzülmüyormuş gibi davranmak...<br /><br />- Sahte olan, suni olan, yalan olan her şeyden, hatta aşırı iltifattan, yağcılıktan, naylondan rahatsız olurum. Ben doğal ve gerçek olanı severim. Ama ne yazık ki günümüzde çoğu insan "mış gibi" yaşıyor. İnsanın hissetmediği gibi davranması ne acı. Benim güler yüzlü olmam, doğal davranmam bazı insanları şaşırtıyor, yadırganıyor olabilir.<br /><br />En büyük pişmanlıklarınız?<br /><br />- Zamanında değerlendiremediğim teklifler. Belki de kaçırılmış fırsatlar; yani bana açılmış kapıları kapatmam. <br /><br />Dünya sinemasında kimin yerinde olmayı arzu ederdiniz?<br /><br />- Hiç kimsenin yerinde olmak istemem. Ama Türk filmlerinin bütün dünya sinemalarında gösterilmesini, dünya sinema seyircisine ulaşmasını isterim. Bana en yakın gelen isim Jane Fonda... Belki onun yerinde olmak isteyebilirdim. Aslında onu kıskandığımı zaman zaman kendime itiraf etmekten bile çekiniyorum. İyi eğitim almış, sanatçı bir aileden gelen, çok güçlü ve çok güzel bir oyuncu. Özgür bir karakteri, politik fikirleri var. İnsan hakları, kadın hakları, savaş karşıtlığı gibi toplumsal konularda önemli çalışmalara imza attı. En son da babasız doğum yapan kadınları koruyan bir vakıf kurdu. Onu sadece beyazperdedeki görüntüsü ile değil yaşadığı topluma karşı sorumluluklarını yerine getiren iyi bir anne ve büyükanne olduğu için seviyorum. <br /><br />Ülkemizde geçmişten bugüne en önemli kadın oyuncuları sıralayın desek, ilk 10’da kimler yer alır?<br /><br />- Cahide Sonku, Sezer Sezgin, Belgin Doruk, Muhterem Nur, Fatma Girik, Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Avşar, Müjde Ar.<br /><br />Hayattaki en büyük zenginlik nedir?<br /><br />- Dünyadaki en büyük zenginlik insanın huzurlu, sağlıklı, mutlu bir ailesinin olması... Çok sevdiği ve kendisini seven insanların olması, sevdiği işi yapabilmesi.<br /><br />Şu anda yayınlanmakta olan "Aşk Eski Bir Yalan" adlı dizide babaanneyi oynuyorsunuz. Gerçek hayattaki anneanne rolünüzle oyuncu babaanne arasında ne fark var?<br /><br />- Dizideki rolümle gerçek hayattaki halim arasında aslında çok fark yok. Her ikimizde aşırı ilgi ve sevgi veriyoruz torunlarımıza. <br /><br />Ben bir sevgi budalasıyım<br /><br />Dönem arkadaşlarınız içinde kıskandığınız kimse oldu mu? Oyunculuk adına, kariyer adına...<br /><br />- Ne oyunculuk, ne kariyer, ne güzellik, ne gençlik adına kimseyi kıskanmam. Bir tek sevgiyi kıskanırım. Benden çok sevilmişse kıskanırım. Bir de bende bulunmayan yaratıcılığa sahip olanları kıskanırım; iyi senaryo yazanı, iyi beste yapanı... Ben bir sevgi budalasıyım. Sevilmeyi seviyorum. <br /><br />Gülşah aşırı titiz Neslişah sabırsız<br /><br />Kızınızın en büyük eksiği nedir size göre? Elinizde olsa nelerini düzeltirsiniz? Torununuz Neslişah da ülkenin en popüler gençkızlarından biri. Onda yanlış olarak gördüklerinizi, onu kırarım korkusuyla söyleyemediğiniz oluyor mu? <br /><br />- Gülşah temizliğe aşırı düşkün, titizliği hastalık derecesinde. Bu huyunu değiştirebilmeyi isterdim. Bir de çok kuralcı, katı prensipleri olan bir anne. Ben daha hoşgörülü olmasını isterdim. Neslişah’a sevgim de ondaki yanlışları görmeme elbette engel olmaz. Bir kere sabırsız, heyecanlı, telaşlı. Çabuk etki altında kalıyor, kolay inanıyor, hemen morali bozuluyor, hemen mutsuz oluyor. Ama çok genç, zamanla taşlar yerine oturacak.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-61251060412525701242007-11-23T10:40:00.000+02:002008-12-10T08:33:11.983+02:00Emre Altuğ: Büyü işlemez<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aSKEdX0QI/AAAAAAAAYGM/Lh0u2fCUSUQ/s1600-h/4440900.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aSKEdX0QI/AAAAAAAAYGM/Lh0u2fCUSUQ/s320/4440900.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135953126755913986" /></a><br />Bana hiçbir büyü işlemez <br /> <br />Foto galeri Çağla Şıkel'le ilişkisini anlatırken "Tek gecelik ilişki diye başladım" diyen Emre Altuğ, "O söz aramızda sorun olmadı" dedi.<br /><br />Bir röportajında sevgilisi Çağla Şıkel'le ilişkisini anlatırken "Tek gecelik ilişki diye başladım" diyen ve tartışmalara neden olan Emre Altuğ, "O söz aramızda sorun olmadı. O söz tartışılırken biz yurt dışındaydık ve çok eğleniyorduk" dedi. Ünlü şarkıcı, "Sizin beraberliğinizi ne yaralar" sorusuna ise, "Güven eksikliği. Güven bittiği zaman her şey biter. Biz birbirimize inanıp güvenene kadar epey bir süre geçti" yanıtını verdi.<br /><br />"Aşk bizim uydurduğumuz bir şeydir" demiştiniz iki yıl kadar önce... Bu ne anlama geliyor, aşka inanmıyor musunuz?<br /><br />- Aşk yalan bir şeydir demek istemedim aslında. Bizim uydurduğumuz bir şeydir, yani karşı tarafla alakası yoktur. Karşı taraf bize aşık diye aşık olmayız. İsmini de aşk diye koymuşuz ... <br /><br />Aşık olmak bizim elimizde mi, Eros diye bir şey yok mu? <br /><br />- Eros diye bir şey tabii ki yok... Aşkı biz tanımlayıp var etmişiz. Bir bebeğin aşık olduğunu gördünüz mü hiç?<br /><br />Sahnedeyken "Sevgi anne karnında başlar, aşkı ve sevgiyi yaşatalım. Bildiğimiz şeyleri unutmayalım" dediniz ama...<br /><br />- Sevgi ayrı bir duygu tabii. <br /><br />Sizin için sevgi ön planda o halde...<br /><br />- Sevgi de çok önemli bir duygu. Zaten altyapısı da o olayın. Öte yandan aşkın içinde şehvet de var, heyecan da... Bir hastalık durumu bence aşk... Sevgi öyle değil. Aşık olup da tepki vermeyen birini tanıyor musunuz? <br /><br /> Hayır...<br /><br />- Çünkü hastalıklı bir durum. Hastalığın belirtileri olur ya; titreme gelir, bayılma olur, kalp atışlarınız hızlanır. Bu yüzden aşk da hastalıktır.<br /><br />Bu bir hastalıksa, geçicidir de!<br /><br />- Tabii geçici, hiçbir zaman kalıcı olduğunu savunmam. Ben şu tanıma da karşıyım: "Bir dönem aşktır, sonra yerini sevgiye bırakır." Hayır, aşk hep vardır. Aşk olmazsa o sevgiyle bir dakika bile idare edemezsin!<br /><br />Röportajlarınızda kıskanç olduğunuzu, ama bunu içinizde yaşadığınızı söylüyorsunuz. Kıskançlık aşka zarar verir mi?<br /><br />- Aksine, önceki ilişkilerimde "Neden beni kıskanmıyor" diye bana bozulanlar vardı. Hatta kıskanmam için çabalayan bile gördüm. Oysa insanın sevdiği bir şeyi kıskanmaması mümkün mü?<br /><br />"Ortam insanları" şarkınızda "Yalnız yiyen, yalnız ölür" diyorsunuz. Yalnızlıktan mı yoksa ölümden mi daha çok korkarsınız?<br /><br />- Yalnız ölmek diyebilirim. Yalnızlık, korktuğum değil ama "Allah kimseye göstermesin" dediğim bir şey. Bir de benim bahsettiğim, etrafınızda size değer veren insanların olmaması gibi bir yalnızlık... <br /><br />Ünlü olunca böyle bir yalnızlık hissettiniz mi?<br /><br />- Ünlü olmadan önce dostlarımı doğru şekilde belirleyebilmişim, o yüzden hissetmedim. <br /> <br />Önünüze çıkan engeller yüzünden hiç müziği bırakmayı düşündünüz mü?<br /><br />- Evet. Ne zaman birileri beni başkalarıyla yarıştırmaya kalksa, bırakmayı düşünürdüm. <br /><br />Albüm çıktıktan sonra yaşandı tabii bunlar...<br /><br />- Evet, albüm sonrası. Albümden önce herkese kuru sıkı sallıyorsun zaten. Biri "Kıl oldum" diyordu, ben de kıl oluyordum. "Benimle oynama" diyordu, "Seninle oynayan kim?" diyordum. Ama sonra baktım ki sorun bizdeymiş. Biz o cesareti gösterememişiz. Önemsemediklerim, aslında gerçekten de elini taşın altına koyan cesur insanlarmış. <br /><br />Siz niye o dönem albüm yapmadınız peki, teklif mi yoktu?<br /><br />- Hayır, aksine her gece teklif alıyordum. 10 yıl boyunca Sezen (Aksu) dahil birçok kişi teklif getirdi albüm yapmam için. O zamanlar "Bir sakinleşsin şu ortalık, adam gibi müzik yapılmaya başlansın" gibi bir düşüncem vardı. Daha idealist yaklaşıyordum. Genciz ya! Ben "Bu da müzik mi" derken meğer herifler bayağı ciddi davranmışlar. Bunu sonradan fark ettim.<br /><br />Belki de Emre Altuğ’un yaşaması gereken bir süreçti bu. Kadere inanır mısınız?<br /><br />- Evet. Ama kaderimizi bizim yönlendirdiğimizi de düşünürüm. Önümüze çıkan yollardan iyi ya da kötü olanını seçmek bize kalmış.<br /><br />Evinizden büyü çıktığına dair bir haber okudum... <br /><br />- Açıkçası öyle şeylere inanmam, ama evde öyle küçük bir şey bulduğum doğru. Saman kağıda sarılmış bir kağıt parçasıydı, hemen çöpe attım. <br /><br /> Gerçekten de gittiğiniz falcı mı söyledi onun evdeki yerini?<br /><br />- Hayır. Bu şeyi bulmadan bir süre önce, arkadaşımın zoruyla falcıya gittim. İnanmam hiç ama baktırdım falıma. Bakan kişi evde büyü olduğunu söyledi. Eve dönüp de aramadım tabii... Sonra bir gün sehpanın üzerindeki kandilin içinde o şeyi gördüm. Alıp çöpe attım, dahası yok. Ayrıca hiçbir şekilde büyünün bana işleyeceğini sanmıyorum.<br /><br />Çağla’yla birbirimize güvenimiz tam<br /><br /> Bu arada çok merak ettiğim bir şey var; aşk şarkıları yazan biri, sevgilisine "düdük" der mi hiç?<br /><br />- Der tabii! Bir kere ağzımdan öyle bir kelime çıktı, hoşumuza gitti ve söyledim. Ama artık ona "Şıkella" diyorum, o da bana "Şokella"... "Düdük" bitti yani.<br /><br />Çağla Şıkel’le beraberliğiniz hakkında "Başlangıçta tek gecelik ilişkiydi" demeniz çok tepki aldı. Bu söz ilişkinizi zedeledi mi?<br /><br />- Hayır. O söz tartışılıp dururken, biz yurtdışındaydık ve çok eğleniyorduk. <br /><br /> Eğer bu sözden de zarar görmediyse, sizin beraberliğinizi ne yaralar?<br /><br />- Güven eksikliği. Güven bittiği zaman her şey biter. Biz birbirimize inanıp güvenene kadar epey bir süre geçti. İnsanlar hep "Neden açıklamıyorsunuz?" diye soruyordu. Bir dursaydı o baskılar, anlasaydık biz de ne olduğunu, açıklayacaktık.<br /><br />40 yaş baba olmak için geç sayılmaz<br /><br />Kendinizi kaç yaşında hissediyorsunuz?<br /><br />- Gerçeğinden daha küçük olduğumu düşünüyorum. Hatta anneme, benden önce bir kardeşim olup olmadığını sordum. Hani o ölmüştür de onun nüfusunu bana vermişlerdir falan diye... Çünkü ne fizik ne de ruh olarak bağdaşıyorum nüfusumla... Annem "Baban da öyleydi oğlum" dedi de kapandı konu!<br /><br />Aile kurmayı düşünmüyor musunuz peki? İnsanların en büyük korkusu geç çocuk yapmaktır ya...<br /><br />- Yaş ilerledikçe bunu düşünüyorsun, ama insan ömrü de uzadı artık. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Ayrıca çocuğun 18-20 yaşına geldiğinde senin elinden birçok sorumluluğu alıyor. Bu yüzden 40 yaş, anne-baba olmak için geç değil günümüzde...Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-51888807370431814522007-11-23T10:37:00.000+02:002008-12-10T08:33:12.076+02:00Rafet El Roman: Korkmuyorum<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aRo0dX0PI/AAAAAAAAYGE/hbiihG4oDLM/s1600-h/4436406.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aRo0dX0PI/AAAAAAAAYGE/hbiihG4oDLM/s320/4436406.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135952555525263602" /></a><br />Korkmuyorum <br /> <br />Müzik kariyerini Almanya'da sürdüren Rafet El Roman, "Senin Uğruna" adlı dizi için kameralar karşısına geçti.<br /><br />Müzik kariyerini Almanya’da sürdüren Rafet El Roman, önümüzdeki günlerde Fox’ta ekrana gelecek olan "Senin Uğruna" adlı dizi için kameralar karşısına geçti. Ailevi nedenlerle üniversite öğrenimini yarıda bırakıp memleketine dönen Karadenizli ’Ali Kemal’ karakterini canlandıran El Roman’a Özcan Deniz’in ’Kader’ dizisindeki aşkı Birce Akalay eşlik ediyor. <br /><br />"Propaganda" ve "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" adlı sinema filmlerinden ardından sizi şimdi de bir dizide izleyeceğiz?<br /><br />- Aslında dizi çalışmalarına çok fazla sıcak bakmıyordum. Almanya’da yaşadığım için buraya sürekli gelip gitmek sorun teşkil edecekti. Fakat sonrasında yapımcılar buna bir formül buldu. Gidiş gelişlerimi kısa vadede tutmaya karar verdi. Yani 15 günde buraya gelerek iki bölüm çekip Almanya’ya geri dönebileceğimi söylediler. Ben de teklifi kabul <br />ettim.<br /><br />Senaryoda sizi cezbeden ne oldu? <br /><br />- Açıkçası bana üç-dört bölüm anlattılar. Dizide bugüne kadar işlenmemiş olan kardeşlik sevgisi anlatılıyor. Bir abinin kardeşi için ne kadar çok fedakarlıklara ve güçlüklere katlanabileceği duygusu yansıtılıyor. Bu konu çok hoşuma gitti. Bir de setimizde çalışanların çoğu istekli ve arzulu. Herkes projeye inanmış durumda. Genelde böyle çalışma ortamlarında gerginlik ve aksilikler olur. Ama bu sette her şey güzel gidiyor. <br /><br />Hayranlarınız sizin dizide rol almanıza nasıl bir tepki gösterdi? <br /><br />- Müzikseverlerimin şöyle bir kaygısı oldu. Ses sanatçıları dizilere transfer olduğu için müziklerini geri plana attılar. Benim de müziğimi geri plana atacağımı zannedip korkuyorlar. Hiçbir korkuları olmasın müzik her zaman ön planda olacak. Bazıları da eskiden beri beni oyuncu olarak da görmek istiyor. Yüzümün hem sinemaya hem de ekranlara yatkın olduğunu söylüyor. <br /><br />Kendinizi oyunculukta başarılı buluyor musunuz? <br /><br />- Oyunculuktan korkmuyorum. Kliplerden de kameralara alışkın olduğun için kendime güveniyorum. <br /><br />Dizilerin çok çabuk tüketildiği bir dönemde dizi yapmak sizi tedirgin etti mi? <br /><br />- Reyting olayını soruyorsanız tabii ki tedirginliğim var. Çok iddialı yapımlar var. Çok fazla izleyici kitlesine ulaşıp uzun vadeli bir iş yapmak istiyorum. <br /><br />Hayatınızı konu alan dizi ya da film çekmeyi düşünüyor musunuz? <br /><br />- Sinema filmi çekmek gibi bir amacım var. Bir hikaye yazdım. Fakat yurtdışında olduğum için bir türlü gerçekleştiremedim. Senaryo çekmecemde duruyor. Birkaç yıl sonra çekebilirim. <br /><br />Almanya’da yaşadığınız sürece magazin gündemini takip ediyor musunuz? <br /><br />- Tabii ki izliyorum. <br /><br />Yaşanan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? <br /><br />- Her şeyin belli bir kurgu anlayışında bilerek yapıldığını düşünüyorum. Hatta abartıyorlar bile. Gündemde kalmak için sürekli tartışıyorlar. Ama ben onların tartışmalarını ciddiye almıyorum.<br /><br />Bir dönem sizin de çok fazla üzerinize gelindi... <br /><br />- Bu bir çemberdir herkes bu çemberden geçiyor. Belli bir başarı grafiğini aşınca tabii ki basının gözdesi oluyorsunuz. Eskiden uzatılan her mikrofona konuşuyordum. Artık daha tecrübe sahibi oldum ve duruldum. Onun için işimi uzaktan yapıyorum. <br /><br />GAMSIZ BİR İNSANIM <br /><br /> Hayatta hiç keşkeleriniz oldu mu? <br /><br />- Pişmanlıklarım hiç olmadı. Çaresiz kaldığım bir anım da olmadı. Zaten çok gamsız bir insanımdır. Çabuk unuturum her şeyi. Kafama çok fazla bir şey takmam. İki günden fazla düşünmem. <br /><br />Almanya’da günleriniz nasıl geçiyor? <br /><br />- Sabah 07.00 gibi uyanıyorum. Çocukları okula bıraktıktan sonra evime gelip sütlü kahvemi içip, gazetemi okuyorum. Hava güzelse golf oynamaya gidiyorum. Golften sonra işlerimi hallediyorum. Öğlene doğru çocukları okuldan alıyorum. Birlikte öğle yemeği yiyoruz. Daha sonra çocuklarım dans, piyano ve tenis dersi alıyor. Akşam ise çocukları dokuz gibi yatırıp arkadaşlarımla buluşuyorum. Arkadaşlarımla buluşamazsam ya beste yaparım ya da film seyrederim. Geç saatlere kadar otururum. İkiden aşağı uyumam. Sabah da iyi bir şekilde uyanırım. <br /><br />Kızlarınızla aranız nasıl? <br /><br />- Aramızda çok büyük bir duygusal bağ var. <br /><br />Anneleriyle görüşüyorlar mı? <br /><br />- Sık sık görüşüyorlar. Hatta eskisinden daha fazla görüşüyorlar. Artık o konuda sıkıntımız yok. Buraya da gelip gidecekler. Aramızda çok sevimsiz şeyler yaşandı ama artık geride kaldı. Aramızda bir problem yok. <br /><br />Albüm mayısta <br /><br />Yeni albümüm Mayıs 2008 yılında çıkacak. Şarkılarımı yaşayarak yazmıyorum. Kimisi yaşanılarak kimisi ise düşünülerek yazılıyor. Ruh halime bağlı. Birilerine de yazdığım oluyor. Ne kadar akıl mantığının dışına çıkabilirseniz veya ne kadar duyguların derinliklerine inebilirsiniz o kadar malzemeniz oluyor. Bu da sizin kendinizi iyi ifade etmenizi sağlıyor. Bunun sırrını çözdükten sonra kolaylaşıyor. Yoksa dahi bir adam değilim.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-44670892015717913032007-11-23T10:35:00.000+02:002008-12-10T08:33:12.303+02:00Nil Karaibrahimgil: Beni şımartan<a href="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aRFUdX0OI/AAAAAAAAYF8/MQs_s6PxDAc/s1600-h/4459701.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aRFUdX0OI/AAAAAAAAYF8/MQs_s6PxDAc/s320/4459701.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135951945639907554" /></a><br />Beni şımartan şöhret değil <br /> <br />Nil Karaibrahimgil, şımardığı yönündeki iddialara yanıt verdi.<br /><br />Nil Karaibrahimgil fotoğrafları için tıklayın<br /><br />Nil Karaibrahimgil, şımardığı yönündeki iddialara yanıt verdi. "Kendimi hiç de şımarmış hissetmiyorum. Dışarıdan öyle gözüküyor olabilirim ama bunun şöhretle alakası yok. Çok şımartılarak büyütülmüş bir kız çocuğu olarak, o duygu benden bir türlü gitmedi. Bunun için de anneme ve babama teşekkür ederim!"<br /> <br />O kimi zaman şarkı sözleriyle, kimi zaman eleştirilen sesiyle, kimi zaman da reklam filmleriyle gündemde... Ama bu yoğunluğa rağmen hep meraklı gözlerden uzakta... "Albüm ve konserler dışında göz önünde olmayı kendime yakıştıramıyorum" diyen Nil Karaibrahimgil, şu sıralar yeni reklam filmiyle evlere konuk oluyor. Üstelik alıştığımız uçarı kız çocuğundan çok farklı bir imajla, seksi bir kadın olarak...<br /><br />Neden röportaj vermekten hoşlanmıyorsunuz?<br /><br />- Benim iki tane paylaşım yolum var; biri albüm, diğeri ise konserler... Bunlar dışında başka bir yerde kendimi anlatmayı sevmiyorum. <br /><br />Yoksa bu bir reklam stratejisi mi? Yüzünüz eskimesin, insanlar sizi özlesin diye mi kendinizi göstermiyorsunuz?<br /><br />- Yok yok. Kimse bana hayatım boyunca öyle bir şey söylemedi. "Öyle yaparsan daha iyi olur" diyen de olmadı. Bu zaten planlı programlı olacak şey değil. Sadece göz önünde olmak istemiyorum. <br /><br />Son reklam filminizle özgür kızdan çekici bir kadına dönüştünüz... <br /><br />- Yıllar geçiyor, yaşımız büyüyor. Benim de içimden elbet bir kadın çıkacaktı! Penti’nin reklam filminde, içimdeki o kadının çıkmasını biraz da yönetmenimiz Umur Turagay sağladı. Zaten kendisi ne zaman beni çekse, içimden bir kadın çıkıveriyor. Çünkü o bunu başarabilen bir yönetmen.<br /><br />Bu reklam filminde rol almanızın sebebi bu muydu yoksa?<br /><br />- Benim bu işi kabul etmemdeki en büyük neden şu cümle oldu: "Türkiye’de kadınlar desenli çorap giymeye korkuyorlar. Onları desenli çorap giymeye teşvik edebilir misiniz?" Ben de kabul ettim. Çünkü bir kadın zaten çok desenlidir! Ben de her gün başka bir desenle uyanabilen bir kişiliğim. Yoksa başka reklam filmleri için de teklifler geliyordu.<br /><br /> Sesinizin iyi olmadığına dair eleştiriler var. Peki bir daha dünyaya gelme şansınız olsa, yaratıcı bir söz yazarı mı olmak isterdiniz, yoksa bülbül sesli bir şarkıcı mı? <br /><br />- Yine söz yazarı olmak isterdim. Ben bir söz yazarıyım, bir şeyler söylemeye çalışıyorum ve bunlara da melodiler buluyorum. Teoman’ın röportajı vardı geçen haftalarda; "Ben her şeyden önce bir şairim" demiş. Çok da güzel söylemiş. Bence de öyle. Dünyada yorumcular var. Sesleri çok güzel. Ama onlar bir şeyin sözcüsü olarak çıkıp, sesleriyle bunu duyuruyorlar. Biz, yani benim gibiler ise bir şeyi anlatma durumunda olanlarız. Böyle yaşayanlar kendi sözlerini, müziklerini de kendileri yaparlar. Biliyorum sesim en güçlü tarafım değil. Buna rağmen kendi şarkılarımı güzel taşıdığımı düşünüyorum. <br /><br />Özellikle "Pırlanta" şarkısından sonra "Nil Karaibrahimgil gibi bir kızım. Kimse beni parayla satın alamaz" diyenler çoğaldı. İddialı sözler size ister istemez bir sorumluluk yüklüyor mu?<br /><br />- Bu durumdan ben de rahatsız oluyorum. Mesela konserlerimde "Kızlar" diye bağırdığımda, öyle bir ses geri dönüyor ki, sanki nereye gidiyorsam peşimden oraya gelecekler gibi! Hani bir savaş açmışız gibi, ama ne için bu kadar ayaklandık ben de bilmiyorum! Hayatta bir şey olmak isteyen, bunun için de biriyle evlenmek zorunda olmadığını hisseden, her sabah kalktığında kendini bir kadın olarak görebilen, kendi parasını kendi kazanan ve bir erkeğin kredi kartını kullanmayan kadın bana çok güzel geliyor. Ben öyle olmaya çalıştığım için de bunun güzel bir şey olduğunu söyleyip, fikrimi onlara aşılamaya uğraşıyorum. <br /><br />Beni şöhret değil ailem şımarttı<br /><br />- Şöhret sizi şımarttı mı?<br /><br />Valla ben kendimi hiç şımarmış hissetmiyorum. Dışarıdan öyle gözüküyor olabilirim ama bunun şöhretle hiçbir alakası yok. Çok şımartılarak büyütülmüş bir kız çocuğu olarak, o duygu benden bir türlü gitmedi. Bunun için de anneme ve babama teşekkür ederim!<br /><br />Bana karşı olanlar bilmeden benzin depomu dolduruyorlar<br /><br />Önceleri eleştirilen şarkı sözlerinizin sonradan neredeyse slogan haline gelmesi nasıl bir duygu? "Bu mudur" diyene, "Budur kardeşim" demek...<br /><br />- Bir gün gazetedeki köşeme bir eleştiri geldi; "Ne şarkı söyleyebiliyorsun, ne de yazı yazabiliyorsun... Bir de sana bu köşeyi vermişler. Ne oluyor bu ülkeye, pes doğrusu" diye... Belli ki aşırı sinirlenmiş bana. Normalde eleştirilere hiç cevap vermem. Dedim ben buna bir cevap vereyim! Düşündüm, karar verdim ve "Di mi" yazdım. Onların objektifinden böyle gözüküyor da olabilirim. Ama bir yandan da ortada ben diye bir şey var. Ben eleştirilerden güç alıyorum. Bana karşı olan insanlar, benim benzin depomu doldurduklarının farkında değiller! Bu eleştirileri yapanların çoğu genelde kendi başarısızlığını, başkasının başarısına bağlıyor. Diyor ki; "Ne kadar dandik!" Ama kendisi dandik olanı bile yapamıyor!<br /><br />Nasıl duygulanmamız gerektiğini biz Sezen’den öğrendik<br /><br />- Sizin için; "Sezen Aksu ve Aysel Gürel’in tek bedende toplanmış hali" diyorlar... Katılıyor musunuz?<br /><br />Kendim için asla böyle bir şey söyleyemem. Sezen Aksu çok müthiş bir insan. Bir yerde onun için "Bir milletin duygusal uzaktan kumandalarını elinde bulunduruyor" denildiğini duymuştum. Bugün Türkiye’de belli bir yaşın üzerindeki herkes, sevgilisinden ayrıldığında mutlaka bir Sezen Aksu şarkısı dinleyip ağlamıştır. Çünkü nasıl duygulanmamız gerektiğini bize Sezen Aksu anlattı. Bir gün besteci olarak, şarkıcı olarak Sezen Aksu’nun geldiği yere gelebilirsem, o kadar uzun bir maraton koşucusu olabilirsem, çok mutlu olurum. Nesiller boyu insanlara bir şeyler diyebilirsem bu çok güzel olur.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-89877626235701237702007-11-23T10:28:00.000+02:002008-12-10T08:33:12.503+02:00Hande Subaşı: Piyasa şarkıcısı<a href="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aPxEdX0NI/AAAAAAAAYF0/Ey2q8EtThrY/s1600-h/4435438.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://4.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aPxEdX0NI/AAAAAAAAYF0/Ey2q8EtThrY/s320/4435438.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135950498235928786" /></a><br />Piyasa şarkıcısı olmam <br /> <br /> Türkiye güzeli olmasına rağmen adını katıldığı şarkı yarışmasıyla duyuran Hande Subaşı, sanat dünyasında dört koldan ilerliyor.<br /><br />Türkiye güzeli olmasına rağmen adını katıldığı şarkı yarışmasıyla duyuran Hande Subaşı, sanat dünyasında dört koldan ilerliyor. Yaşanan anlaşmazlık nedeniyle "Elveda Rumeli" dizisinden ayrılan Subaşı, bir sinema filmine yeşil ışık yaktı. Bir yandan da müzik piyasasına atılmak için uygun zamanı kolluyor.<br /><br />"Elveda Rumeli"den neden ayrıldınız?<br /><br />- Kanalla yapılan sözleşmede bir anlaşmazlık oldu. Daha doğrusu onlar kendi isteklerine göre sözleşme yaptılar. Sözleşme benim beklediğimden daha bağlayıcıydı. <br /><br />İyi ama sözleşmeyi okumadan mı imzalamıştınız?<br /><br />- Biraz apar topar imza atmıştık. İki taraf da prensiplerinden vazgeçmeyince mecburen bitti.<br /><br /> Rolünüzden mi memnun değildiniz?<br /><br />- Bu <a href="http://alcanmarka.com/page25.aspx">proje</a> bana aylar önce geldi. Hatta teklif geldiğinde, şu an projede olanların isimleri bile daha ortada yoktu. Her şey hazırlık aşamasındaydı. Ben bir dönem dizisinde rol almak istiyordum. Biraz da o cazip geldi ve inatla dizide rol almak istedim. Tabii ben de bilemezdim anlaşmazlık çıkacağını... Bugüne kadar hep yapımcılarla anlaşıyordum. İlk defa büyük bir kanalla anlaşma yoluna gidildi. Ne kadar çok kişi söz hakkına sahip olursa, anlaşmak ve iletişim kurmak da o kadar zor oluyormuş.<br /><br /> Annenizin çekimlere gelip, her şeye karıştığı söylendi...<br /><br />- Bunu ortaya atan kişinin mutlaka benimle bir alıp veremediği var! Annemle profesyonel anlamda çalışıyorum, kendisi benim menajerim. Benim işlerime tabii ki müdahalede bulunacak, yeri geldiğinde haklarımı savunacak. Ama benim isteğim doğrultusunda... Annem böyle bir şey yapmaz. Zaten ben buna müsaade etmem.<br /><br /> Yerinize gelen Berrak Tüzünataç sizce doğru bir isim mi?<br /><br />- Bunu en başta yapımcılar bilir. Ama bana kalırsa gelen kişi, karaktere gayet yakın... Elbette ikimiz de farklıyız, ama dizide bu durumun çok göze battığını düşünmüyorum.<br /><br /> Sizin kendi yerinize birini tercih etme şansınız olsaydı, o isim kim olurdu?<br /><br />- Yok, ben öyle bir şey düşünmedim. Berrak şu anda doğru isim olabilir. Çünkü yapımcıların bir anda birini bulabilmeleri çok zor. Bunun için vakit gerekiyor. <br /><br />"Bundan sonra şu konuda daha dikkatli olacağım" dediğiniz neler var?<br /><br />- Ben zaten çok dikkatli davranıyorum. Hukuksal anlamda çok fazla taviz vermeyi sevmiyorum. Ama "Elveda Rumeli"de çok duygusal davrandım, manevi yaklaştım. Yani çıkarlarımdan ziyade benim ne kadar keyif alacağım, sanatsal anlamda ne kadar haz alacağım önemliydi. Profesyonel açıdan baktığımda, birçok şeyi kaçırdığımı görüyorum bu projeyle... Ama yine de hayatta hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum.<br /><br />Bu sezonu dinlenerek mi geçireceksiniz, yoksa yeni bir diziye başlayacak mısınız?<br /><br />- Muhakkak çalışacağım. Boş durmaya tahammül edemiyorum. "Elveda Rumeli"yi bıraktığımdan beri 5-6 dizi projesi ve bir tane de sinema filmi teklifi geldi. Bir projenin ses getirmesi, popüler olması beni ilgilendirmiyor. Hoşuma gitmesi yeterli... Çok popüler projeler de geldi bugüne dek, ama içime sindiremedim. Sinema filmi projesinin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bu benim ilk sinema filmim olacak.<br /><br /> Berrak Tüzünataç’ın "Organize İşler"deki gibi küçük rolleri de var. Siz mutlaka başrol mü bekliyorsunuz?<br /><br />- Çok iyi oyuncuların rol aldığı bir dizide bana çok ufacık bir rol de gelebilir, oynayabilirim. Ama projenin kalitesi önemli... <br /><br /> <br />Güzellik kraliçesiydiniz, ama katıldığınız şarkı yarışmasından sonra daha çok tanındınız. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?<br /><br />- Evet, öyle oldu. Aslında "Şarkı Söylemek Lazım" yarışmasından önce iki dizide oynadım. Ama bir yarışma programı sayesinde bu kadar tanınabileceği, insanın aklına gelmiyor gerçekten... Her hafta düzenli olarak yayınlanınca ve insanların eğlenebileceği bir program olunca, daha çok izleniyor sanırım. E bir de müzik vardı işin içinde. Bu yüzden hem programla, hem de benimle çok ilgilendiler.<br /><br /> Sizce insanlar sesinizin iyi olmasına neden bu kadar şaşırdı?<br /><br />- Hep çok kötü performanslar gördükleri içindir! Allah’tan ben her zaman doğru bir portre çiziyorum. Çünkü bu tür yarışmalar biraz riskli ve insanların foyasını ortaya çıkarmaya yönelik... Bu durum bana avantaj olarak döndü. Çünkü insanların hakkımda daha da güzel şeyler düşünmesini sağlayacak bir ortam yaratıldı. Daha doğrusu ben o ortamda incelemeye alındım. Sesimin kötü olmadığımı biliyordum. Ama başkaları bunu bilmiyordu. Hatta benim yakın akrabalarım bile çok şaşırdılar. Hálá beni programlara davet ediyorlar, şarkı söyletiyorlar. Benim için çok keyifliydi. En önemlisi de bu...<br /><br /> "İleride mutlaka müzikle ilgili bir şeyler yapacağım" diyor musunuz?<br /><br />- Diyorum ama ne şekilde olur onu bilemem. Bu yarışma sonrasında müzik anlamında teklifler arttı. Etrafımdakilerin de bu mesleğe girmem konusunda çok desteği var, ama ben henüz zamanının gelmediğini düşünüyorum. Piyasa albümü çıkarıp şarkıcı olmaktansa, müzik yeteneğimi kullanıp ufak tefek bir şeyler yapmayı tercih ederim.<br /><br />İki yıla kadar evleneceğim<br /><br />- Nişanlınız Can Özgen, "Her şeyi bırakıp evinin kadını ol" diyor mu?<br /><br />O pek sevmiyor, alışkın da değil zaten bu işlere. Ama "Evinin kadını ol" gibi bir düşüncesi olamaz. Bunu bilerek başladı bu ilişkiye. Zaten benim çizdiğim yolu beğendiği için hiçbir şüphesi yok. Tabii çevremdekilerden dolayı huzursuzluk yaşadığı zamanlar oluyor. Ama işlerimi severek yaptığımı ve vazgeçmeyeceğimi de biliyor. Onu üzmek istemeyeceğimi bildiği gibi... İleride eğer evlilik olursa, hayatımıza zarar vermediği sürece mesleğim sorun yaratmaz. Fikir ayrılığı doğarsa, bir şekilde orta yolu buluruz.<br /><br />- Yakın zamanda evlenmak gibi bir düşünceniz var mı?<br /><br />Eğer ilişkimiz sorunsuz devam ediyor olursa, iki seneye kadar evlenebiliriz. Çok uzun sürmez, evlilik yakın benim için.Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7911672026458883712.post-59157902415093534032007-11-23T10:23:00.000+02:002008-12-10T08:33:12.897+02:00Murat Boz: Soyunmak işim<a href="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aO30dX0MI/AAAAAAAAYFs/dlwOig7XZAU/s1600-h/4374811.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_fCwVivni2fU/R0aO30dX0MI/AAAAAAAAYFs/dlwOig7XZAU/s320/4374811.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5135949514688417986" /></a><br />Soyunmak işimizin gereği <br /> <br /> Murat Boz, dergilere verdiği erotik pozlarla ilgili " Bir pop idolü olarak bunu yapmam gerekiyordu." dedi.<br /><br />Murat Boz, Billboard’a ilginç açıklamalarda bulundu. Genç şarkıcı, dergilere verdiği erotik pozlar için "Evet, soyundum. Ama bu, bu işin içinde var. Bir pop idolü olarak bunu yapmam gerekiyordu" dedi.<br /><br />Önce "Aşkı Bulamam Ben" adlı bir single yaptınız, sonrasında ise ilk albüm "Maksimum" geldi. Ancak "Maksimum", tarzınız konusunda net bir fikir vermiyor? <br /><br />- Başlarda daha pop rock’a yakın bir tarzla çıkma fikrim vardı. Aslında böyle bir deneme de yapmıştık Ozan Çolakoğlu’yla. Ama sonrasında kendimi sınırlamak istemedim. Müzik hislerle yapılır. Ben de hislerime inandım. Ve iddia ediyorum ki, bu albüm herhangi bir albüm değil. Bundan bir 10-20 sene sonra da dinlenecek bir albüm yaptım. <br /><br />Siz de Facebook ünlülerinden misiniz? <br /><br />- Hayır, ben kullanmıyorum. Benim adımı gördüğünüz hesapların hepsi "fake" (sahte). Bu tarz şeylerle uğraşamıyorum ama benim yerime dinleyicilerime cevap veren, benmişim gibi yapan ruh hastaları var. Kendim girsem olmaz çünkü insanlar fazla istekliler. Tabii ki herkes tanışmak istiyor ama bir yerden sonra "Sen ne kadar kendini beğenmiş birisin, cevap bile vermiyorsun"a geliyor mesele. <br /><br />Yoğun ilgiden kaçar mısınız? <br /><br />- Herkesin bir kaygısı vardır bu konuda. Ama "Bunaldım, bir yurt dışına çıkayım" demenin de biraz abartı olduğunu düşünüyorum. Kimse kimseyi öldürmüyor, Ben Nişantaşı’nda gezebiliyorum mesela. Taksim’de de şapka takıp gezebiliyorum. Tanırlarsa da "merhaba" der geçersin. O süper meşhurluk eskidendi. <br /> <br />Şöhret sizi hiç mi korkutmuyor? <br /><br />- Ben kendimden değil, etrafımdan korkuyorum. İnsanlar şöhreti yakalamış kişilerin değiştiklerini düşünürler. Annem bile farklı davranıyor. "Anne" diyorum, "Ben senin her zamanki oğlun Murat’ım, bana böyle davranmana gerek yok!" Ben neyin ne olduğunu bilen bir adamım. Önümü görebiliyorum. Asla çok havalarda uçmam.<br /><br />Size sürekli "Tarkan’ın veliahtı" diyorlar. Ama siz daha çok Justin Timberlake gibisiniz. <br /><br />- Bu söylemi sevmiyorum. Justin konusunda da "Onu beğenmiyorum" diyen yanlış yapar! Anormal yetenekli bir herif. Sesi, görüntüsü, dansı.. Her şeyi çok başarılı. Pop dünyasını şekillendiriyor. Ne yapıyorsa herkes onun peşinden gidiyor.<br /><br />Sizce Türkiye’den de dünyaca ünlü bir Justin Timberlake çıkar mı? <br /><br />- Çıkar ama yurtdışında yaşamalı, o mantıkla çalışmalı. İngiliz vatandaşı bir Türk mesela. Bu nedenle de dünyaya açılmak konusunda çok şey söylenmemeli diye düşünüyorum. Herkes "Ben İngilizce albüm yapıyorum" diyor. Burada endüstri polemik yaratmaktan tıkanmış vaziyette. Çünkü işin kuralı böyle. Buna alışmış milletin buna alışmış popstarı da dışarıda İngilizce albüm yapmaya kalkarsa elbette çuvallar. Kabul etsek de etmesek de. Tarkan’ı gördük. Onun için belki "çuvalladı" diyemeyiz ama farklı bir mantık var, bunu kabul etmek lazım. <br /><br />Aynaya baktığınızda kendinizi beğenir misiniz? <br /><br />- İnsanlar beni yakışıklı buluyor ama ben kendimi beğenmem. Yakışıklı olduğumu da hiç iddia etmedim. Erkekler beni pek sevmiyor ama ben zaten o iddiayla çıkan biri değilim. Pop müzik biraz da arz-talep meselesi. Evet, soyundum da. Ama bu, bu işin içinde var. Bir pop idolü olarak bunu yapmam gerekiyordu. <br /><br />Dürüst davranıyorsunuz. "İstemedim, beni soydular" diyebilirdiniz... <br /><br />- Hayır, ben istedim, ben yaptım. Benim kendime bakmam gerekiyor. Yediğime içtiğime dikkat eden, spor yapan bir adamım. İşimin gereği bu. Siz muhasebeci olursanız, matematiği iyi bilmelisiniz. Bunun gibi. <br /><br />Elvis’i dinlerken ürperdim<br /><br />Murat Boz, Elvis Presley’e hayranlığını şu sözlerle anlattı: "Geçenlerde Almanya’dayken, Elvis Presley’in hayatını anlatan bir belgesel seyrettim. "You’re Always on My Mind"ı canlı söylüyordu. İliklerime kadar ürperdim. Teknoloji o kadar işin içine girdi ki, galiba biraz samimiyetimizi kaybettik. Bu benim albümümde de var. Her şey orijinal olunca bir başkaymış. Günahıyla sevabıyla, canlı çalıyor adam. İnanılmaz bir sound çıkıyor."Netvizyon Haberhttp://www.blogger.com/profile/17042396416886803941noreply@blogger.com0