Pazartesi, Ağustos 6
Aşkın Nur Yengi:Haluk çalışmamı..
'Haluk çalışmamı niye yasaklasın?'
Bir itiraf: Röportaja giderken sonu heyecansız bitecek bir film izleyeceğimi düşünmüştüm. Zedelenmekten korkan, etrafına duvarlar ören, sorulara gardını alıp cevap veren, kendini anlatmaktan, içini dökmekten çok korkan, savunmada birini bekliyordum... İçin için sinir de oluyordum; bu kadar saklanarak, sakınarak yaşanmaz ki diye! Evliliğin normal bir süreçten geçmemişse, Türkiye'de herkese istediği kadar eğip bükeceği bir malzeme vermişsen bal gibi de yaşarsın halbuki... Ama sürpriizz! Süper pozitif bir kadın var karşımda. Suiistimal edilmeyeceğini anladığı an iştahla anlatıyor. Sadece evinin duvarlarını kaldırmamanı, özel hayatına saygı duymanı istiyor. Herkes gibi yani... Sen ne kadar rahatsız olacaksan böyle bir durumda, o da aynısını yaşıyor çünkü. Ama başkaları gibi bunu talep edip, tam tersini yapmıyor yani uzatılan her mikrofona konuşmuyor! O yüzden saygıyı hak ediyor.
- Hem bir 'best of', hem yeni albümle sahalara dönüyorsunuz. Süt izni bitti mi?
- Bitti! Artık çalışma zamanı. Doğumdan sonra sağlık sorunları yaşadım. Dizlerimde ciddi bir kıkırdak lezyonu yaşandı, yani sıvı kaybı vardı. Hamilelik döneminde sürekli yattığım için adalelerim erimiş, bileğim incecik kalmıştı, ayaklarımın üzerine basamadım. Dört- beş ay fizyoterapistlerle her gün egzersizler yaptım. Şu anda çok normalim ama vakit kaybıydı benim için...
- Üç yıllık aradan sonra heyecan var mı?
- Yok! Çünkü doğumdan üç ay sonra bütün ekstralara gitmeye başladım, işimden uzak değildim ama üretmek anlamında tabii ki çok heyecanlıyım. Bir de tüm dostlarım bana "Anne olduktan sonra çok değiştin," diyor. Doğru, çünkü hayata bakışım değişti...
- Annelik neyi değiştiriyor peki?
- Dışardan gözlemleyen insanlara göre pozitif anlamda bir değişim. Sakinleştim, daha toleranslı bir insan oldum.
- Evet, 'soğuk, agresif insan' muamelesi yapılırdı size. Öyle miydiniz gerçekten?
- Doğru olabilir... İnsanlara karşı sürekli tebessüm içinde olmak zorunda değilim açıkçası. Bir de o bir gard...
- Neye, kime karşı?
- Ben 11 yaşımdan itibaren zedelenmeye başladım. Yaşadığım hayatın içinde bana ait olmayan görüntüler vardı; alkol var, içen insanlar var, çünkü gece kulüplerinde çıkıyorsun. O zaman ne yapıyorsun? Hep böyle bir surat asıklığı... Çünkü küçüğüm daha, istemiyordum, evime gidip uyumak istiyordum. Böyle böyle büyürken duvarların oluşuyor, prensiplerin oluyor. Ama normalde keyifli, esprili ve heyecanlıyımdır. Tanıştıkça anlaşırız! (gülüyor)
- Peki toleransı ne getiriyor annelikte?
- Sabır! O ne yaparsa yapsın ona karşı sevgin hiç değişmiyor, koşulsuz bir sevgi...
- Zor bir hamilelik sonrası ikinci çocuk?
- Düşünmüyorum. Haluk bazen "Nazlı ile kardeşi arasında kaç yaş olsun?" diye soruyor. "Mümkünse 35," diyorum!
- Acımasızmışsınız?
- Yok ama, insan yaşadığını kendi bilir; çok zor geçti hamilelik...
- Ünlü bir çiftin çocuğu olarak saklayacağınız, sakınacağınız bir bebek mi olacak Nazlı?
- Yaşamda böyle şöyler çocuğa aittir. Biz bir anlamda evlat duygusunu yaşamak için onu hayata getirdik, kendi sevgimiz için çok önemli bir şeydi o, ama bizim onunla ilgili bu kararı vermemiz yanlış olur. Sadece bir kez röportaj yaptık o da ilk ve sondur.
- İşini çok özlemiş bir sanatçı, çiçeği burnunda bir anne, çok âşık bir kadın... Daha çok hangisisiniz?
- Benden bahsettin zaten (kahkahalar). Üçü de benim!
- Şu anda, şu günlerde hangi duygunuz ağır basıyor diyelim?
- Annelik hiç araya sıkıştırılacak bir cümle değil bir kere. Her şeyi bırakırım, onu bırakamam. Kocam da aşkı yaşadığım insan. Ama şu an konsantrasyonum işimde...
'İbrahim Tatlıses, Coşkun Sabah ve benim tirajım geçilemedi!'
- Uzun zaman sonra Aşkın Nur Yengi'nin albüm çıkarması herkesi heyecanlandırdı. Fakat herkes o ilk albümü, 90 yılında çıkardığınız Sevgiliye'yi konuşuyor hâlâ. Neden?
- Çok enteresan! Yaşam duran bir şey değil ki! Sürekli devam ediyor ve değişiyor. İlk albüm gibi olması mümkün değil hiçbir şeyin.
- Bu kadar fenomen olmuş bir albüm insanın müzikal kariyerinde avantaj mıdır, bir süre sonra dezavantaja mı dönüşüyor?
- Aslında olan biten şuydu; Nilüfer'den 15 sene sonra ilk kez bir kadın vokalin ortaya çıkması ve herkesin zihninde yer eden bir albüm yapmasıydı. Herkesin o dönemlerde gençlik aşkıyla, üniversite aşkıyla örtüşmüş bir albümdü. Evet, bu zaman zaman dezavantaja dönüşüyor benim için çünkü hep o albüm aranıyor. Ama onun gibi yapmak, aynısını yapmak benim çok haz alacağım bir şey olmaz.
- Sonrasında sekiz albüm daha çıkardınız, ilk albüme yapılan tezahürattan sonra aradakiler silik kalmış gibi geliyor mu size?
- Mümkün değil! (gülüyor) Koca bir 25 sene bana silik gelirse, hayatıma saygısızlık etmiş olurum. Ki onların sancılarını ben çektim, zorluklarında birebir ben savaştım. Zaman zaman onun üstüne çıkan, ondan daha fazla sevdiğim albümlerim de oldu. Bu müzikal bir anlayıştı. Benim için de sizin için de bunların karşılaştırılması yanlış olur. Ben ilk kasedimi bilerek bile söylemedim. Şarkıcı olmak istemiyordum ki zaten!
- Ne olmak istiyordunuz?
- Türk Müziği Konservatuvarı'ndan mezun oldum, viyolonsel çalıyordum. İyi bir çellisttim. Hayalim senfonide çello çalmakla ilgiliydi.
- Hasbelkader mi oldu her şey yani?
- Ablamın Sezen'le çalışmasından dolayı oraya bağlıydım. Ablam hamile kalınca vokalist aradılar ve beni buldular! Fakat vokalistliğe başladıktan dokuz sene sonra kasedim çıktı. 19-20 yaşımdaydım.
- Ve 2 milyon satış yapmıştı değil mi?
- Sevgiliye 1.5 milyona yakın sattı. İkinci kasetim 3.5 milyon. Şu anda Türkiye'de üç albüm var halen tirajı geçilmemiş; İbrahim Tatlıses, Coşkun Sabah ve ben.
- Peki albüm hayali olmayan biri bu başarıyı yakalayınca 'Vay be ben neymişim' oluyor mu?
- 91 sonunda, bir sene Londra'da kaldım. Çünkü o elbise bana çok büyük geldi. Taşıyamadım bazı şeyleri. Bir genç kızın özgürlüğünün belli alanlarda kısıtlı olması, yaşam haklarının alınmış olması üzücüydü.
'17 yıl aradan sonra aynı kadın olunur mu?'
"Yeni albüm ekim gibi çıkacak. Sezen Abla (Aksu) biri düğün hediyesi (Yasak Elmam), diğeri de Nazlı için (Gözümün Bebeği) olmak üzere iki şarkı hediye etti. Bülent Özdemir'den bir şarkı hazır. Bir Grek şarkı, bir de orijinali Fransızca olan iki şarkıya söz yazılıyor. Eski bir şarkımız olacak ama onu söylemeyeyim sürpriz olacak! Bu albümde eski Aşkın'ı da bulabilirsiniz ama hiçbir zaman ilk kasetteki Aşkın'ın aynısı olmayacağım, baştan söyleyeyim! Çünkü 90 yılında 20 yaşında olan bir kızla, 2007 yılında 37 yaşına gelmiş bir kadının aynı olması mümkün değil. Ha, ama o ruhu size hatırlatmak için de best of yapıyorum! O kadar çok talep edildi ki 'o şarkılar o şarkılar' diye... O şarkılar Sezen-Onno aşkının şarkılarıydı tabii. Benim bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok..."
'Kocamla hiçbir şeyden kaçmadık!'
- Magazin dünyasının içindesiniz ama "Benden uzak durun," diyorsunuz. Bu ne kadar mümkün?
- Üç senedir kimse "Nasılsın, sağlığın yerinde mi, dizlerin ağrıyor mu?" diye sormuyor ki! Sorular magazinle ilgili hep, e ben bunlara niye cevap vereyim? İş yaptığın zaman, yaptığın işi ifade etmek için konuşursun. Kaldı ki ben kocamla hiçbir şeyden kaçmadım. Sadece kendi özelimizi kendimiz yaşamak istedik. İşin doğrusu da budur. Çünkü yozlaştırılmaya çok müsait bir durum var ortada.
- Normal seyrinde başlayan bir ilişki değildi sizinki. Bu, ekstra bir korunma içgüdüsü yaratmış olabilir mi?
- Yo, hiç öyle bir şey yoktu. Kocam da magazin dünyasıyla alakalı olmadığı için, ben de çok sohbet etmeyi sevmediğim için bu, ekstra bir durum gibi gözüktü.
- 'Dur hop' dediğiniz yer neresidir, sınırlarınız nereye kadardır peki?
Evimin içini, eşimle birlikte yaşadığım hayatı neden ortaya dökeyim ki! Yakışık almayan bir durum bu.
- Bu tercihinize saygı duyulmasını bekliyorsunuz ama 'Haluk Bilginer eşinin konuşmasına, çalışmasına izin vermiyor, bak izin çıktı albüm yapıyor' haberleri türüyor bu kez. Yırtınmıyor musunuz çıkıp doğrusunu anlatayım diye?
- Ben doğrusunu bildikten sonra niye bunun içine gireyim ki! "Dört aydır fizik tedaviye gidiyorum, bacaklarım rahatsız," deyip konuşmamın kime faydası var ki! Haluk ayrıca bu haberlerden çok büyük üzüntü duyuyor, onu da söyleyeyim. Bu kadar medeniyetten uzak biri mi Haluk? Ona nasıl böyle şeyler mal edilebiliyor? Yürür mü böyle sağlıksız bir ilişki?
- Sevgi dolu bir yaklaşımla, hani sizi paylaşmamak adına da böyle ufak bir imada bulunmadı mı?
- Bu bahsettiğin şeyin zerre kadar iması bile olmadı. Mümkün değil! Benim evde oturan bir kadın olmam onu rahatsız eder bir kere! Evde oturan kadın her zaman sarar biliyorsun (kahkahalar).
- Neden çıkar peki böyle laflar?
- Çok matematiksel bir hesap var ortada: Çünkü onlarla sohbet etmiyorum! "Kaçıyor," diyorlar bir de. Haluk'un filminin galasına geliyorum mesela, nasıl kaçmak bu? Olması gerektiği zaman, olmamız gereken yerdeyiz sadece.
* En sevdiği mekân: Londra'daki chinese restorant, İstanbul'da ise Körfez.
* En son okuduğu kitap: The Secret. Girişimci bir uyanığın yazdığı bir kitap.
* En sevdiği film: Shrek!
* En sevdiği sanatçı: Bryan Adams. When You Love Someone şarkısı çok özeldir. Türkiye'de Mazhar-Fuat-Özkan, Fatih Erkoç ve Asya'yı beğenirim.
* En iyi arkadaşı: Tabii ki eşim!
* En nefret ettiği şey: Enayi yerine koyulmak.
* En sevdiği dünya ülkesi: İtalya/Palermo, Amalfi ve Floransa.
* En sevdiği TV dizileri: Sıla ve Ihlamurlar Altında.
* Türkiye'nin en hoş kadını: Cansu Dere. Asil geliyor bana. Önemli bir artı.
* En önemli güzellik sırrı: Gazı kaçmış sodayla temizlerim yüzümü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder