Cuma, Nisan 13

Erol Aksoy: Sabah ve atv'ye talibim


Sabah ve atv'ye talibim
İşimi öyle önemserim ki, bazen deşifre edilmiş söyleşiyi okurken, yahu o anda şunu niye hatırlamadım, şunu niye sormadım, diye eksiklenir ve o boşlukları doldurmak için üşenmez, muhatabımla yeniden konuşurum.

Bu bölümdeki "1 milyon dolarınız var mı ki alırım diyorsunuz?" ve "Sabah ve atv'yi almak için hukukî bir engeliniz yok mu?" soruları daha sonra telefonla sorularak metne monte edilmiş, Erol Aksoy bu vesileyle, daha önceki başka sözlerine de açıklık getirme imkânı bulmuştur. Erol Bey, "Eğer bu dünyada bir kötülük yaparsak, bizim de bu dünyada acı ve ceza çekmemiz doğrudur." sözlerinin ardından telefonda sormak istediğim yeni soruyu, "Maç bitmiş, hakem hâlâ sarı kart gösteriyor. Bu adil değil." diyerek reddetmiştir. Çok haklıdır. Soru sorulmamıştır.

Atv ve Sabah'ın Ciner'e ve Dinç Bilgin'e yâr olmaması, medyanın asıl patronunun devlet olduğunu gösteriyor mu sizce?

Hayır. İşini iyi yapanlar medyasının sahibidir. Neden Aydın Doğan'ın kurumları ona yâr oluyor da öbürlerininkiler olmuyor? Aydın Bey sağ olsun hesap kitabını iyi yaptığı için. Öbürleri demek ki ya hesaplarını iyi yapmıyorlar ya da başka emellerle medyaya girmişler. Bu, devletten ihale almak da olabilir. Ne bileyim güzel kızlarla çıkmak için de olabilir.

Size göre Ciner'in hatası neydi?

Benim kanaatime göre Ciner'in hatası işin başında TMSF ile bir protokole imza atarken, Dinç Bilgin'in TMSF ile bir protokole imza atmaması. Sayın Ciner'in de hakkını yemek istemem. Ama gördüğümüz kadar gizli bir anlaşma varmış ki Dinç Bilgin getirip bunu vermiş.

Dinç Bilgin kendini niye ihbar etti?

Benim yorumum şu: Diyelim 800 milyon dolar borcu olan bir kişinin en büyük iki varlığı 400'e giderse ve bu arada o 400, iki üç sene içinde 1.200 olur ise, bu kişi o 400'lük anlaşma bozulur da yeniden satılırsa o zaman bütün borcun kapanacağını görmüştür. Belki Sayın Bilgin de ailesine, çoluk çocuğuna olan sorumluluğuyla davranmıştır. Ona 800 milyon dolar bir fatura çıkmışsa, ki o faturada Dinç Bilgin'in ne kadar kusuru olduğunu bilmiyorum. Onu Etibank'a, oraya buraya itenlerin hiçbir şekilde takibe uğramayanların olduğu bir yerde, elindeki mal varlıkları Türkiye'nin istikrarlı gelişmesiyle 1 milyarı bulduğu bir ortamda, belki de o gizli anlaşma sebebiyle diğer taraf ona üstelik bir de haksızlık yapmışsa, o da kendi menfaatini düşünecektir. Bu arada devlet de çok daha fazla bir tahsilat yapacaktır. Bütün bunlar tabii ki hukuken onaylanır ise.

Paranız olsa Sabah'ı alır mısınız?

Kaça satılacağına bakılır. Ben tabii Sabah'ı da alırım, atv'yi de. Sektör olarak iyiye gidiyor. Reklam pastası büyüyor.

1 milyon dolarınız var mı ki alırım diyorsunuz?

Hayır param yok, ama yöneticiler bugünlerde parasını işletmek isteyen birçok sermayedarı veya fonu bulabiliyor.

Ne yani bu işi takip edecek misiniz? Alıcı olacak mısınız?

Bilmem ki. Yani onun finansmanını bulursam ki şu anda kimlerle konuşsam, "Valla Erol Aksoy iyi televizyoncuydu." diyorlar. Şu anda ben televizyonculuğun duayeniyim. İyi bir yöneticiyim. Az adamla çok iş yaparım, verimli çalışırım. Yani medya olsun, sanat galerisi olsun, bankacılık olsun, benim eğitimim yöneticilik. Biz Hürriyet'te muhabirlerin haber akışını, bölge müdürlüklerine ne kalıyor, ne kalmıyor, bütün bunları aynen sanayi şirketi gibi ölçtük, biçtik, buna göre yönettik.

Sabah ve atv'yi almak için hukukî bir engeliniz yok mu? TMSF ile anlaşmanız ve dünya kadar borcunuz var.

Anlaşma ve borcum, herhangi bir şirketi yönetmeme katiyen engel değil. Atv'yi almak daha iyi olur bence. O bir eğlence sektörü.

İmkânlarınız ne olursa Sabah da bunun içine dahil olur?

Orada beni yakaladınız.

Hadi söyleyin. Sabah'a alıcı olabilmenizin şartları nedir?

Bakın geçenlerde CİNE5'e daha birinci gün bir haber geldi. Çok meşhur bir yerde, bilmem şu kadar milyon dolar alan bir kişi bir proje yapıyormuş. Beş on milyarı işçilere ödemiyormuş. Rezalet diye bir haber olacak iken, dedim bu işçilere niye ödemiyormuş? İşçilerin elinde çeki bir müteahhit, bir başka müteahhite vermiş. O da başkasına vermiş. Şunu gördüm ki arkadaşlar bir haber yapacaklar, ellerinde belge yok. Sadece beyan var. İşte bu üçkâğıtları yakaladık falan. Ne üçkâğıdı? Yani belge olmadan da maalesef haksız yayın yapılıyor. Nitekim ben buna mani oldum. O haber çıkmadı televizyonumuzda. Burada çalışan gazeteciler de anladılar ki bir oyuna geliyorlar. Yani burada bir gazetecinin kullanılma ve oyuna gelme olayı çok fazla.

Dolayısıyla Sabah'ı ve atv'yi habercilik öyle yapılmaz böyle yapılır iddiasıyla mı almak istiyorsunuz?

Yok yok. Bu gidişle bu sohbetin manşetinin "Aksoy, atv ve Sabah'ı alıyor" şekline gelmesinden endişeliyim.

Söylediğiniz lafın manşete çekilmesi sizi niye rahatsız etsin?

Yok canım. Bu bir olayı alıp, demagoji yapmak olur. Ben iyi yöneticiyim. Bana ne verilirse iyi yönetirim.

Ama bana oyun oynuyorsunuz gibi geldi. Almak istiyorsunuz; ama yönetici olarak falan...

Yani şimdi üç gün üç gece manşette mi olacağız? Saatler boyu konuşup sonra iki cümleyi başa çekeceksiniz. Ben şunu söylemek istiyorum. Sabah ve atv iki iyi markadır. Bu iki marka da batmıştı 2002'de. Bu markaya yatırım yapıp, savaşını verip yine marka değerini yükseltenler, hakikaten de bir katkıda bulundular. Yani kim bu iki iyi markayı yönetmek istemez ki diyorum.

Öyle olsun. TMSF ile yaptığınız anlaşmaya gelelim. Borcunuzu kabul ettiniz. İstenilen teminatları verdiniz. Bunun üzerine şirketleriniz geri verildi. Ama bu ana gelene kadar epey direndiniz. Nasıl olsa hemen satamazlar deyip vuruşa vuruşa mı çekilmek istediniz?

Hayır katiyetle. Niye üç dört sene imzalamadım? Sebebi yüklenen faizler. Burada bir eşitsizlik var. Yani bazı protokol imzalayanlar da diyelim bankadan şirketlere kredi verilmişse üç dört sene geriye dönük o kredilere protokol faizi işletildi. Bende ise benim işlettiğim yüzde beş faiz ile 400 trilyon olan borç 726 trilyona gelmiştir. Benden sonra yapılan bazı protokollerde geriye dönük faizde düşüşler yapılmıştır. Bende yapılmamıştır. Buna uzun zaman itiraz ettim, evet doğru.

Sonra niye kabul ettiniz?

İktisat Gayrimenkul Yatırım ortaklığım bana göre çok düşük bir fiyata satıldı. Birkaç şirketim daha düşük fiyata satılacaktı. O zaman ben en azından bunları alayım, büyütmeye çalışayım kararını verdim.

12 yılda 945 milyon dolar ödeyeceksiniz. Bunu başarabilmek için eskisinden daha yırtıcı mı olacaksınız? Yoksa daha temkinli bir Erol Aksoy portresi mi izleyeceğiz?

Eskiden yırtıcı olduğumu kabul etmiyorum. En iyi üslup, duruma göre değişen üsluptur. Ne hep dediğiniz gibi şiddetli, ne hep fazla yumuşak ve temkinli.

Şimdi yönetimde TMSF'den de iki kişi var. Onları sizi yanlış yapmaktan alıkoyacak güvenlik unsuru olarak mı, yoksa ayak bağı olarak mı görürsünüz?

Biz zaten üçkâğıt yapmadığımıza göre sorun yok. Yalnızca ikisi değil hepsi TMSF yetkilisi olabilir. Onlar işletmede kazanılan paraların, işletmede kalması, borç ödenmesi için kendileri bakmak istedi. Biz de tabii dedik.

Ama onlar devlet memuru. Siz işadamısınız. Yönetimde mantık farkı olmaz mı?

Zaten biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz ki. TMSF de en çok tahsilatı sağlamak istiyor. O bakımdan biz birbirimize ayak bağı değil, yardımcı oluyoruz. Ben nasıl öğreniyorsam, sayın TMSF yetkilileri de bu şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yaparak, görerek onlar da tecrübe kazanıyorlar.

TMSF başkanıyla herhalde pek çok kez görüştünüz. Nasıl bir izlenim edindiniz?

Ben TMSF başkanını bu süreçte maneviyatı yüksek iyi bir insan olarak tanıdım.

Peki siz maneviyatı yüksek biri misiniz?

Maneviyatı yüksek derken dinden mi bahsediyorsunuz, etnik değerlerden mi? İkisi aslında birleşir. Sonunda doğruları yapmamız lazım.

Hiç din sorusu düşünmemiştim. Siz getirdiniz aklıma. Dine yakın biri misiniz?

Eşim çok yakındır. Ben o kadar yakın değilim. Cennet ve cehennemin bu dünyada olduğunu düşünürüm. Öldükten sonra cennet cehennem konusuna bu yaşımda ve mühendislik eğitimimle çok inanamıyorum. Öte yandan bu dünyada kötülük ve haksızlık yaparsak bu dünyada cezasını çekeceğimizi, bunun böyle olmasının da hakkani olduğunu düşünüyorum. İlahi adaleti zaten biz yaşarken görüyoruz. Eğer bu dünyada bir kötülük yaparsak, bizim de bu dünyada acı ve ceza çekmemiz doğrudur.

Babanız size, "Kendinden akıllı ile iş yapma." diye nasihat etmiş. Ve siz beni çok irkilten bu sözü hep tutmuşsunuz. Başınıza gelen olumsuzluklarda bu nasihatin payı var mı?

Bir baba, oğluna yolda yürürken veya oyuncağını sallarken bazı laflar ediyor. İnsan da büyüyünce işine geldiği bazı lafları kullanıyor, gelmeyeni kullanmıyor. Şimdi birçok söyleşide bu lafımı okumuş olabilirsiniz. İnkâr etmiyorum. Kendinden daha akıllı ile iş yapma, yani yaparsan kazık yersin, dikkat et gibi bir şeydir. Onun için bu söylemi abartmamak lazım. Çünkü iş dünyasında bir insan benden daha akıllı ise onunla iş yapmayayım diyemezsiniz. Onun sizden daha akıllı olup olmadığını nereden bileceksiniz? Ben kendimden çok daha akıllılarla iş yapmış da olabilirim.

2004'te çıkartıldığınız yalınız için üzülüyor musunuz?

Benim bir çatı katı arası evimde iki çocuğum doğdu. İktisat Bankası sahibi oldum, Fransa'da ve Amerika'da bankalar sahibi oldum. Show TV'yi kurdum, Hürriyet'e ortak oldum. O yalıya gittikten sonra maalesef 94 ile beraber olumsuzluklar yaşadım. O bakımdan üzülmüyorum. Üzüldüğüm konu, o yalı fevkalâde ucuza gitti. Ve ah aldı. O yalının değerinin ödenmesi lazım. Ve onun ödenmesi için de çalışacağım.

Nazlı Ilıcak da sizin onun ahını aldığınızı söylemişti. O çıktı, siz girdiniz.

Ben yalıyı Nazlı Hanım'dan almadım. Oğlu Mehmet Ali Ilıcak'tan aldım. Mehmet Ali'ye de bütün parasını ödedim. Hatta o paralardan bir kısmının annesine gittiğini biliyorum. Ancak parayı almış olmasına rağmen Nazlı Hanım yalıdan çıkmadı. Hatta çıkmak için ek bir ücret de istedi. Burada en iyi şahidimiz Mehmet Ali Ilıcak'tır. Ben Mehmet Ali Ilıcak Beyefendi'nin ahını aldım mı, almadım mı ona sorun. Kendisi o yalının satışından gelen paralarla yeni bir hayat kurduğunu söyleyen ve Miami'de veya Türkiye'de her bayramda beni ve eşimi arayıp, "Bayramınız mübarek olsun." diyen tek kişidir. 15 senedir Mehmet Ali Bey bizi arar sağ olsun. Onun ahını aldığımı zannetmiyorum.

Artık yaşamınız daha mı mütevazı, yoksa vazgeçemediğiniz eski alışkanlıklarınız var mı?

Şu yalıdan başka bizim ailece mütevazılık dışı bir yaşamımız olmadı. Hayatımda Mercedes'im olmadı. Bizim ofise geldiklerinde odamı görünce çok şaşırmışlar. "Erol Aksoy'un odası bu olamaz, nerede deri koltuklar?" demişler. Biz o yalının da zaten iki üç odasını kullanırdık. O kocaman bahçede bir tane davet vermedik. Benim uçağım, korumam hiç olmadı. Hayatımda tabanca taşımadım. Her zaman kendi çantamı taşıdım. Çok acil durumlar için, dört kere uçak kiralamışımdır, o da Türkiye içinde. Bizim zaten giderimiz çok fazla değildi ki. İnsanın normal bir hayatta çok muazzam paraya ihtiyacı yok ki.

Öte yandan çok sayıda, çok pahalı tablolarınız vardı, müzayedelerde satıldı.

Tabii ki bu konuda kırgınlığım var. Ben fotoğrafçılık yaptım, mimari, tarih, sanat okudum mühendisliğin yanında. Satılan tablolarımdan en az iki müze yapıldı. Şimdi Pera'da olan Osman Hamdi'nin tablosunu aldığımda Türkiye'nin en zengini değildim. Bizim evimizde o Burhan Uygur'un önünde doğum partisi verdiklerimiz, o tabloyu alıp gittiler bilahare. Ben sanatı kalıcı olduğu için seviyorum. İyi ki hayatta sadece bankacı olmamışım diyorum.

Hiç yorum yok: