Pazar, Haziran 17

Orhan Gencebay: Hem ailesinin hem


Hem ailesinin hem Türkiye’nin babası

Orhan Gencebay’la arkadaşımız Selin Özavcı konuştu...

Orhan Gencebay artık Türkiye’nin kült figürlerinden biri. Adına eklenen ‘baba’ sıfatının yanı sıra bir de aile babası. Babalar Günü vesilesiyle Gencebay’la babalığı ve hayatı konuştuk!

Bundan 2 sene kadar önce, Duman ve Baba Zula gruplarını yanımıza aldığımız gibi Orhan Gencebay’ın kapısını çalmıştık. Amaç arabesk ve rock müzikten yola çıkarak bir sohbet gerçekleştirmekti. Onunla ilk kez karşılaşacağımız için sonsuz bir heyecan içindeydik. Eh, kolay mı; adının arkasında koskocaman bir ‘baba’ sıfatı taşıyan, hem duruşu hem de müziğiyle literatüre yeni şeyler katmış, yıllar içinde ağırlığından tek bir gram kaybetmemiş Orhan Gencebay’dı karşımızdaki! Aradan geçen 2 yılın sonunda Orhan Baba’nın kapısını bir kere daha çalmak şansı geçti ele… Bu sefer amaç Babalar Günü vesilesiyle onun hem aile babalığını hem de taşıdığı sıfatın altını dolduran Türkiye’nin manevi babalığını konuşmaktı. Üstüne üstlük 30 yıllık sinema kariyerini özetleyen; rol aldığı filmler için bestelediği şarkıları topladığı yeni albümü de piyasaya çıkmıştı… Bir kere daha aynı şey oldu ve sohbet bambaşka yerlere kadar gitti örneğin 70’li yıllarda bir felsefi konuşmada, birilerinin onun idamını istemesine… Sonuç olarak sohbet; Etiler’deki ofisinin bahçesindeki ağaçtan topladığımız dutları yerken, çocukluk yıllarını anmaya kadar vardı. Bir kere daha anladık ki Gencebay’la sohbetin tadı vazgeçilecek kadar kolay değil. Size de bu uzun sohbetten; onun aile babalığı ve hayat hakkında anlattıklarını okumak kaldı…


Söylediğinize göre ‘ağır ağabey’ lakabı daha 10 yaşında yakıştırıldı size. Zamanla kızgın ya da kırgın olduğunuz şeylere karşı bir yumuşama söz konusu oldu mu, o ağırlık hafifledi mi?

Geçmişte de yaptıklarımı düşündüğümde hiçbir zaman bakış açısı olarak kendimle ters düşmediğimi görüyorum. Çocukluğumdan beri olgun bir bakışım olduğunu biliyorum. O olgun bakış o zaman da vardı, şimdi de var. Aynı şey 8 yaşındaki torunum Orhan Efe için de geçerli örneğin! Ona ‘olgun ruh’ diyorum. Geçen gün susuzluk sorunuyla ilgili bir haber izlemiş. Bakıcısı Zehra Hanım’ı; ‘bundan sonra suyu çok dikkatli kullanacaksınız, kocana da söyle bahçeyi sulamasın’ diye uyarmış! Böyle bir duyarlılık var onda da; o yaşta bu çocuk bunu hissedebiliyor işte bu bir yapı meselesi.

Orhan Gencebay nasıl bir baba?

Babanın tarifi bellidir aslında; kol kanat gerecek ailesine, kollayıp yetiştirecek, sevecek ve onlara da sevgiyi, saygıyı anlatacak. Bir baba ne yapmalıysa ben de onları yapmaya çalışıyorum. Ama hatasız baba da olmaz, hatasız kul olmadığı gibi. Hatalarımızla sevilmeliyiz.

Torun sahibi olmak nasıl bir his?

Evlat sevgisiyle belki de aynı. Bu saatten sonra toruna bakış, evlada olandan farklı olduğu için torun bir başka seviliyor.

Oğlunuz Altan Gencebay’da eksik kaldığını düşündüğünüz şeyleri torunda tamamlıyor musunuz?

Çocuğumuz olduğunda gençtik, çalışıyorduk onunla yeterince meşgul olamadık. Torun sevgisi evlatla aynı olmasına rağmen işte bu yüzden farklı oluyor. Daha çok ilgileniliyor, daha fazla düşkünlük oluyor. Anne-baba zamanını veriyor, çileyi çekiyor, biz de hazıra konuyoruz!

Kuşak çatışması oluyor mu Gencebay ailesinde?

O olgun ruh varsa kuşak çatışması olmaz. Olmuyor bizde de!

HATASIZ BABA OLMAZ

Herkesin çocukluğuna dair hatırladığı öğütler vardır; sizin de bir öğüdünüz var mı torununuza, hayatı boyunca kulağına küpe olsun istediğiniz?

Gerekeni gerektiği gibi, gerektiği zaman alacak zaten. Benim de öğreteceğim bazı bilgiler olacaktır tabii… Anlattıklarımı algılama biçimi çok daha önemli. Büyükler, çocuklar için hep iyi olanı yaptıklarını düşünürler. Bazen de bunun öyle olmadığını görüp rahatsız oluruz. Mesela 60’lı yıllar her konuda patlama yılları ya; tüm dünyada felsefelerin değiştiği gibi eğitim de değişti. Özgür çocuklar yetiştirelim düşüncesi oluştu ama özgürlüğün de tanımı önemli burada. Şimdiyse çocuklara her şeyi verelim fakat sevgiyle yönlendirelim görüşü, disiplin verelim çünkü aksi takdirde gelecekte verimli olunmuyor görüşü hakim. Aşırı serbestliğin, yönlendirmemenin zarar verdiği bir gerçek! Aynı aşırı yönlendirmede olduğu gibi… İşte bu dengeyi sağlamak, çocuğun da üzerinde bir sanat eseri gibi çalışmak, titizlik göstermek lazım. Bunda da kadınlara büyük rol düşüyor. Annelik görevi onlarda çünkü hepimizi bir anne büyüttü. Hanımlara bundan dolayı çok saygı duyarım. Annemi çok sever ve sayarım. 91 yaşında yeryüzündeki yaşlı meleklerden birisi, hayranım ona. Annem de o sabrı bize göstermişti.

Anneniz, babalığınız hakkında yorum yaptı mı hiç?

Böyle şeyleri hiç konuşmadık. Ama annem öyle bir insan ki; şu anda dahi aradığı zaman; ‘yavrum seni uyandırdım mı, üzdüm mü, müsait misin?’ diye sorar. Beni yormak istemez, ağırlık vermeyi aklının ucundan geçirmez. Beni böyle biri yetiştirdi. İnsanın varlığı annenin anlatacakları, öğretecekleriyle bağlantılı! 8 yaşındaydım, bir gün anneme neden bilmiyorum ama kızdım; ‘evi terk ediyorum, gidiyorum ben. Paltomu hazırla bir de çıkın yap’ dedim. Keloğlan filmlerindeki gibi! ‘Nereye gideceksin oğlum burası senin evin, ben de seni çok seviyorum’ dedi. Bir yandan çıkınımı hazırlıyor bir yanda da beni ne kadar çok sevdiklerini anlatıyor. Ben aldım çıkını çıktım evden. Katiyen tehdit etmedi, beni ikna etme yoluna gitti! Bir sokak aşağıya indim ‘nereye gidiyorum ben’ diye düşündüm, iki sokak indiğimde ‘ben annemi çok seviyorum, orası benim evim’ dedim. Üç sokak aşağıya indim ‘ya babam duyarsa’ dedim! Dördüncü sokaktan geri döndüm, ‘annem acaba üzüldü mü’ diye düşünerek. İçeri girecekken annem geldi arkadan, bakkaldan geliyorum diyerek. Halbuki arkamdan takip etmiş!

Orhan Gencebay kendi ailesinin babası ama yıllardır da Türkiye’de ‘baba’ sıfatı taşıyan bir insan. Nasıl bir formülü var bunun?

Manevi babalık… Bu güzel bir duygu. Bu unvan kendiliğinden oluştu, beni sevenler taktı, onun için de çok önemli. Doğal davranıp, olduğumuz gibi görünüyoruz, bizi sevenler sayanlar bunu görüp bu unvana layık buluyor. Manevi bir baba ne yaparsa biz de öyle olduğumuzu düşünüyoruz ama hatasız baba olmaz tabii!

İDAMIMI İSTEDİLER!

Türkiye’de bir kesim tarafından dışarıda tutulurken, zamanla sayısı daha da artan diğer bir kesim de, Orhan Gencebay figürünü sevdi, benimsedi. Zamanla mı anlaşıldınız?

Şartlanmışlık ve anlaşılmazlık gibi değerlendirmelerle ilgili bir durum bu. Bazıları beni anlamadı, bazıları da anlamak istemedi. Anlasa da sevmeyebilirdi, zevkler tartışılmaz o ayrı bir şey. Ama ortada bir emek varsa ona saygı duymak lazım. Bir entelektüel bunu yapar; her ne kadar misyonu dışında da olsa emeği anlar. Ona çamur atmaz, lekelemez. Entelektüel; bilgili ve doyumlu kişidir, ön yargılı olmaz. Bazılarıysa kendi algılayabildikleri dışındakine hayat tanımaz. Bakışı, vizyonu o kadardır, onun ötesine geçemeyebilir. Ellerinde kalem olan böyle kişiler vardı; yazıp çiziyorlardı. Yeni bir yapı oluşturmuştum icra, renkler değişikti ve halk ilgi gösterdi. ‘Anlat ki seni daha iyi anlayalım’ demek yerine saldırmayı seçtiler. Sıkıntı çektik; yazılar, haberler, olaylar yüzünden... Hatta birileri 73 yılında idamımı bile istedi.

Neden?

‘Türk kulağını, müziğini bozdun’ dediler. Klasik halk müziği yapısına dokunmadım, abide gibi duruyor; sanat müziği için de aynı şekilde! Hiçbir zaman var olan bir yapıyı bozmadım, yeni yapılar ürettim sadece. ‘Bence sizin bu fikirlerinizi idam etmek lazım’ dedim onlara...

Hepimiz kendimizce bir arayış içindeyiz, siz neresinden tuttunuz neresine kadar gelebildiniz arayışınızın?

Hiçbir zaman yapamadık ama bir müzik dergâhı kurmak istedik hep. Daha çok araştırma yapmamız gerek; 40 senedir camiamızda yapmış olduğumuz çalışmalarda teknik olarak çok yol katettik. Virtüözlerin önemi, armoninin temel prensiplerinin bilinmesi gerektiğini vurguladık. Orkestrasyon olarak toplu çalışma ve iş bölümünün iyi yerlere geldiğini söyleyebilirim bu çalışmalarla ama sadece bir avuç insan içinde! Keşke her yerde verimli olunabilseydi. Bütün bu çalışmaların konservatuvarlarda yapılmasını isterdim. Yine de Türk müziğinde icrada çok büyük gelişmeler olmuştur. Bunlar olmasaydı eğer, çok daha gerideydik. Şimdi de 4 meslek grubu MESAM, MSG, MÜ-YAP ve MİYORBİR arasında bir konsensüs sağlandı. Telif hakları konusunda beraberce hareket ediyoruz. Bir sanatçı hiçbir desteğe ihtiyaç duymadan, maddi bağımlılığı olmadan, onuruyla ayakta kalabilmelidir ki bunun gerçekleşmesinde telif hakkı konusu çok önemli.

Küresel ısınma konusunda da yorumlarınız oluyor. Bu konuda da savaşınız, telif hakları konusundaki savaşınız kadar şiddetli mi olacak?

Çevre ve küresel ısınma ilgilendiğim konulardan sadece biri. Mesela 15 yaşından beri evren bilim, gök bilim ve yaradılışla ilgili sorular sordum hatta bunalıma bile girdim. 55 sene sonra Türkiye’nin çöl olacağına dair veriler varken, 20 yıl sonra içecek su olmayacağı bilinirken, sera etkisinin dünyayı sarması beklenirken nasıl duyarsız kalınabilir ki!

Film Müzikleri albümüyle 30 yıllık sinema kariyeriniz kare kare gözler önünden geçecek. Nasıl seçtiniz albümde yer alan şarkıları?

Bulduklarımızı koyduk! Müziklerini yaptığım 7-8 filmin müziklerini çıkarttık ve 2 CD halinde yayınladık ki devamı da gelecek. İlginç olan; bazı bestelerimin ilk halleri yer alıyor albümde.

Hiç yorum yok: