Salı, Temmuz 3

Kenan Erçetingöz: Sezen Aksu


'100 metre için tekneye 100 dolar veriyorlar'

Kurduğu internet sitesinde, bizi magazin dünyasının ve gece âleminin her türlü detayından haberdar eden Kenan Erçetingöz, etrafa para saçan 'yeni zenginlerin' onu çok şaşırttığını söylüyor: "Çevresine hava satmaya meraklı çok insan var." Erçetingöz'le gece hayatında olup bitenleri ve tabii ki ünlüleri konuştuk..

- Siz sürekli geziyorsunuz, gece hayatında sizi en çok şaşırtan, "Pes," dedirten şey ne?
- Küçük kızlar... Yaşları 17'yi geçmiyor. Ben onlara 'küçük hanımefendiler' diyorum. Ben bunlarla konuşuyorum, işletmecileri de uyarıyorum. Hatta Türkbükü'nde jandarmayı bile alıp mekâna götürdüm, küçük kızlar nasıl içki içiyor diye. Ama "Bizim yetkimiz yok," dediler. Kim yetkili, kim yetkisiz belli değil. Ailelerini ise hiç anlamıyorum, nasıl bırakıyorlar bu küçücük kızları?

- O gece kıyafetleri ve pür makyajla sokağa çıktıklarını görüyorlardır herhalde...
- Onu görmüyor olabilirler çünkü kimileri tuvaletlerde kıyafet değiştiriyor. Ama ben bu çocukların anne babalarının da çapkın olduklarını düşünüyorum. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Ya da çoğu ayrı çiftler ve çocuklarının nerede olduklarından haberleri yok. "Nerdesin kızım?" "Falanca yerdeyim..." İnsan bir gelip bakmaz mı, nasıl bir yer burası, kızım kimle diye? Zaten görse ya intihar eder o baba ya da kızını bir daha asla bırakmaz. O tip annelerin babaların da sevgilileri var ve çocuklar bu ortamda istedikleri gibi at koşturuyor, çok büyük yalanlar söylüyor...

- Gece isim yapmış bir mekânda yemek yiyip eğlendikten sonra, hep şu duyguyu taşıyor insan "Acayip kazıklandık!" Gerçekten kazıklanıyor muyuz, yoksa onlar hak ettiklerini alıyorlar da biz mi yanılıyoruz?
- Bilinçli müşteri olacaksınız, gecce.com'u okursanız kazıklanmazsınız! Şöyle; iyi mekânda gidip en ön masalardan birine oturur, şişe açtırırsanız her şey değişir... Mesela çoğu zaman etrafa hava atmak için deniz kenarındaki ön masaya oturulur, masada "Ne kadar pahalı olabilir ki?" dedikleri bir şişe içki vardır. O, 600 YTL'lik bir şeydir, devamı da aynı şişeden gelir ve yemekle de hesap olur 2 bin YTL... O yüzden en güzeli normal bir masa ve kadeh içki almaktır Reina, Sortie vb. yerlerde. Balıkçılar da kelle başıdır. Yani altı kişi geldiniz diyelim, iki kişi balık yemez ama hesap altı kişi yemiş gibi gelir. Onun için en iyisi karnınız toksa da balık yiyin. Bir de gittiğiniz yerde mutlaka mönü isteyeceksiniz ve fiyatları kontrol edeceksiniz.

- Bir de araba getiren valelere verilen servetler var. Gerçekten 100 dolar veren oluyor mu park parası diye?
- Elbette, her şey 100 dolar. Reina'dan Sortie'ye tekneye binip 100 dolar ödüyorlar! 100 metrelik mesafeyi yürümemek, dahası hava atmak için kıyıdan tekneyle yan tarafa geçip bu parayı veren çok var gecelerde!

- Gece hayatının müdavimleri siteniz gecce.com'u delice takip ediyor. Bir magazin sitesinin bu kadar tutmasını nasıl açıklıyorsunuz?
- İnternette çok daha hızlısınız, anında haberi aktarabiliyorsunuz. Hiç unutmam Ender Mermerci yeni sevgilisiyle Reina'da oturuyor, biz de bunu hemen verdik. Kızı Amerika'dan telefonla arıyor "Anne yanındaki beyaz takım elbiseli adam kim?" diyor. Ender Hanım, "Nereden biliyorsun?" deyince, "E anne, gecce.com haberlerinde hepsi yazıyor şu an," diyor! Bir de bizim sırrımız detayda saklı. Çok iyi muhabirlerimiz ve editörlerimiz var. Buna ek olarak, bize dışarıdan haber aktaran 'ajanlarımız' da var tabii. Gazete sayfasında veremediğiniz tüm detayları, internette yazabiliyorsunuz. Örneğin, "Saat 19.35. Şu an bilmem kim, karşısında şu isimle kırmızı şarabını yudumluyor," diye. Zaten bütün polisler, cemiyet hayatının önde gelen işadamları ve onların hanımları bizi dakika dakika takip ediyor. 'Kim nerede, ne yapıyor?' diye. İnsanlar magazin dünyasında ve gece hayatında neler olup bittiğini çok merak ediyor gerçekten.

- Peki böyle bir sitenin sahibi olmak, birçok şeye yön verebilecek büyük bir gücünüz olduğu anlamına gelir mi?
- Aynen! Hatta geçmişe göre gücüm daha da arttı çünkü internet sitemde özgürüm. Eskiden gazetede ya da televizyonda olduğu gibi patronun eşi beni arayıp, "Biz Sezen Hanım'la (Aksu) yatta şu an beraberiz. Onunla ilgili bir daha böyle haber yapmayalım," diyemiyor. Bir de ben sürekli geziyorum, gittiğim yerleri eksikleri varsa eleştiriyorum.

Sezen Aksu istediği haberi yaptırıyor istemediğini yaptırmıyor
- Bir dönem herkes korkardı sizden. Magazinin en tepedeki ismi ve açığını bulduğunda ünlüleri acımasızca köşeye sıkıştıran biriydiniz...
- Acımasız demeyelim de, doğru olanı yazan diyelim! Bizim eleştirdiğimiz normal vatandaş değil ki, sanatçılar. "Bizim özel yaşantımız yok mu? Ben balkonum da güneşlenemez miyim?" diyorlar... Ama onlar sıradan insanlar değil, bunu anlamıyorlar.

- Gazetenin magazin müdürüyken bir gün SABAH'la yollarınız ayrıldı. Merak ediyorum, mesleğin zirvesinde ve bu kadar etkiliyken birdenbire işsiz kalmak sizi nasıl etkiledi? O dönemi nasıl atlattınız?
- Ben o müesseye çok emek vermiştim, yeri geldiğinde gazetede yatıyordum. Ayrılınca tabii ki çok üzüldüm ama her olay bir tecrübedir. Çok şey yaşayıp öğrendim bu meslekte. Bunu da bir tecrübe olarak görüp ders çıkardım kendime. 'Demek ki bu da olabilirmiş. Yerimize başkaları gelebilir, biz başka işler yapabiliriz... Ama hayat devam ediyor,' diye. Şimdi geçmişe ve o üzüldüğüm günlere bakınca, şükrediyorum. Çünkü o gün ayrılmasaydım, bugün kendi işimin patronu olamayacaktım.

- Zaman zaman kayırdığınız kimse olmuyor mu?
- Kayırma derken, doğru sanatçılara doğru haberler yaparız. Ama biraz önce dediğim gibi çok havalı ve kendini bu dünyanın kralı sananlara, bu dünyanın kralı olamayacağını göstermek için de yaptığı tüm şımarıklıkları, ukalalıkları da birebir yansıtırız. Ama elbette sanatçıların bazı haberlerini görmeyiz, bu bizim inisiyatifimizde.

- Magazin basınıyla en iyi başa çıkanlar kimler?
- Bunların başında Gülben Ergen gelir, çok beceriklidir bu konuda.

- Nasıl beceriyor bunu?
- Doğru insanlarla, doğru şekilde temas kurar. Saygısızlık yapmaz. Mesaj bırakırsınız hemen döner. Bir magazin müdürü ya da programının başındaysanız, sizin için en önemli şey bir ünlüye direkt ulaşmaktır çünkü. Ulaşamazsanız ikinci şahıslardan, menajerlerden duyduklarınızla haber yapıyorsunuz. Kimi zaman da duyduklarınız doğru olmuyor, menajerler sizi yanlış anlıyor. Zaten bizdeki menajerlik sistemi de bir âlem. Şımarıklık yapıp dünya starlarının menajeriymiş gibi "Sorularınızı alayım," falan yapıyorlar.

- Siz mesaj bıraktığınız halde dönmeyende mi var?
- Mesela Hülya Avşar, ama o bambaşka bu camiada. Bunları aştığını sanıyor, Sezen Aksu gibi olmak istiyor ama arada bocalıyor şu an. Hem muhatap almak istemiyor, hem aşağıda kalmamak...

- "Sezen Aksu gibi olmak istiyor," derken Sezen Aksu'nun nesi var?
- Sezen Aksu bambaşka bir kategoride. Müritlerin müriti oldu, kendi camiası var artık. Görüntü vermek istemeyebilir, kendi ruh halini saklamak isteyebilir, bunu da anlıyorum. Dünyanın her yerinde belli bir yere gelene kadar insanlar basını kullanır, sonra araya perdeler koyar. Anlaşılır bir şey bu... Ben Ajda Pekkan'ı çok seviyorum. Bu camiadaki en iyi yürekli kadın olduğuna inanıyorum. Sezen Aksu bile 'Sezen Aksu' olmak için Ajda Pekkan'ı örnek almıştır. Ama Ajda Hanım bu politikaları tam yapamadığı için, bence hak ettiği yerde olmadı hiçbir zaman. Çok daha iyi konumlarda olabilirdi.

- Siz Sezen Aksu'nun çok politik olduğunu mu düşünüyorsunuz?
- Tabii, bu işi çok çok iyi beceriyor.

- İstediği zaman istediği haberi yaptırabilme gücü var deniyor, öyle mi gerçekten?
- Aynen öyle çünkü şu anki yayın yönetmenleriyle hep geçmişten tanışıklığı var... Her sanatçı kendi kategorisine göre biriyle muhatap olur. Eskiden en önemli şey muhabirlikti çok havalıydık... Ama şimdi öyle değil.

'Hülya Avşar hata yapıyor'
- Türkiye'de ünlülere baktığınızda ne düşünüyorsunuz?
- Sanatçılar çok havalı bizim ülkemizde, burunlarından kıl aldırmıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok gerçekten.

- Ünlüler zaman zaman magazincilerden yaka silker, "Bıktım, peşimi bırakın," der... Ne kadarı samimidir bu sözlerin?
- Sanat dünyası bambaşka bir dünyadır. Bu dünyaya girdiğin zaman çıkman mümkün değildir çünkü çıkarsan bunalıma girersin. Haberinizin çıkmamasını bırakın, telefonunuz çalmazsa bile bunalıma girersiniz. Kimse kimseyi kandırmasın. "Ay haberim çıkmasın, istemiyorum," diyen Hülya Avşar dahil buna. Niye Hülya Avşar'ın adını veriyorum hep? Çünkü o gerçekten en güzel örnek hepsi için. Hata yapıyor ama bunu kabul ettiğini göstermek istemiyor, ben biliyorum. Tenis oynarken çekilen görüntüleri mesela... Sen onu giyiyorsan elbette ki çekilecek. "Alttan çekmişler," diyor, nereden çekeceklerdi? Bir şekilde gündeme gelmenin yolları bunlar, o anda haber olmak istiyor. Dünyanın her yerinde böyle yapar sanatçılar.

'Kerem Alışık 'Lütfen haber yapmayın' dedi, aynı gece yine Nazan Şoray'a gitti'

- "Bazı haberleri görmezden geliriz," dediniz. Burada kriter ne, mesela yuva yıkacak şeyler falan mı?
- Zamanında benden öcü gibi kaçıştıkları, yani Şamdan'ı yaptığımız dönemde büyük bir rekabet vardı basında. Bizim için kapağımız da çok önemliydi. Ama her şeye rağmen bize gelip doğruyu anlattıkları için geri verdiğimiz çok film makarası olmuştur. Buna Kaya Çilingiroğlu da dahildir, ne çapkınlıklarını yakalamışızdır... Ama biz bazı haberler yüzünden 'yuva yıkan' olarak suçlandık yine de, oysa işin aslını ben biliyorum.

- Mesela aklınızda kalan en çarpıcı çapkınlık hikâyesi hangisi?
- Hiç unutmam, Kerem Alışık'ı Sibel Turnagöl'le evliyken, Nazan Şoray'la birlikte yakalamıştık. Biz bundan dolayı da suçlandık... Onu çektiğimizin ertesi günü Kerem geldi, karşımda oturdu alnından terler akarak, "Ben evliyim, bir eşeklik yaptım, yuvam yıkılır bu haberi girerseniz. Lütfen, rica ediyorum," dedi. O benim kapak haberimdi, çok da önemliydi yani. Ben aslında işimde babamı bile tanımam, bize öyle öğretildi çünkü. Ama dedim ki, "Peki al bu resimleri, evine dön mutlu ol. Ben başka bir haber bulurum." Ama o akşam yine Nazan Şoray'ın evinin oraya bir muhabir gönderdim, bakalım gidecek mi diye...

- Gitti tabii ki, değil mi?
- Gitmez olur mu... Halbuki biz yakalandığı fotoğrafları kendisine vermiştik! Aynen devam edince ben de haberi yaptım. Tabii insanlar bunları bilmiyor ve 'yuva yıkan' biz oluyoruz. Gece hayatında da aynı şey, gece kulüplerine gencecik kızlar geliyor ama basın yazıp yayınlayınca, kötü örnek oluyor... Anlamıyorum, biz yazmasak gelmeyecekler mi? Ben özellikle yazıyorum, aileleri uyarmak için.

24 saat boyunca canlı yayın magazin

- gecce. com'u kurmak ve internet işine girmek nereden geldi aklınıza? Ne de olsa internet o dönem, bu kadar hayatımızın merkezinde değildi...
- Açıkçası buna vesile olan eşimdir. Ben hiç anlamazdım ama o hep internete girip Londra'daki gece kulüplerini takip ediyordu. Daha sonra sevgili Ufuk Güldemir, daha yayına sokmadan bir gün bana laptop'uyla Habertürk'ü göstermiş, "Sen de bunun magazin tarzını yap," demişti. gecce.com'un tasarımlarını da beraber yaptık onunla, bana çok yardımcı oldu. Biz zaman içinde siteyi çok geliştirdik, detaylandırdık, hatta kısa süre önce gecce yaz rehberi 2007 adlı bir rehber kitap çıkardık. Burada İstanbul'un tüm restoran ve eğlence yerlerini; nasıl bir mekân olduğundan tutun yemeklerine, valesinden tekne servisine veya sigara içilmeyen bölümü olup olmadığına kadar her şeyiyle detaylandırıyoruz. Aslına bakarsanız deli işi ama gurmeler ve turzimcilerden oluşan bir kurulla her yeri tek tek gidip, denedik.

- Magazin ve gece alemine ilgi duyanlara daha başka hizmetler sunmayı düşünüyor musunuz?
- Gecce TV diye bir magazin kanalı kuracağım. 24 saat yayın yapacağız, örneğin Reina'dan canlı yayınlanacak gece boyunca her şey.

Erçetingöz'ün 'En'leri
En zeki: Hülya Avşar - Petek Dinçöz
En donanımlı: Sezen Aksu - Candan Erçetin
En güvenilir: Türkan Şoray - İbrahim Tatlıses
En dost: Ajda Pekkan - Mehmet Ali Erbil
En 'yanar döner': Ebru Gündeş - Bülent Ersoy
En işini bilir: Gülben Ergen - Seda Sayan
En 'iyi aile çocuğu': Beyazıt Öztürk
En 'sokak çocuğu': Alişan- Özcan Deniz
En yakışıklı: Kadir İnanır - Tamer Karadağlı
En çapkın: Cem Yılmaz - Gülşen

Hiç yorum yok: