Çarşamba, Haziran 13

Semih Saygıner: 50 bin YTL’yi


50 bin YTL’yi alamadım ama milyonların sevgisini aldım

Dünya Bilardo şampiyonu unvanı taşıyan Semih Saygıner, ‘Şarkı Söylemek Lazım’ın sürpriz ismiydi; yine sürpriz bir biçimde elendi. Saygıner’le yarışma sonucundan bilardo dünyasına çok şey konuştuk ve

o da sözünü hiç esirgemedi

Semih Saygıner kendi başvurmuş bu yarışmaya, öyle bir müzik aşkı var yani içinde. Onunla söyleşirken insan ister istemez ‘bir kişisel gelişim mucizesi’ ile konuştuğu izlenimine kapılıyor ve ‘insan bu, azıcık da zayıflıkları olur’ diye bağırası geliyor. Buna karşın sempatik, esprili, konuştuğunu dinletiyor ve konuşurken öğretiyor.

Yarışmadan başlayalım; kaybettiniz...

Net tavrımı gösterdiğimi düşünüyorum.

Pek tavrınızı göremedik…

Hiç üzülmedim. Zaten yarışı iyi bilen bir insanım. Hayatta da her şey bir oyun. Zuhal adına sevindim. Göbek atmadım ama sonuçta o benim arkadaşım.

Bekliyor muydunuz bu sonucu?

Beklemiyordum çünkü 5 hafta üst üste ben birinciydim. Zuhal’in hatırladığım kadarıyla birinciliği yok. Bir anda antipatik olacak hiçbir şey yapmadım. Neden olduğunu bilemem, yorum yaparsam da doğru olmaz. Ama sürpriz olduğunu herkes söylüyor. Yarışmaya girerkenki tavrım, içimdeki müzik tutkusunu dürtmekti, birincilik değildi. Zuhal’in birinciliği bir şeyi değiştirmiyor. 50 bin YTL’yi harcarım biter ama 5 milyon insanı harca harca bitmez. Ben orada gerçek bir sporcunun ve benim nasıl olduğumu insanlara anlatabildiğimi düşünüyorum.

VATAN HAİNİ BİLE DEDİLER

Teklifler var mı?

Bir televizyon şovu hazırlığındayız. Hayatta beni başarıya götüren iki kavram vardır; biri fırsat biri hayal. Hiç fırsatçı olmadım ama bütün fırsatları çok iyi kullandım. Hiç hayalperest olmadım ama hayaller kurdum. Aralarında ince bir çizgi vardır. Önü alınmaz bir biçimde kendimi geliştirirsem, çok güzel sesler çıkarmaya başlar ve insanları etkilersem kaset yaparım. Ama şu an düşünmüyorum. Şan eğitimi alacağım önce.

Sırf bu yarışma için, yapılan bir uluslararası şampiyonaya katılmadığınız söyleniyor…

Doğru değil, ben turnuva öncesi zaten moral motivasyon anlamında başarısız olacağımızı, Türk bilardosunun kanadığını söyledim. O turnuvaya giderken başarılı olmayı beklemiyordum ve ben sadece tecrübemle üçüncü olabildim, hatta müziğin bana motivasyon kattığını söyledim.

Popüler olmayı seviyorsunuz ama…

Bir şeyi iyi yapmayı seviyorum, küçükken tebeşiri jiletle kazıyıp otomobil yapardım, bunu meşhur olmak için yapmazdım. Bir işi becermeyi bana gelen sevgi için seviyorum. Böbürlenme malzemesi yapmıyorum. Ünlülük dediğimiz şey var ya, ‘ünlü’ etrafa caka satan adam; öyle değilim, hayatım boyunca da olmayacağım. Ama sahnede olmayı seviyorum ve sahneden indiğim anda, normal bir adam olmayı çok iyi bilen bir insanım.

Bilardo için bir hedefiniz kaldı mı?

Fazla şampiyonluk göz çıkarmaz ki! Bir daha dünya şampiyonu olacağım diye şikayet eden bir adam gördünüz mü? Hedefim tekrar dünya şampiyonu olmak, klasmanda bir numaraya çıkabilmek. Şu anda 11’inciliğe düştüm, birdenbire 5’inciliğe de çıkabilirim. 21-22-23 Haziran’da 3 gün Las Vegas’ta dünya premieri yapılıyor ve orada imzalı masam çıkacak. Kendimden üçüncü şahıs olarak bahsetmeyi sevmem ama Semih Saygıner isminin 60’larıma geldiğimde bir marka olması için şimdiden çalışıyorum. Bir de ıstaka firmasıyla anlaştık, EuroAsya. İmzalı ıstakalarım dünyanın her yerine pazarlanmaya başladı.

Bilardo camiasındaki hayranlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Mesela bir Japon’a el havlumu verdim kendini yerden yere attı, ‘Semih Saygıner’in el havlusu’ diye, ama bu duyguyu anlayabiliyorum. Raymond Collemans’ı gördüğüm ilk gün inanamamıştım!

Bilardo federasyonu ile aranızda tam olarak ne oldu?

Birine “sen tekstile gönül vermiş bir adamsın gel de şu tekstilin başına geç” diyemezsin, bence spor da böyle yönetilmeli. Gönül vererek olmaz bu işler, gelişmenin en önemli kriteri de yönetimdir, profesyonel yöneticin, basın danışmanın yoksa olmaz. Profesyonel masörün yoksa sakat kalır sporcu, her iş erbabına bırakılmalı. 2003-2004 yılları arasında dünya şampiyonu olmuş bir ikiliyi oturtup başka bir ikiliyi gönderirseniz hem spora hem de ülkeye zarar verirsiniz. O spor dalının çökmesine, motivasyonun yerle bir olmasına, insanların küstürülmesine kadar varır ve spor dibe vurur. Çünkü sporcu motivasyon olmadığı zaman hiçbir şey yapamaz.

SUÇLU OLACAKTIM BİLARDOCU OLDUM

Uzaklaştırılma sebebiniz neydi…

Vatan hainliğime kadar götürüldü. Ama hepsi gün ışığına çıkacak.

Siz ne yaptınız?

İtirazlarım da kabul görmedi, sonra sağduyulu davranıp, birleştirici olmaya çalıştım. Bu işi yapan insanlarla gerekli pozları da verdim. Ama döndü dolaştı iş aynı şeye döndü. Ercan Güven’in Milliyet’te çıkan köşe yazısından sonra, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin bir soruşturma açtı ve şimdi soruşturmanın neticesi bekleniyor. Ortaya çıkıp patırdasaydım, bir anda kötü adam ilan edilecektim. Çok zor günler yaşadım ama yansıtmadım. İş ‘milli formayı reddetti’ye kadar geldi ama her şey ortaya çıkacak, güneşi balçıkla sıvayamazsınız.

Küçük yaşta anne babanızı kaybetmeniz sizi nasıl etkiledi?

Psikolojik travmalar yaşamışım çok da farkında değilmişim. Okuldan uzaklaşmışım. Sevgi eksikliğimi 16 yaşında tanıştığım bilardoda buldum. İlk ıstakayı elime aldığımda insanlar işe olan yatkınlığıma sevgi gösterdiler, beni sevdiler. Yaptığım işte temaşa var. Beceriksizliğinize bile ses çıkarmazlar, sporumuzda hep takdir ve sevgi vardır, bir vuruşu 10 kere deneseniz bile. Hayatım bu anlamda derlendi toparlandı. Belki potansiyel suçlu olacakken önce iyi bir birey, sonra da işinde başarılı bir adam oldum. Bunu da takdir ve sevgiye borçluyum. Maalesef bu konuda çok cimri bir toplumuz, elinden gelenin en iyisini yapanı bile beğenmez, bunu da halt sayarız.

Şimdi artık sevgi eksikliği yaşıyor musunuz?

Yaşamıyorum, çünkü karşılıksız bir şey değildir sevgi. Yalan bir sevgi vardır ya mesela ünlü olursun, müzik yaparsın karşılığında seni çok severler, sonra revaçta olmazsın artık, seni sevmezler ya, psikolojik bunalımlar başlar ya... Şöyle bir felsefem vardır; sevgiyi karşılıksız bırakırsanız bir süre sonra hüsranları yaşarsınız. Ne iş yaparsanız yapın, ne kadar ünlü olursanız olun, size gösterilen sevgiyi karşılıksız bırakmayın. Bana gösterilen sevgi değil, benim gösterdiğim sevgi de önemli. Sevgi acıma duygusu değil, sevgi kelebeği olmak da değildir. Karşındaki insana sosyal statüsü ne olursa olsun değer vermektir sevgi ve ben de bunu iyi becerebildiğimi sanıyorum.

Oray haklıydı

Jürİyle aranız nasıldı? Mesela Oray Eğin’le...

Eleştirmeyi sevmeyen bir toplumuz ya mesele de bu. İnci Çayırlı’ya “Siz büyük bir demagoji ustasısınız” demenin neresi hakaret içeriyor? Ya da “Zülfü Livaneli bu şarkıyı en kötü okuyan şarkıcıdır” demek hakaret midir? Yorumdur. İnci Çayırlı’nın söylediği söz çok enteresandır; “Sen daha doğmadan ben bu alkışları almış insanım” demek ne demek? Bir insanın genç olup başarılı, olma hakkı yok mudur? O zaman duayenlik nerededir? Ben benden çok daha genç ve beni geçmiş bir insanı çok rahat alkışlayabilirim. Bu yanlış bir tavırdır ama kimse bir şey söylemedi. Oray’ı savunmuyorum, doğru konuştuğunu düşünenler vardır yanlış konuştuğunu düşünenler vardır. Aynen Olcayto Ahmet Tuğsuz’un bana “Birçok modacı görüyoruz Türkiye’de, hepsi de ‘dünya çapında modacı’ diyor kendisine ama internete girdiğimiz zaman hiçbirinin yabancı sayfada ismine rastlayamıyoruz, sen nasıl bir dünya şampiyonusun” diye sorduğunda benim bozulmamam gibi. Dünya tanımış, siz tanımasanız da olur diyebilirdim ama kavga etmeye gerek yok ki. Bin tane bahane bulurum kavga etmek için. Aslolan iyi anlaşmak değil anlaşamadığın insanla iyi kalabilmektir.

Hiç yorum yok: