Cuma, Haziran 22

Özcan Deniz: Bana gay mi


Bana gay mi diyorsun sensin gay

Gelişti demek bana hakarettir
Benim için sürekli “Çok değişti, kendini geliştirdi” diyorlar. Artık “değişti, gelişti” sözlerini bana karşı yapılan bir hakaret olarak algılamaya başladım. Sanki beni alıp yonttular da adam ettiler. Oysa hiçbir zaman değişeyim, gelişeyim çırpınışlarım olmadı. Ben hep buydum. Sadece bende olanı servis yapmam için biraz zamana ihtiyacım vardı. O dönemi yaşadım ve kendimde olanı servis etmeye başladım.

İt gibi vücut çalışıyorum
Durduk yere bana “Kadınsı görünüme sahip oldu” demeye başladılar. Bu ne demek? Bana direkt gay mi demek istiyorsun? O zaman sensin gay... Yürekli ol, açık açık yaz ya da aç bana sor. Beni küçük düşürmeye ne hakkın var? Geçen sene beni yerden yere vurdular. Göz torbalarımı, yağlarımı aldırmışım. Ben it gibi spor salonlarında çalışıyorum. Bu kadar ağır yazıları hak etmiyorum ya!

ARWA BENİM İÇİN ÖZELDİ

En son Mısırlı güzel Arwa (Gouda) ile bir aşk yaşadınız. Ondan sonra sizi kimseyle görmedik...
- Arwa ile ilişkim, ikimizin de olmasını istediği bir ilişkiydi ama maalesef aramızda mesafe var. Arwa gerçekten benim için özel birisiydi.
“Saçmalıyorum” şarkınızda da ona olan özleminizi dile getirmişsiniz. En sevdiği çorbadan söz ediyorsunuz...
- Ne yalan söyleyeyim, doğru. Arwa, mercimek çorbasını çok seviyordu. Her mercimek çorbası gördüğümde aklıma o geliyor.

HEDİYE YENİ BİR DÖNEM BAŞLATACAK

“Hediye”nin kartonetinde küresel ısınmayla ilgili bir yazınız var ama bu yazınızın hemen arkasında da deri ceketle çekilmiş bir resminiz bulunuyor. Çevreciler bu yüzden sizi eleştirdiler...
- O deri ceket, nesli tükenmiş hayvanlardan değil, yememiz için kesilen hayvanın derisinden yapılmış. Bana bu saldırıyı yapanlar akşam evlerine gidip et yiyorsa, susup otursunlar. Bu firmayla anlaştığım gün, hangi hayvanların kesildiğine bakmak için fabrikalarına gittim. Ben de onlar kadar duyarlı ve hassasım.

Yeni albümünüzü dinleyenler, “Özcan kendini tekrar etmiş” diyorlar. Bu eleştiri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- “Hediye”, öyle kolay kolay harcanacak, çöpe atılacak, hakaretlere maruz kalacak bir albüm değil. Bu albüm, kendi tarzında çok güçlü ve birçok yeniliği bünyesinde barındırıyor, hatta yeni bir dönemi bile başlatacak özelliklere sahip.

Hangi açıdan yeni bir dönemi başlatacak?
- Sound olarak. Bir önceki albümümden sonra insanların sound’larını nasıl değiştirdiklerini mutlaka fark etmişsinizdir. Düne kadar başka türlü klipler çeken, başka sound’lar kullanan arkadaşlar, bizim son yaptığımız albümden cesaret alarak soundlar’ını değiştirdiler. Artık daha cesaretliler. Alanları genişledi çünkü. Tıpkı benim, dizi sektöründe yaptığım gibi. Artık çekinmeden dizilerde oynayabiliyorlar.

ARTIK AĞA, KONAK GÖRMEK İSTEMİYORUM

Bir süre dizi yapmayacak gibi konuşuyorsunuz...
- Bundan böyle asla tamamlanmamış bir proje ve işi bilmeyen bir ekiple çalışmam. Ve artık asla haftada 90 dakikalık bir dizi çekmem. Bir de işadamı, konak, ağa, havuzlu ev, dominant anne görmek istemiyorum. Bazen kusacak gibi oluyorum. Artık seyirci de bu temalardan bıktı. Yeni bir şey anlatmak isteyen bir kanal, bir yapımcı, bir yönetmen ve bir senarist karşıma gelirse, ancak onlarla bir şey yapabilirim. Ama şimdi önümde bir sinema filmi var. Ona hazırlanıyorum.

Biraz bu filmden söz eder misiniz?
- Ocak ayında çekilecek olan “Sarıkamış Beyaz Hüzün” diye bir film var. Enver Paşa’nın emriyle, Faik Çavuş komutasında 90 binden fazla askerin Sarıkamış’a gidip, hiçbir çatışmaya girmeden donarak ölmelerini anlatan bir hikaye. Senaryosunu okuduğumda dakikalarca ağladım. Ben bu filmde Faik Çavuş’u canlandıracağım. Faik Çavuş’la ilgili araştırma yapıyorum. Eylül ayında Sarıkamış’a gidip askeri eğitim alacağız. Beni filmde fizik olarak da tanıyamayacaksınız. Konserlerim dışında hiçbir şey yapmayacağım.

Bu albümde sözü ve müziği size ait olan iki şarkıdan biri, “Zorun Ne Benle Aşk”. Her aşk sizden çok büyük parçalar mı koparıp gitti?
- Evet, aşk bizden ayrılırken büyük parçalar kopararak ayrılıyor. Sonra kopan bu parçalar büyük bir kara deliğe düşüyor. Onu doldurmak gücüne sahip kişi yanımızda kalabiliyor, olmayanla da zaten yürümüyor. Şu an içimde büyük bir kara delik var. Bunu doldurabilecek birini aramıyor değilim. Ama ne yazık ki, arayarak bulunmuyor. Beklemeden, beklemek gerekiyor.

Çekinmeden derken...
- Yani artık şarkıcı diye aşağılanmıyorlar. Açtığım alan bu. Bana da zamanında bir sürü büyüğüm alanlar açtı. Ben de onların açtıkları alanlarda dans ettim. Şimdi bu anlamda ben sınırları genişletiyorum. Ve şu an birçok müzisyen, bu işi yapan insan, benim genişlettiğim alanlarda dans ediyor.

Amacınız kahraman olmak mı?
- Hayır. Kendi işimi yapıyorum. Ben kendimden beslenmenin ötesinde hiçbir şey yapmıyorum. Benim bildiğim bu. Bildiğimi de ortaya koyuyorum. Bunun adını, sanını, ne olduğunu zaman kendisi koyar. Ayrıca da benim yaptığım müziğin kendi içinde çok sağlam tutarlılığı var, dünyada adı var, dünyada bu müziğin temsilcileri var.

BANA 20 YAŞINDA POPÇU MUAMELESİ YAPMAYIN

Son yıllarda sizin için ‘popçu’ oldu deniliyor. Sanki bu değerlendirmeye kızıyor gibisiniz.
- “Popçu oldu” demek, içi boş bir söylem. Zarar vermek için söylüyorlar ama ağızlarından çıkan cümlenin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Hepimiz popçuyuz, çünkü popüler kültüre hitap ediyoruz. İbrahim Tatlıses, Sezen Aksu, ben, yani hepimiz popçuyuz. Daha önce Fazıl Say’la birlikte mi sahneye çıkıyordum ki, şimdi popçu olayım. Yaptığım müziğin Batılı’nın tanımıyla tek bir adı var: Etnik pop müzik.

Biliyorsunuz bu konuda sizi eleştirenlerin başında da Yavuz Bingöl geldi.
- Yavuz da bıyığını kesip, küpe takıp, senfoni orkestrası kullanmıyor mu? Bunu nasıl söyleyebilir. Bana bunu söyleyebilmesi için bu değişime, gelişime kapalı olması gerekiyor. Oysa Yavuz, değişime ve gelişime açık bir zekaya sahip.

Galiba kıskanılıyorsunuz.
- Bir tarafım, “Oğlum seni kıskanıyorlar, başını dik tut” diğer tarafım da “Sana ne, niye dizilere senaryo yazıyorsun, müzik besteliyorsun” diyor. Halbuki benim de bir kebap salonu açmam lazım! Bunlarla niye uğraşıyorum ki. Artık bana 20 yaşında, yeni çıkmış şarkıcı muamelesi yapmayın ya! Ben artık ayakları yere sağlam basan biriyim. İşe yaramaz bir adam olmadığımı ispatladığımı düşünüyorum. Çünkü bu kadar üst üste güzel işler yapmam tesadüf olamaz.

Doğru, kendinizi çok geliştirdiniz...
- Benim için sürekli “Çok değişti, kendini geliştirdi” diyorlar. Bunu söyleyenler de genelde beni “Asmalı Konak”tan sonra tanıyan insanlar. Benim “Asmalı Konak”tan önceki hayatımı bilmeyen birisi, benim değiştiğimi nasıl iddia edebilir? Artık “Değişti, gelişti” sözlerini bana karşı yapılan bir hakaret olarak algılamaya başladım. Hiçbir zaman değişeyim, gelişeyim çırpınışlarım olmadı. Ben hep buydum. Sadece bende olanı, servis yapmam için biraz zamana ihtiyacım vardı. O zamanı, o dönemi yaşadım ve kendimde olanı servis etmeye başladım.

Çok gelişti diyenlerle beraber, gelişiminizin ilkokul çağında donduğunu söyleyen de var; Perihan Mağden gibi... Sizin için yazdıklarını okudunuz mu?
- Okudum. Perihan Mağden’le olan diyaloğumu anlatayım size. Biz hem “Kader” dizisi, hem de onun öncesinde başka bir dizi için çalışmalara başladığımızda yapımcımız, bu senaryoları Perihan Mağden’in yazmasını istedi. Ben de bunun asla olmayacağını söyledim. Çünkü Perihan Hanım’la ilgili kafamda snop, asla pazara yönelik işe bulaşmaz bir imaj vardı. Fakat yapımcım Perihan Hanım’ın bu projelere atladığını söyleyince açıkçası hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Neyse, bir toplantıda Perihan Hanım’la bir araya geldik. Ona hikâyemi anlattım ve beni şaşkınlıkla dinledi. Sonrasında ise bana bir tretman yolladı ki, kabustu! Beğenmedim! Beğenmediğim için de yazmadı. Sonra da benim için, “Başkalarının yarattıklarını kendi hayali zanneden” şeklinde bir yazı kaleme aldı. Bir kere ben, çok orijinal bir şey buldum düşüncesiyle gelmedim ki! Ben, televizyon dünyasının klişeleriyle oluşmuş bir proje sundum. Sen şu an çekilen bütün dizilerin orijinal olduğunu mu zannediyorsun? Ya da senin bana yazıp gönderdiğin senaryonun orijinal olduğunu mu düşünüyorsun? Tabii ki klişeleri kullanacaksın. Çünkü televizyon seyircisi orijinal bir şeyi hazmedecek dönemde değil.

“Kader”, 13. bölümde bitti. Uzun soluklu “Asmalı Konak” ve “Haziran Gecesi”nden sonra bu durum sizin için bir hayal kırıklığı olsa gerek...
- Evet. Ben bu işin hayata geçebilmesi için uzun süre emek verdim. Tabii ki benimle birlikte herkes emek verdi. Yapımcım, Gold Film, başka hiçbir dizide olmayacak kadar bütçe harcadı. Ama bu, iki bölüm devam etti. Sonrasında senaryoya haddinden fazla müdahale edildi. Yazdığım her şeyin cevabını kanala, yapımcıya, diğer mecralara vermek zorunda kaldım. Bu beni çok yordu. Yorunca da öyküyü yazmak istemedim ve bir senaryo yazarı bulundu. O da daha kafadan dizinin ana karakterlerini öldürünce, “Eyvah uçuruma gidiyoruz” dedim. Nitekim öyle de oldu. Aslında benim niyetim altıncı bölümde diziyi bitirmekti. Ama dışarıdan öyle görülmeyeceği için maç bitmeden sahadan çekilmek istemedim. Özcan Deniz olarak ben 8 reytingimi aldım. Ama insanlar her hafta beni izlemez. Bir öyküye ihtiyaç vardı ama olmadı. Projeyle seyirci buluşamadı. Maya tutmadı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

http://lumerkoz.edu Great site. Keep doing., http://rc8forum.com/members/Buy-Zanaflex.aspx receptors impleming http://talkingaboutwindows.com/members/Buy-Clarinex/default.aspx amperes wondered http://riderx.info/members/Buy-Vicodin.aspx animal http://msdnbangladesh.net/members/Buy-Atarax/default.aspx hacc matures http://epsaservicecenter.com/members/Buy-Cipro.aspx develops