Perşembe, Ağustos 30

Koç neden siyasete


Koç ailesi neden siyasete girmiyor?

Koç Ailesi neden siyasete girmiyor? Rahmi Koç'a göre türbanlı First Lady olur mu?

Siyaseti hiç düşündünüz mü?
Düşünmedim hayır.

Vehbi Koç CHP üyesiydi değil mi?
O zaman CHP tek partiydi. İsmet Paşa rahmetli babamdan rica etmiş. O da üye olmuş. Ne zaman ki Demokrat Parti kuruldu, Adnan Menderes'ten başlayarak babama büyük tazyik oldu. O kadar ki bunlar işimize tesir etmeye başladı. Yani müfettişler geliyor, hesaplarımızı kontrol ediyor, işler yürümüyor. İsmet İnönü'nün de muvafakatini alarak babam istifa etti. Ama Demokrat Parti'ye hiçbir zaman geçmedi. O günlerde çektiği sıkıntıdan dolayı bize vasiyet ve nasihat etti “Katiyen siyasete bulaşmayın, dokunmayın” diye... Biz de onun sözünü tuttuk. Yalnız rahmetli kızkardeşim Sevgi Gönül Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi'ydi, fazla kalmadı. Ama tabii siyasilerin ne yaptığını falan çok yakından takip ediyoruz.

Şu anda da kritik bir dönemden geçiyoruz. Cumhurbaşkanını seçemeden genel seçime gidiyoruz. Neden bu noktaya gelindi sizce?
Buna gelmeden geri gitmek lazım. Seçim Kanunu, Partiler Yasası, parti başkanlarının mutlak hakim olmaları, onların verdiği listeye göre milletvekili seçilmesi, milletvekilinin kendini seçen halka değil de kendini tayin eden başkana kendini sorumlu görmesi ve buna göre yapılan seçimde AKP'nin kazandığı sandalye sayısı... Bunların hepsini mütalaa etmek lazım. Şimdi efendim “halk seçsin” diyorlar cumhurbaşkanını...

Seçmeli mi sizce?
Ben şundan endişe ediyorum. Zaman zaman cumhurbaşkanı ile hükümet arasında anlaşmazlık oluyor. Eğer halk ikisini birden seçerse cumhurbaşkanı kendini daha kuvvetli ve mesul hissedebilir. Şimdi çok daha yumuşak olan o geçinme sıkıntısı daha şiddetli olabilir. Yani işi yarı başkanlığa kadar götürebilir.

Hazır değil mi Türkiye?
Türkiye başkanlık sistemine hazır değil. Başkanlık sisteminde hukuk sistemi çok iyi çalışmalı. İcabında reisicumhuru çağırıp sual sorup “Tehlikeli adamdır kenara alınsın” diyebilmeli. ABD'de bu var. Zaten onun için yürüyor bu sistem. Senato'da, Kongre'de, hukukta öyle güçler var ki bunlar çok kuvvetli olan başkanı bile dizginleyebiliyor. Bizde o sistem yok, olmadığına göre başkanlık sistemi bizim için ideal bir tarz olmayabilir.

Bu sürece cumhurbaşkanı seçilemediği için girildi. Yeni parlamento da bu konuda uzlaşmaya varamazsa ne olacak?
Bence AKP'den başka Meclis'e ya iki ya üç parti girecektir. Öyle olduğu takdirde cumhurbaşkanı ismi üzerinde anlaşmaya varmaları lazım. Hatta kimi zaman “belki de kısa zamanda iki reisicumhur seçme durumunda kalacağız. Yeni Meclis birini seçecek, şayet halka gidilirse bir de halk yeni bir cumhurbaşkanı seçecek, öbür cumhurbaşkanının işi bitecek” diyorlar.

Bu süreç belli ki bir şeyler götürdü Türkiye'den ama mitingler ve solda ve sağda işbirlikleri bu sürecin getirileri diyebilir miyiz?
Mitingler gayet centilmence oldu. Hiçbir arbede, taşkınlık olmadı. Öbür taraf da mesajı aldı zannediyorum. Ama gene iş sandıkta bitecek tabii. Şimdi onu hep bir ağızdan söyleyenler, hep bir ağızdan oy verse başka türlü olur.


“AKP, DERVİŞ'İN PROGRAMINA SADIK KALDI, AKILLICAYDI”
Mitinglerde AKP karşıtlığı öne çıktı, ortak endişe de laikliğin tehlikede olduğuydu...
Sayın Başbakan “Bu cumhuriyet laiktir” diyor. Tabii sözüne itimat etmemiz lazım. Ama diğer taraftan görüyoruz ki 19 Mayıs'ta eldivenlerle, eşofmanlarla idman yapmışlar, bakıyorsunuz 20 sene önce şortlarla... Ondan sonra, başı sarılı, tesettürlü kişi sayısı artmış, efendim mayo reklamlarına izin verilmiyor. Bazı yerlerde içki servisi yapmıyorlar. Bir oraya, bir de söylenene bakıyorsunuz, ikisi birbirini tutmuyor. Muhakkak ki daha muhafazakâr İslama doğru bir kayış var. Ama bunun derecesi nedir bilemiyorum. Öbür taraftan da ekonomiyi çok iyi idare ediyorlar, dört senede koalisyon hükümetlerinin 20 senedir yapmadığı şeyleri yaptılar.

Türbanın Köşk'e çıkmasını nasıl karşılarsınız?
Efendim bir anayasamız var, bir “dress code” dediğimiz giyim kuşam tarifi var değil mi? Atatürk'ün getirdiği... Kamusal alanlar tarif edilmiş. Şimdi böyle bir tarif varken cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olması, bütün bunlar bir kenara atılıyor demektir ki, bu olmaz, kabul edilemez. Diğer taraftan da demokrasi var diyoruz. Demokratik bir seçimle gelirse o zaman ne yaparız, doğrusu buna cevap vermek zor. Ciddi bir sorun.

O noktada “laikliği korumak için demokrasi dışı adımlar atılabilir mi” sorusu çıkıyor ortaya...
Türkiye laik olmalıdır. Başka türlü olması mümkün değil. AB'ye entegre olmalıyız. Ortadoğu'ya doğru kaymamak gerek.

Yabancı ortaklarınız ne diyor bu gelişmelere?
İdare Meclisi'nde dört tane yabancı üyemiz var, dördü de ABD'den tutun da en katı İslam hükümetlerine kadar olan piyasalarda iş yapmış insanlar. Dolayısıyla bunlar daha rahat kabul ediyorlar ekonomi rayından çıkmadığı sürece... Onların anlayışı “demokrasi varsa herkes istediği gibi giyinir.” Yani AB'nin anlayışı gibi. Halbuki Anayasa'da bu belirlenmiş.


Bu seçimlerde halkın tercihlerini ne belirleyecek? Ekonomi mi, laiklik tartışmaları mı?
AKP ekonomiyi iyi idare etti. IMF ve Derviş programına sadık kaldılar, ki çok akıllıca bir iş. İkincisi de tek parti olmanın avantajını kullandılar. Süratli karar aldılar. Ama “bu iyilik sokaktaki insana sirayet etmedi” diyorlar. Bir hakikat daha var. İşler kötü gittiği zaman hepimiz daraldık ve az adamla çok iş yapmayı mecburen öğrendik. İşler açılınca birdenbire tekrar eleman almıyoruz. O bakımdan işsizlik hâlâ memlekette mevcut. Diğer taraftan, hem işsizlik var hem de istediğiniz işe istediğiniz gibi bir adam bulamıyorsunuz. Seçimlerde oy verecek insan “benim karnım aç” deyip onu mu düşünür, yoksa tesettürü mü, tayin etmek zor.

“AB HAKKINDA İKİ BÜYÜK HATA YAPTIK”
Türkiye IMF ve AB çapalarını güçlendirmeye mi çalışmalı; yoksa kendi çapasını mı yaratmalı?
IMF'nin verdiği kredinin miktarı önemli değil. Onun verdiği endikasyon “Türkiye ekonomisi benim istediğim gibi. Ben yeşil ışık yakıyorum, başka yatırımcılar da Türkiye'ye kredi verebilir” anlamı taşıyor. IMF olmadan da biz bu kriterlere sadık kalabilirsek...

Kalabilir miyiz?
Şimdiye kadar kaldılar. Tabii burada Kemal Derviş'in büyük faydası oldu. Bundan sonra o kriterlere sadık kalınırsa IMF olsa da olur olmasa da olur.

Peki AB?..
Büyük hatalar yaptık biliyorsunuz. Erbakan ile Ecevit döneminde dediler ki “gelin katılın”... “Biz şimdi AB'ye girmek istemiyoruz” cevabı verildi. İkinci büyük hata da Çiller zamanında oldu. Seçimlerde puan almak için iyi müzakere edilmeden Gümrük Birliği'ne girdik.

Hata mıydı?
Gümrük Birliği'ne girmek değil, karşılığına bir şey almadan girmek büyük hata oldu.

Türkiye'nin AB şansı giderek zayıflıyor mu?
Önümüzdeki 10 seneye bağlı. 10 seneye de, ne Sarkozy kalır ne Merkel... AB'nin bile ne olacağı belli değil. Sanırım 10 yılda AB iki kademe olacak. Kuruculardan çekirdek bir grup üye ve sonradan gelen daha zayıf ve genç üyelerden oluşan bir dış kadro...

Hiç yorum yok: