Pazartesi, Haziran 11

Tuba Ünsal: Şımarık değil deli


Şımarık değil deli desinler

Şu sıralar setten sete koşan Tuba Ünsal, Dragos’taki dizi setinde İstanbul Life dergisinin sorularını yanıtladı. Hem yüksek temponun hem de tanınmış bir yüz olmanın kendisini yorduğunu, acilen tatile ihtiyaç duyduğunu söyleyen Ünsal, Amerika’daki film çekiminin ardından inzivaya çekilecek.

Yorgun görünüyorsun...

- Evet. Şu sıra çok çalışıyorum. Bir de galiba dün A’jia’da çekimde biraz üşüttüm. Çok soğuktu. Her bulduğum köşede küüüt uyuyorum!

Tempo niye arttı birden?

- 6-7 aydır böyle. "Suluboya" filminin çekimleri ile başladı. O bitti "Kar Tanesi"ni çektim. Bittiği gün İstanbul’a döndüm, "Yemin" dizisine başladım. Aynı anda Türkmax’taki "Normal misin?" oldu. Reklam çekimleri falan derken böyle bir döneme girdim. Ama keyfim yerinde.

Tesadüf mü yoksa önceden kendini tutuyor muydun biraz?

- Yok, 16 yaşımdan beri çok çalışıyorum. Eskiden dizi varken televizyon programı yapmıyorsam, kendimi eksik hissederdim. Kendimi nadasa bırakmayı istemedim. Çünkü işin kuralını çok fazla bilmiyordum. Ama artık bir süre dinleneceğim. Mantıklı ve doğru olan da bu...

Dinlenmekle ilgili bir tercihin var mı?

- Los Angeles’a gideceğim. Bir filmde oynayacağım. 5-6 günlük bir iş. Biraz sahil yolculuğu yapmak istiyorum. San Francisco falan. Haziranda... Sonra dönüp Çeşme’ye gideceğim. Oradaki evimizde çok keyifli zaman geçiriyorum. İstanbul ise çok daha yoğun bir şehir.

İstanbul’un 3 tarafı denizle çevrili...

- Ama ayağını suya sokabilmek için Kilyos’a gitmen lazım. O da pek uygun olmaz diye düşünüyorum.

İstanbul’da bir çevren olduğunda rahat da bırakmıyorlar değil mi?

- Tabii! Haftada 5 gün sette, 2 gün üniversitedeyim. Bunu arkadaşlarıma anlatamıyorum. Rahat bırakmıyorlar.

Gece hayatını seviyorsun ama...

- Benim yaşımdaki genç bir kız ne kadar seviyorsa, o kadar... Şöyle bir durum da var; sosyallik insanın enerjisini tamamlayan bir şey. Bütün gün settesin. Sonrasında bir arkadaşınla bir yere gitmek, enerjini yükselten bir şey. Yoksa çok monoton ve çok sıkıcı olur. İki haftada bir müzik dinleyebileceğim bir yere giderim mutlaka.

Nasıl bir yere? Ne tür müzik dinlemeye mesela?

- Underground ve lounge seviyorum. Clubbing yapmak istiyorsam kesinlikle iyi müziği olan bir yer olmalı. Mesela Wan-na ve Anjelique. Her yaz Anjelique’in açılmasını hakikaten bekliyorum. Çok iyi müzik ve Boğaz manzarası; müthiş bir ikili.

Vogue gözlüklerinin yeni yüzü oldun. Güneş gözlüğün yok mu yanında?

- Var, var! Her tarafımda. Arabada 3 tane, evde bilmem kaç tane. Arkadaşımın evinde bile bıraktım.

Güneş gözlüklerinin gizlenme arzusu ile ilgili bir tarafı da var sanki.

- Evet, mesela ben Beyoğlu’nda gözlük ve şapka takmadan yürüyemiyorum.

Niye?

- İnsanlar çok üstüne geliyor. Kendin olamıyorsun. Kolundan çekenler var. Bir gün ünlü bir insanla yürürsen anlarsın. Sinemaya gidiyoruz bir arkadaşımla, Odakule’den yürümeye başladık. Dayanamadım. Girdim Adidas’tan bir şapka aldım.

Sıkıcı kısmı bu herhalde ünlü olmanın...

- Şöhret olduğunu hatırlayan bir kız değilim. Beyoğlu’nda yürürken çok rahat erkek arkadaşımın sırtına atlayabilirim.

Yine de yapabilirsin.

- Gazetede onu 70 milyonun görüyor olmasının bedelini ödeyemem. Ona üzülmemeyi başaramam.

Çatlak, deli mi diyorlar?

- Onlar en iyisi. Keşke deli deseler. Deli olmak insana hareket özgürlüğü verir. Yok işte "Ne gerek var? Dağıttı! Şımarık!" gibi şeyler söyleniyor.

Keyifli yanları da vardır mutlaka.

- Evet, bir yere gittiğin zaman rezervasyon yaptırmazsın! Mutlaka sana verecekleri bir masaları vardır.

Nerelerde olur bu mesela?

- Şimdi isim vermeyeyim, ama çoğu yerde yaşarım bunu. Mesela Vogue, Wan-na, Anjelique... Buralarda rezervasyon yaptırdığımı hatırlamıyorum. Biraz önceki konuya dönersek; kendi hayatının akışında giderken izinsiz fotoğrafını çekip kaçan tipler çıkıyor karşına. Yani tuhaf. Hayatına tecavüz ediliyor gibi hissediyorsun.

Haziran armağanları

Kavaklıdere ve İstanbul Life dergisi işbirliği ile hazırlanan "Şarabın abc"si kitabı, İstanbul Life dergisi Haziran sayısının armağanlarından biri. Ayın ikinci sürprizi ise şehir rehberi. İstanbul’un yeme-içme, eğlence hayatı ve kültür-sanat gündemine dair güncel bilgileri İstanbul Life Şehir Rehberi’nde bulabilirsiniz. Rehberin Ajanda bölümünde de konserden sergiye, festivalden atölyeye kadar kaçırılmaması gereken 150 etkinlik yer alıyor.

Hakkımdaki haberlere üzülmemeyi öğrendim

Medyanın sevgilisi olmak istemezdim. Kötü bir şey yaptığımda eleştirsinler. Çünkü bu, insanı kendine getiren bir şey. Ama medyada iyi şeyler çok fazla yer bulup prim yapmıyor. Biz de iyi şeyleri okumuyoruz. Daha önemli mevzular var oysa... Beni değil, onları kapak yapsınlar. Yine de kendimi üzmemeyi öğrendim. Artık televizyon, gazete takip etmiyorum. Ne yazarlarsa yazsınlar bilmeyeyim. Balık hafızamız var, her şey unutuluyor. O kadar da kara bir tablo yok zaten.

Hiç yorum yok: