Pazar, Haziran 17

Banu Alkan: 'Cartier tek taştım


'Cartier tek taştım, Murat beni misket yaptı Çünkü o bir sokak çocuğu'

Pembe bir sanrı nöbeti gibi konuşuyor Banu Alkan. Bazen al al oluyor, bazen altın suyuna batıp çıkıyor... Türkân sultanımız, Ajda divamız, Müslüm babamız, Orhan ağabeyimiz ise, Banu da sürreal ikonumuz... Şimdi bir gece kulübüyle anlaşan Alkan, "Kendimi bulacağım," derken, eski nişanlısına da gönderme yapıyor..

-Markaları, para bolluğunu ve jetset'in gittiği yerlerde bulunmuş olmayı bir kenara koyarsak, geriye ne kalıyor Banu Hanım?
- İçimdeki çocuk kalıyor, bebek tarafım... Ben hâlâ onu içimden atamıyorum. Hayat çok zor, benim o çocuğu bırakmam lazım, ama o kendisi gitmiyor.

- Onu siz bırakmak istemiyorsunuz bence, neden?
- Bugün var, yarın yokuz. Bunu bile bile onu bırakamam ki... Ama bırakmadığım için de yalımı, yaşam tarzımı kaybettim, insanların kötülüklerine maruz kaldım.

- Porselenler, varaklar, saatler, mücevherler niçin bu kadar önemli sizin için?
- Hiç önemli değil. Ben toprak kızıyım, ben testiden su içmeyi de çok seviyorum. Ama bütün güzellikler insanların hakkı. Kraliyet aileleri en güzel kadehlerden sularını içiyorlarsa, o güzel kadehler insan için yaratılmışsa, neden önemli olmasın? Ben de bütün insanlar gibiyim. Güzele baktıkça, beynimde bir hormon salgılanıyor, bütün samimiyetimle hissediyorum o bahsettikleri salgıyı. Vazgeçilmez bir salgı, herkes gibi bana da mutluluk veriyor.

- Bir şeyin 'marka' olması kafanızda nasıl bir yerde?
- Marka, kalite demek. Kalite de huzur demek. Marka benim için şuradaki temiz deniz suyu gibi bir şey. Şimdi siz temiz su dururken, kirli suya girmek ister misiniz? Marka temizliktir benim için, keyiftir. Cemil İpekçi basmadan nefis bir elbise dikmişti Azra'ya, çok kaliteydi. Fakat ben her zaman 'ipek saten' derim Şebnemciğim, giy giy eskimiyor, bir de üstünüzde kayıyor... Anlatılmaz, başka bir şey o.

'Cahide ikinci doğuşum olacak'

İzzet Çapa sizi Cahide'de programa nasıl çağırdı?
- İzzet, herkes adına dahice bir teklifle geldi bana. 12'den vurdu yani. İnsanlar beni Cahide'de gördüklerinde, o en yüksek seviyedeki insanlar bile bana bir ilaheymişim gibi dokunmaya, çığlıklar atmaya başlıyor. İnanın, merdivenlerden inişim izdiham içinde 15 dakikamı alıyor. Dünya sineması benim gibi büyük bir efsaneyi kaybetti ama Cahide benim ikinci doğuşum olacak, inanıyorum.

- Şarkı söylüyor musunuz?
- Playback yapıyorum. Sadece üç şarkılık bir program değil ama. 09.00'da başlıyorsam, 01.00'de bitiriyorum. İnsanlar etrafımda bana bir kraliçeymişim gibi davranıyor, kendimi çok iyi hissediyorum.

- Ama geçen hafta yoktunuz?
- Öyle ama İzzet beni sıkıştırmaz. Ben bu yaz o kadar farklı olaylar yaratmak istiyorum ki. Birkaç kilo fazlam var. Yüzmek, kilo vermek ve yanmak istiyorum. İzzet de "Parayı peşin aldı, beni yarı yolda bırakır mı?" diye düşünecek diye ödüm kopuyor. Ama "İzzet, kendimi iyi hisseder hissetmez, yanındayım!" bebeğim.

- Neler olacak bu yaz Cahide'de?
- Sürpriz... Piyanonun içinden bile çıkabilirim, büyük bir şov hazırlığı içindeyiz. 15 gün gibi çok kısa bir süre içinde kilolarımdan kurtulmak, program esnasında 'oram açıldı, buram gözüktü' diye üzülmemek için bunu yapıyorum. İzzet ayaklarıma kumsal kumları getirtecek sahnede bana, ona layık olmalıyım. Zaten bazı haftalar gelemeyebileceğimi kendisine izah etmiştim. Yüzde 100 iki hafta sonra oradayım.

- O ölçüden çok uzak olmanıza rağmen, göz göre göre "90-60-90"ım demiştiniz. Bunu nasıl yapabildiniz?
- Şekerim, ben o fazla kilolarımı versem, hakikaten 90-60-90 bir kadınım. Belimin oyuğu, kalçamın gelişi, kemik yapım. Bugün o kiloyu vereyim, 15 günde ben gene 90-60-90'ım. Benim ölçülerim bu. Ayrıca Türkiye'de insanlar 90-60-90'ın ne ölçüsü olduğunu dahi bilmeden, onun ne demek olduğunu onlara öğretmiş kadınım.

Hiç yorum yok: