Pazartesi, Eylül 24

Emre Altuğ: Herşey Lisede..


Her şey lisede başladı..

1970 yılında, diş hekimi bir baba ile ev hanımı bir annenin ikinci oğlu olarak İstanbul'da dünyaya gelmiş Emre Altuğ. Ortaokulu ve liseyi okuduğu Şişli Terakki Lisesi'nde ilk kez "merhaba" demiş hem tiyatroya hem de müziğe. Sadece lise öğrencilerini aldıkları halde, henüz ortaokul son sınıftayken girmeyi başarmış tiyatro koluna. Aynı zamanda da müzik bölümünde açılan gitar kurslarına devam etmeye başlamış. "Şimdi bana 'ille de birini tercih etmek zorunda kalırsan, tiyatro mu müzik mi' diye sorduklarında çok anlamsız buluyorum. Çünkü kendimi bildim bileli hep ikisini bir arada yürüttüm ben" diyor.

Liseyi bitirir bitirmez İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'ne girmiş. O yıl konservatuvar sınavına giren 830 kişi içinden seçilen 10 kişi arasındaymış. Ailesinin bu duruma ne dediğini soruyoruz. Diş hekimi olan babası, oyuncu ve müzisyen olma isteğini bakın nasıl karşılamış: "Çok enteresan bir ailem var benim. Babam, hayatım boyunca ben neye merak sararsam salayım, onu en iyi, en doğru şekilde yapmamı istedi hep. Gitar çalmaya başlayınca, gitmiş bana gitar metotları bulmuş almış. 'Bak da doğru dürüst öğren' diye. Oyuncu olmak istediğimi söyleyince de 'O zaman okuluna git' demişti bana."

Barlarda şarkı söylüyor
Konservatuvara başladığı sene aynı zamanda barlarda şarkı söylemeye de başlamış Altuğ. Bir arkadaşının babasının kulübünde takılırken bir anda kendini sahnede buluvermiş. "15-20 şarkı ezberimizdeydi kendi kendimize söylerken, ki o zaman tek amacımız kumsalda kızlara hava atmaktı, bir anda kendimizi sahnede bulduk" diye açıklıyor bu ilk sahneye çıkma macerasını.. Ama böylece ilk kez kendi parasını da kazanmaya başlamış. Ve ailesinin yanından ayrılıp kendine ev tutmuş. "16 yaşındayken babama, '18 yaşında evi terk edebilir miyim' diye sormuştum. Babam da 'Eğer öyle bir gücün olursa, terk edersin tabii' demişti. Ben 18'ime gelince her şey değişecek sanıyordum. Hiçbir şey değişmediği gibi, beş kuruş da param yoktu o yaşta. Evden ayrılmam 21-22 yaşlarında oldu. O da müzik sayesinde, barlarda şarkı söyleyerek para kazanmaya başladım ve Ortaköy'de bir ev tuttum kendime."
1995 yılından itibaren dönemin ünlü sanatçılarına vokal yapmaya başlamış Emre Altuğ. Sezen Aksu'dan Nilüfer'e, Sertab Erener'den Leman Sam'a kadar pek çok sanatçıya vokalistlik yapmış. Ama aynı zamanda Dormen Tiyatrosu'nda çeşitli oyunlarda da rol alıyormuş. İlk sahneye çıktığı oyun ise 'Şarkılar Susarsa" adlı bir müzikal. Yazları da yine Haldun Dormen önderliğinde kurdukları amatör tiyatroyla Assos'tan Bozcaada'ya, Adana'dan Mersin'e kadar Türkiye'nin pek çok yerini dolaşıyorlarmış. Ekipte kimler yokmiş ki: Şebnem Sönmez, Olgun Şimşek, Güneş Berberoğlu... "Bunlar bir dönemin çok ciddi oyuncuları. Ben onları çok tehlikeli oyuncular olarak tarif ediyorum." "Neden tekrar bir araya gelmiyorsunuz?" sorumuza "Neden olmasın" diye cevap veriyor Altuğ.

Tiyatro hocalığı
Altuğ, konservatuvar son sınıfta öğrenciyken Şişli Terakki Lisesi'nden tiyatro hocalığı teklifi gelmiş. "Çok keyifli olarak yaptığım bir görevdi" diyor bunun için ve ekliyor: "Şu anda hâlâ tiyatroya devam eden dört oyuncu çıkardım o dönem." Konu tiyatro olunca, Altuğ heyecanını gizleyemiyor. "Şu anda gittikçe çoğalan yeni tiyatro grupları var, bu beni heyecanlandırıyor. Bu sene de doğru zaman mı tiyatro yapmam için onun kararını vermedim ama beni çok heyecanlandıran birkaç proje var."
Emre Altuğ'un konservatuvardan mezun olması biraz uzun sürmüş ve maceralı olmuş aslında. Bakın nasıl: "Üniversite dönemi öyle bir şeydir ya hani, anarşistsinizdir biraz. Her şeye isyan edersiniz, ota çamura... Dördüncü senemdi, tam mezun olacakken karşılaştığım saçma sapan bir kural hatası yüzünden sinirlendim ve bıraktım gittim. Tabii suç yine benim aslında, bu kadar önemsenecek bir hata mıydı hâlâ tartışırım yani. İki seneye yakın ara verdikten sonra Bakanlar Kurulu kararı çıktı da sınavlara girip mezun olabildim. Ondan sonra da hayat başladı zaten."

Her şeyi yalanlamakla uğraşamam
Bu arada konservatuvardan birkaç hocası "Eğer müziği bırakmazsan, okuldan mezun olamazsın" demişler Emre Altuğ'a. Ama onlara inat bırakmamış müziği Altuğ. Tam Sezen Aksu'yla albüm yapacaklarken Onno Tunç'un ölüm haberi gelmiş. Albüm için repertuvar çalışması yapacakları günün bir gün öncesi yani. "O andan sonra da her şey durdu zaten, Sezen durdu... Üç dört ay hiç sesimi çıkarmadım saygımdan. Çünkü görüyordum bitik vaziyetteydi. Dört ay sonra kendi yolumda ilerlemeye karar verdim ve gittim Sezen'e dedim ki, 'Benim kafama koydunuz bir kere bu meseleyi, ben kendi yolumda ilerliyorum." "Eğer psikolojim elverirse ben de yanında olurum' dedi bana."
Ama daha sonra Sezen Aksu'yla iş anlamında hiçbir bağı olmamış Emre Altuğ'un. Ondan hiç şarkı istememiş mesela. Adı hep Sezen Aksu'yla anılan genç sanatçılar topluluğu vardır ya hani, acaba o gruba mı dahil olmak istememiş Altuğ? "Belki de" diye yanıtlıyor sorumuzu, "Hep kendi kendimi var etmek istedim. Birinin bestesiyle bir yerlere gelme fikri çok doğru gelmedi bana. Madem ben de söz yazıyorum, beste yapıyorum..."


Özel hayat çok özeldir
İlk albümü "İbret-i Alem"i çıkarmış böylece. Ve albüm satış rakamından çok daha fazla ses getirmiş. Emre Altuğ'a şöhretin, popülerliğin kapılarını açmış. "Peki, bu popülariteyi nasıl karşıladınız, normal hayattan öbür tarafa nasıl geçtiniz" sorumuza da ilginç bir yanıt veriyor genç şarkıcı: "Geçmedim ki! Hep ortada kuyu var yandan geç durumu yarattım, o kuyuya düşmemek için. Hiçbir zaman öyle atar havasına falan girmedim. Öğrenemedim ama kabul etmek zorunda kaldım bazı şeyleri. Şöhret benim yaptığım işin yan etkisi sadece. Ne kadar havaya girmen gerektiğini, ne kadar girmemen gerektiğini sen seçiyorsun."
İşte şöhretle olan ilişkisini böyle açıklıyor Altuğ. Ama şu da var ki, ünlü olmak demek, isteseniz de istemeseniz de özel hayatınızı diğer insanların gözü önünde yaşamak oluyor biraz da. Özellikle bizim ülkemizde bu böyle. Altuğ, özel hayatının bu kadar deşifre edilmesinden fena halde şikâyetçi. Bu konuda bu kadar dertli olan birine yaşadığı ilişkiyle ilgili soru sormak biraz zor tabii. Ama biz yine de sözü bu hassas konuya, Çağla Şıkel'le yaşadığı ilişkiye getiriyoruz. Ve bir dokun bin ah işit misali bakın neler duyuyoruz ünlü sanatçıdan: "İki tane medyatik insanın birlikte olması zaten başlı başına bir haber biliyorum. Ama biz daha yaşadığımız şeyi kendimize tanımlayamadan insanlara nasıl tanımlayacaktık? Ben bu ilişkiyi her şeyiyle kabullenip ortaya çıksaydım, duymak istedikleri ikinci haber ayrılık haberi olacaktı. Bunun için de uğraşılacaktı. Şimdi de uğraşılıyor. En yakın arkadaşlarımızla adımız çıkartılıyor. Ben niye cıvık cıvık yaşayayım ki ilişkimi, insanların gözü önünde? Yaşayan yaşasın ama ben sevmiyorum bunu! Erkek adamın çıkıp da sevgilisi hakkında car car konuşmasından hoşlanmıyorum. Onun için de çok fazla konuşmak istemiyorum. Ben hiçbir şey söylemeden ağzımdan bin tane laf yazıldı. Yok 'Benim kariyerim mahvolur" demişim, yok 'Evlenilecek kız var eğlenilcek kız var" demişim. Ben bir şey söylemeyince de böyle şeyler yazıyorlar ve insanlar inanıyor bunlara. O kadar ahlaksızca üzerimize geldiler ki ne yapayım yani gücüm yetmez bunlara, gazetem yok ki benim. Kimse beklemesin ki, ayrıldığım zaman da basına faks çekip bildireceğim."

Hiç yorum yok: